Korona Affı'nda ilk facia bekleyişi

'Eşi ve kızına işkenceden tutuklandı, 10 gün önce tahliye edildi, ilk iş eşinin amcasını bıçakladı, dün de ölü bulundu' deniyor haberlerde.

Adı Ramazan İnanç. Uyuşturucu müptelası olduğu söyleniyor. Eşi ve kızının yüzünü, erittiği naylon poşeti damlatarak yakmaktan tutuklanmıştı. Belki yönteminden hatırlarsınız.

İnanç'ın tahliyesi, beklenen Korona Affı'na önden hazırlık kapsamında mıydı; açıklanmadı. Ama infaz indirimi paketiyle çıkacak böyle çok var. Önde gelen ceza hukukçuları Prof. Adem Sözüer'le Prof. İzzet Özgenç az uyarmadı.

Salgın tehdidi altındaki cezaevlerinin boşaltılması gerekiyordu. Aşırı doluluktan. Toplum da rahatlatılacaktı...

Eli kalem tutanlar topluma tehlike arz eder diye kapsama alınmadı.

Eli bıçak, silah filan tutan adi suç icraatçılarıysa yararlandırıldı. O sınıf suçlardan seçildi, erken tahliyeyle topluma kazandırılacaklar.

Çarşamba yürürlüğe girdi infaz indirimi paketi. Cumaya kadar da hızla sokağa kavuşturuldu çoğu talihliler.

Korku içinde ilk feci haberleri bekleyiş de başladı.

O arada Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde, boş bir arazide bir erkek cesedi bulundu. Kimlik teşhisinden İnanç olduğu anlaşıldı.

Bir şey daha anlaşıldı; darp edilip üç kurşunla vurulmadan önce, eşinin amcasını bıçaklamaktan aranıyormuş.

Aradığı bela onu bulmadan polise yakalansa, morg yerine cezaevine geri girecekti. Cinayet şüphelisi olarak karakola çekilen 13 kişi de, İnanç aile büyüklerine bulaşmadan önce sürdükleri normal hayata, evlerine dönecekti.

Oysa şimdi, bir kişiye karşı kim bilir kaç kişi cezaevine gönderilecek!

Çıkar çıkmaz kaldığı yerden serseriliğe koyulmuş bir suç makinesini sokağa salmanın öngörülebilir sonucu...

Kendi başını yemeden durmayacağını, millete musallat olmayı bırakmayacağını tahmin etmek zor değildi.

Bir vukuatla kaç kişinin başını yaktı, kaç kişiyi katil yaptı...

Yanlış tehdit değerlendirmelerine dayandırılan bir tahliyenin bedelini, toplum ödüyor.

Çıkarılan bir suç makinesine karşılık, kim bilir kaç kişi içeri alınacak. Kaçı kendisini mezara, kanına girdiklerini de hapse yollatacak?

Luppo mu Halley mi? Ya da şov yasağı hangi belediyeleri kapsıyor?

Bu gece başlayan sokak yasağı için bir iddiam var. Ama bahse girmeden önce şu soruları bir okuyun:

Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nden biliyoruz; amblemli araçları, üniformalı zabıtalarıyla halka hizmet götürme gösterisi her belediyeye yasak değil.

Halka ulaşmanın hangilerine yasak, kimin şov kimin hizmet peşinde olduğunu nereden anlayacaksınız peki?

Ya, hizmette yarışarak halkın gönlüne girmeye çalışanların bazıları, FETÖ ve PKK gibi bir paralel devlet kurmayı deniyorsa!

Kimden işkilleneceğini şaşırdı millet.

Cumburbaşkanı’nın AK Partili belediye başkanlarıyla telekonferansından biliyoruz; korona salgını, halkın gönlüne girmek için bir siyasi fırsat gibi de görülebiliyor.

Halkın gönlüne girme hak ve fırsatı, kime tanınmıyor peki? Nasıl ayıracaksınız?

Anayasa’nın ikinci maddesine göre Türkiye; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.

Valiliklerde, Vefa Sosyal Destek Grupları kuruldu. Polis, jandarma, bekçi, zabıta, muhtar, AFAD ve Kızılay görevlileriyle gönüllü STK mensuplarından oluşuyor. Devletin niteliğine uygun.

Uyumlu ve planlı.

Fakat halkın oylarıyla seçilen muhalefet belediyelerini kapsamıyor mu bu sosyal devlet vasfı? Onlara gelince aynı faaliyet, organizasyonsuzluk ve düzen bozmak mı? Uyumsuz ve plansız davranarak terörü andırmak mı? Koordinasyon dışına çıkma, kaos ve kargaşa çıkarma kabahati mi?

Sokağa çıkma yasağı genelgesi, gazetelere bile üç seçenek sunuyor: Kendi araçlarınızla dağıtın, belirlenen su bayileri dağıtsın ya da Vefa görevlilerine dağıttırın.

Devletin tekliğini bozmuyor bu, milletin birliğini bozmuyor, halkı ayırmıyor, hizmeti bölmüyor, ikilik çıkarmıyor...

Organizasyon içinde organizasyon hakkı belediyelere tanınınca mı devletin tekliği, milletin birliği tehlikeye giriyor?

Kamu kurumu olan belediyelere, yöntem seçme hakkı yok mu? CHP’li belediye bedava ekmek dağıtmak isteyince, niye devlet içinde devlet olma sakıncası doğsun?

Ne zaman şov, ne zaman hizmet olduğu, başkanın partisine göre mi değişiyor ya da?

Valilik, gazetelere yaptığı gibi belediyelere de dese ki...’Benim yetmediğim yere sen yetiş, bu zor zamanda el ele verip halkı ekmeğe boğalım’...Devlet ne kaybeder?

Sosyal devlet ilkesi, hükümetin ve valiliklerin tekelindeyse AK Partili belediyeler, dün ve bugün suç mu işliyordu? Sosyal yardımlarını bugüne dek neye göre yaptılar, niye engelleyen olmadı?

Hizmette yarış suçsa niye başka partiler var? Ötekileri kapatıp neden tek partiyle yönetilmiyoruz? Başkasının kazanmaya çalışması terör ve devlete isyan suçuysa, ne diye hala sandık kuruyor, göstermelik seçim filan yapıyoruz ki?

Bunun hukukla değil, akılla bağını kurana ister Luppo ister Halley ısmarlarım, sözüm söz.

YORUMLAR (42)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
42 Yorum