Bi' Karar Ver'e, Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer konuk oldu. YÖK'te yapılan görev değişikliğini değerlendiren Dinçer, "Vakıf üniversitelerine rektörünü atarken bile vekilini koymak için üniversite mütevelliyetine fırsat vermeyen bir YÖK anlayışımız var. Vakıf Üniversitelerinin rektörünü bile Cumhurbaşkanı atıyor. Ona vekalet verebilmek için önce YÖK'le konuşuyorsunuz ona göre yazıyı yazıyorsunuz. Sonra da bunun üzerinden 'iyi iş yapmıştık' diyebilirsiniz. Bence hiçbir mahsuru yok!" dedi.
DEMET İLCE | KARAR
Elif Çakır ve Yıldıray Oğur, konukları Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer ile birlikte gündemin nabzını tuttu. Dinçer, YÖK'te yapılan görev değişikliği ve Eski YÖK(Yükseköğretim Kurulu) Başkanı Yekta Saraç'ın görevden ayrılırken yaptığı açıklamaları değerlendirdi.
"BİZ YÖK'Ü KALDIRACAĞIZ DİYE GELDİK"
Bi' Karar Ver'in konuğu Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer, YÖK başkanlığında yapılan görev değişikliğini ele aldı. Eski YÖK Başkanı Yekta Saraç'ın görevden alındıktan sonra yaptığı açıklamaları değerlendiren Dinçer, YÖK'e eleştirilerini şöyle sıraladı:
"Ben güzel bir söz duymuştum: Yalan söylüyorlar, yalan söylediklerini biliyoruz. Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, biz de yalan söylediğimizi bildiklerini biliyoruz. YÖK için AK Parti iktidarının neler söylediğine bir bakın. Ben AK Parti iktidarı içerisinde YÖK için söylediğimiz bütün lafların arkasında olan insanlardan birisiyim. Biz 'YÖK'ü kaldıracağız' diye geldik. Üniversitelerin seçtiği adamlardan ikinci sırada seçilen rektörler için Cumhurbaşkanlarını eleştiregeldik. YÖK'ü kalite kuruluna dönüştürmek için onlarca toplantı yaptık. YÖK için en az 2-3 tane kanun hazırlığı yaptık.
Üniversiteleri özerk üniversiteler yapacaktık. Üniversiteleri uluslararası üniversite standartlarına çıkartacaktık. Bütün bunlar oldu mu olmadı mı cevabı siz verin. Aslında sıklıkla Türk üniversitelerinin dünya sıralamasında son sıralarda olduğu, ilk 500'de olmadığı söylenir. Aslında bütün bunların sorumlusu eğitim değil, yönetimdir. Şunu iddia edebilirim; Türkiye'deki devlet üniversitelerinde bile özel vakıf üniversiteleri hariç dünyanın en iyi işletme eğitimi Türkiye'de verilir. Amerika'da bile lisans eğitimi bizimki kadar iyi değildir. Ama bizim o eğitimi veren okullarımız dereceye giremez. Çünkü kalite standartları kalite ölçümleri yapılırken sadece eğitimle ilgili faktörler hesap edilmez. Aynı zamanda yönetsel, beşeri ve finansal faktörler de hesap edilir. Özerk olmayan, bilimsel açıdan özgür olmayan, finansal açıdan kendi kararını veremeyen ve devlet memuru öğretim üyesiyle siz dereceye giremezsiniz.
Biz bütün bunları çözelim diye gelmiştik. Mevcut yapı içinde istediğiniz kadar başarılı olun neyi ifade eder? Giden YÖK başkanının şu kadar başarılı bu kadar başarısız olduğunu söylemek istemem, o kamuoyunun söyleyeceği bir şey. Zaten sistemik olarak yanlış içerisinde duruyorsanız geminin içerisinde geriye doğru yürüyün gemi başka bir rotada gidiyor. Meseleyi böyle görmek lazım. Yeni kişinin YÖK Başkanı olması bence sadakatinin bir karşılığıdır. Üniversiteyi kapatan bir iktidarımız var artık, öğretim üyelerini bir bildiriye imza attı diye kovan bir iktidarımız var. Vakıf üniversitelerine rektörünü bile atarken vekilini koymak için üniversite mütevelliyetine fırsat vermeyen bir YÖK anlayışımız var artık. Vakıf üniversitelerinin rektörünü bile Cumhurbaşkanı atıyor. Ona vekalet verebilmek için önce YÖK'le konuşuyorsunuz ona göre yazıyı yazıyorsunuz. Sonra da bunun üzerinden 'iyi iş yapmıştık' (Yekta Saraç'ın sözü) diyebilirsiniz. Bence hiçbir mahsuru yok!
Milli Eğitim Bakanlığı'na yapılan yeni atama ile ilgili de yorumlarda buluna Dinçer, şunları söyledi:
"İkisi de (Eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve yeni bakan Mahmut Özer) eğitim konusunda oldukça yetkin insanlardır. İkisinin de doğru tercihler olduğunu düşünüyorum. Fakat önemli olan böyle yetenekli insanların politika üretmelerine izin verilmesi."
"TÜRKİYE İLKELERLE DEĞİL OLAYLARLA YÖNETİLİYOR"
Ülkenin yaşadığı yönetim krizine değinen Dinçer, AK Parti'nin ne tamamıyla başarılı ne de tamamıyla başarısız olduğunu aktardı. Dinçer, asıl sorunun merkezileşmiş sistemde olduğunu belirtti ve şunları ekledi:
"Türkiye ilkelerle değil, olaylarla yönetiliyor. Yönetim sistemiminiz otoriterleşmişse ehliyet sahibi kişi kararda bağımlı hale gelmiştir. Bakanlar artık siyasi bir teknisyen değil. Şimdi adeta bürokratik mekanizmanın bir parçası gibi duruyorlar. AK Parti her ne kadar kabullenmekte zorlansa da önceden etkin bir güçtü, şimdi otoriter bir güç olarak var. Herhangi bir yönetimin 5 konuda kendisine yeni bir paradigma oluşturması lazım: ideolojisi olmayan bir devlet, otoriterlikten uzak bir devlet, merkeziyetçilikten uzak, katı ve kapalı bir bürokrasiden uzak yönetim.
MÜSLÜMANLAR NEDEN DEMOKRASİYİ İSTEMİYOR?
Ömer Dinçer'in yazısında da ele aldığı 'Müslümanlar demokrasiyi neden istemeli' konusuna istinaden 'Müslümanlar neden demokrasiyi istemiyor?' şeklinde soru yönelten Elif Çakır'a Dinçer, şöyle yanıt verdi:
"Türkiye'deki Müslüman mahallenin zihni bir sorunu var. Lider üzerinden hükümdarlık sistemine daha olumlu bakan, demokrasiye karşı daha uzak duran bir zihni yapı oluşmaya başladı. Dindar kesimin 'eğitim' sorunu var."
YANGIN SORUMLULUĞU KİMDE?
Birkaç bölgede söndürülse de çoğu yerde devam eden ve 13. gününde olan orman yangınları ile ilgili sorumluluğun Ankara'da mı belediyelerde mi olduğu tartışmasına, Dinçer de değindi:
"Orman Bakanlığı Teşkilatı ormanlar konusunda çok hassastır, hiç kimseye bırakmaz. Yönetsel olarak bakıldığında bu krizin en önemli sorunu merkezileşmedir. Yetkilerin tamamı yerel yönetimlerde olmuş olsa bile yetki devri sebebiyle sorumluluğunun merkezi idareden bütünüyle kalktığını iddia etmek zordur."