Hükümet evde çok sıkıldı galiba
Önce 19 Mayıs’ı ardından da bayramı da evde geçirdikten sonra kademeli olarak sokağa dönüş planlanıyordu. Ortak akıl da bunu emrediyordu ve hatta toplum bu son fedakarlığı göze almıştı. Zaten 1,5 ay evde kalmaya tahammül ettikten sonra bir ay eklemeyi sorun etmeyecekti kimse…
Ama yol haritası birden değişti… Cumhurbaşkanı Erdoğan AVM’lerin açılacağını ilan ettiğinde gerisi önemini kaybetti. Nitekim adı normalleşmede geçmeyen restoranlar bile hazırlıklara başladılar. Bankalar ise 11 Mayıs’ı beklemeden açıldı. Bugün yarın hepsi sökün eder merak etmeyin. AVM açıldıktan sonra hiçbir kepenk kapalı kalamazdı zaten…
Akif Beki, Karar TV Reşitpaşa Yokuşu’nda güzel tarif etti, “Bunun adı erken değil, baskın normalleşme!”
Vatandaş daha uzun süreli izolasyonu göze almasına rağmen görünen o ki hükümet evde bizden daha çok sıkılıyor. Yasakları ve kısıtlamaları beklenenden daha cömert şekilde gevşetiyor.
Salgın sürecindeki en önemli karar budur. Tehlikenin geçtiği veya azaldığı mesajını vererek insanları sokağa, restoranlara, işyerlerine ve en önemlisi de AVM’lere davet etmekten daha kritik bir karar yoktur. Bunu değil bir ay, bir gün geciktirmek bile hayati öneme sahiptir. Türkiye’nin bu kararı aldığı günlerde salgın gerilemiş olsa da kontrol altında bulunmuyor.
Ekonomide sorunların büyüdüğü, zaten korona öncesi yayılmış olan krizin derinleştiği ve hem kaynak hem de vakit kalmadığı sır değil. Hükümet, piyasanın ritmini artırmak ve gelir kaybeden kesimlerin hayatını kolaylaştırmak için yeterince kaynak aktaramıyor. Bunun için, tek çare olmasa da çarkların dönmesi bir seçenektir ama “baskın normalleşme” salgını artırırsa bu kez telafisi zaten kısıtlı kaynakların ötesine geçer. Ne kadar ötesine geçer kimbilir!
Şu aşamada yapılacak olan eve çekilmekteki dikkati sokakta da sürdürmektir. İzolasyon ve sosyal mesafe adına ne öğrendiysek ve ne yapabiliyorsak yapmaktır. Gevşemeden…
En tehlikeli meslekten son haberler
Bir meslek var ve içler acısı hali malumdur ama işini yapmaya çalışanların trajedisi pek bilinmiyor. Özetleyelim:
Yargı reformuna rağmen 85 kişi hala cezaevinde bulunuyor.
Sadece son bir yılda 103 kişi, 108 kez gözaltına alındı.
En az 239 günü gözaltında geçirdiler.
Son bir yılda 28 kişi cezaevine girdi.
11 kişi gözaltındayken darp edildiğini beyan etti, ikisi çıplak aramaya maruz kaldı.
Bir yıl içinde 76 kişiye yeni soruşturma açıldı.
Toplamda en az 178 yıl 6 ay 9 gün hapis cezasına çarptırıldılar, 148.380 TL para cezası aldılar.
Son bir yılda en az 37 kişi fiziki saldırıya maruz kaldı.
Yukarıdaki satırlarda “kişi” olarak anılan “gazeteci”dir, ülke de Türkiye’dir. Bu bilgileri, TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası)’nın yıllık basın özgürlüğü raporundan aktardım. Gazetecilik ülkede en tehlikeli meslek olmaya devam ediyor. İçerideki dışarıdaki aynı riskle karşı karşıyadır, bir parça mesleğini icra etmeye kalkan tehlike altındadır.
Soruşturma açılan, tutuklanan veya ceza alanların tamamının suçları da bilindiği gibi TCK’nın son derece muğlak “Terör Örgütü Üyeliği” , “ Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etme”, “Propaganda” “Örgüt Adına Faaliyet Yürütme Suçu” ve “Halkı Korku ve Paniğe Sevk Ederek Tehdit Etme”, “Cumhurbaşkanına Hakaret” gibi maddelerine istinad etmektedir.
Genel olarak medyanın içinde bulunduğu haksız rekabet ve ekonomik adaletsizlik hali ise raporlara sığacak gibi değildir.
Manzara tatsızdır ama ne desek boş değildir. Basını özgür olmayan, ifade hürriyeti olmayan ülke demokrasi değildir.