2014'te düzenlenen 'Kobani eylemleri'ne ilişkin KARAR'a değerlendirmelerde bulunan HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, o süreçte sokağı saldırganlara terk edenlere dikkat çekerek onların da yargılanması gerektiğini söyledi.
Eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Şenoğlu'nun da tutuklu bulunduğu 2014 yılında düzenlenen 'Kobani eylemleri'nin üzerinden 6 yıl geçti.
Olaylarda 2 polis şehit oldu, Diyarbakır'da Kurban Bayramı dolayısıyla yoksullara kurban eti dağıtan Yasin Börü ve üç arkadaşının da aralarında bulunduğu 35 kişi hayatını kaybetti, 435'i sivil, 326'sı güvenlik görevlisi 761 kişi yaralandı.
'6-8 EKİM'E GİDEN SÜRECİN İYİ OKUNMASI LAZIM'
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam da, 6-8 Ekim olaylarının yıl dönümünde KARAR'a açıklamalarda bulundu. 6-8 Ekim olaylarına giden süreci değerlendiren Sağlam, "O dönemde ‘çözüm süreci’ diye bölgeyi PKK unsurlarına terk eden bir çalışma vardı. Süreç bölgeyi PKK’ye terk edilecek hal aldı" diyerek sözlerine şöyle devam etti:
"Silahlı çeteler tek tip giysilerle şehir merkezlerinde geçit resmi düzenliyor, cadde sokaklarda kimlik yoklaması yapıyorlardı. Tüm olup bitenler kameralarla kayıt altına alınıp ulusal medyaya servis edildiği halde herhangi bir müdahale görmediler. Biz o zaman da bunun çok yanlış olduğunu, PKK’nin silahla yaşadığını, hayat damarının silah olduğunu ve bırakmayacağı uyarısında bulunduk. Yıllardan beridir bu yapıyı tanıdığımız için ‘çözüm süreci’ denen hususu sabote edeceğini ve asıl perde gerisinde farklı düşüncelerin olduğunu biliyorduk. Neticede 6-8 Ekim günlerinde Türkiye tarihinde daha önce hiç yaşanmamış vahşeti gördük. O yüzden, 6-8 Ekim olaylarına giden sürecin iyi okunması gerektiğini söylüyoruz."
'AMAÇ KOBANİ DEĞİL 'KOBANİ BAHANELİ' SALDIRILARDI'
Kobani'deki DAEŞ saldırılarının gerekçe gösterilerek sokağa çıkılmasını 'Bunun gerisinde küresel emperyalizmin oluşturduğu bir harita ve ajanda var, bunlar da piyon olarak ortaya atılmıştı' sözleriyle değerlendiren İshak Sağlam, amacın Kobani değil 'Kobani bahaneli' saldırılar olduğunu iddia ederek şöyle devam etti:
"Evet, çoğu çapulcuydu, hiçbir kutsiyeti olmayan insanlardı ama nereye gideceklerini biliyorlardı, hedefleri belliydi. Bazı devlet dairelerine ve güvenlik güçlerine yönelik bir taşlama olduysa da özellikle masum ve savunmasız gördükleri dindar insanlara ve gruplara yönelik saldırılar oldu. Sadece bizim yirmiyi aşkın teşkilatımız kısmen ya da tamamen tahrip edildi, binlerce insan yaralandı, Diyarbakır’da 6 gencimiz hunharca şehit edildi. Her görülen sakallı kişiler ve örtülü kadınlar hedef gösterilerek saldırıldı. Bu amacın, söylendiği gibi Kobani olmadığı ‘Kobani bahaneli’ saldırılar olduğu ortadadır. Gerçekten olayların kaynağı Kobani olsaydı sokaklara çıkan insanların yönünün Suriye’nin kuzeyi, Kobani olması gerekirdi. Sokakta yağma yapan insanların hiçbirinin Kobani diye bir derdi yoktu. Yönleri de masum insanların evleri ve işyerlerine doğrultulmuştu."
'OLAYLARIN 3 ANA UNSURU VARDI'
İshak Sağlam, 6-8 Ekim olaylarının üç ana unsurunun olduğunu belirterek bunların; sokağa çıkan çapulcular, onları sokağa salan, azmettirenle ve sokağı onlara terk edenler olduğunu söyledi. Bu üç unsurun beraber hesap vermediği sürece '6-8 Ekim olaylarının hesabı soruldu' denemeyeceğinin altını çizen Sağlam sözlerine şunları ekledi:
"Evet, sokağa salınanların bir kısmı yargılanıp ceza aldı ama onları azmettirenlerin bir kısmı hiç yargılanmadı. Yargılananlar da Diyarbakır’daki olaylarla sınırlı. 35 ilde olayların yaşandığı dillendiriliyor. Ama yargılamalar Diyarbakır’la sınırlı. Diğer illerde üç gün boyunca şehirleri yağmalayanlar hakkında bir soruşturma veya yargılama var mı, bilinmiyor. Sokakları ateşe veren, canavarca hisle masum insanları linç edenler ve onları azmettirenlerin bugün bir kısmının yargılamalarından söz etsek de işin asıl önemli olan noktası sokağı onlara terk edenler hakkında herhangi bir soruşturma ve yargılama olduğunu duymadık. Saldırganlar 3 gün boyunca hiç müdahale görmeden sağa sola saldırdılar. Ayın 9’unda güvenlik güçleri sokağa çıktı. 3 gün boyunca güvenlik güçlerini karakollara kapatanlar da hukuk önünde hesap vermeli. Bu 3 unsur beraber yargılanmalı.
'SOKAĞI SALDIRGANLARA TERK EDENLER DE YARGILANMALI'
Bu vahşet, birkaç kişinin ‘azmettirici’ olarak yargılanması ile kapatılacak bir dosya değildir. Bunun üstü örtülürse gelecekte buna benzer olayların önü açılmış olur. Böyle olayların bir daha yaşanmasını istemiyorsak, devletin içerisinde çöreklenmiş, alanı bu saldırganlara terk eden bütün unsurların da yargılanması gerekir. Yaşanan olaylar üzerinden üç beş yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacak olay değildir. Halkın can güvenliğini hiçe sayan, vatandaşların canını koruması gerekenler bunları konjonktürel hesaplarla yok olmasına göz yumanlar, vatandaşı göz göre göre ölüme terk edenler bu devletin, bu milletin memuru olamazlar. Devletin memuru öncelikle bu milletin değerlerini, canını korumak zorundadır. ‘Eğer sokağa çıksaydık çok şehit verirdik’ anlayışı çok sakat bir anlayıştır. Devletin güvenlik görevlilerinin birincil ve asıl görevi vatandaşın canını korumaktır. Bütün Türkiye Yasin Börü ve arkadaşlarının sığındığı ev sahibesinin çığlıklarına karşı dalga geçer gibi soru soran görevliyi duydu. Bunu biz unutamayız, unutulmamalıdır. 6-8 Ekim 2014’te yaşananları unutursak bunları bir daha yaşarız. Bu günleri bir daha yaşamak istemiyorsak olaylarda dahli olan, sakaktaki çapulcusundan, azmettirenine, görevini kötüye kullanıp olayların büyümesine katkı vereninden ihmali olanına kadar herkesin mutlaka yaptığının cezasını çekmesi lazımdır."
