Kur’an ve Sünnetten beslenen eski kaynaklarda da belirtildiği üzere, hukuk-ı âdemînin yani insan haklarının en uygun şekilde gözetilip, Hz. Peygamber’in kategorik ifadesiyle “her hak sahibine hakkının verilmesi” demek ‘adalet’tir. Evrensel adaletin en ileri aşaması ve hatta şartı da insana ve insanlığa yararlar sağlamak ve bunu doğaya, çevreye, küresel düzene zarar vermeden yapmaktır. Çünkü doğaya zarar vermek –günümüzde gördüğümüz gibi- sonuçta insana zarar vermektir.
MUSTAFA ÇAĞRICI
Kur’ân-ı Kerîm’i “Temel hedefleri nelerdir?” diyerek okursak kanaatimce şu iki hedefe ulaşırız:
1. Gerek birey gerekse toplum olarak zihnimizi ve kalbimizi özelde putperestliğin hâkim olduğu Câhiliye (İslam öncesi) döneminin batıl inançlarından, genelde ortalama insan aklının ve fıtratının saçma ve batıl sayacağı inançlardan, her türlü hurafelerden arındırmak ve ‘tevhid’i yani Allah’ın varlığını ve birliğini esas alan bir iman toplumu oluşturmak.
2. Özelde Câhiliye, genelde bütün bozuk toplumlarda hâkim olan bencillik ve haksızlığa dayalı insan ilişkisinin yerine; kardeşlik, sevgi ve hakka hukuka dayalı bir sosyal ilişkiler düzeni oluşturmak.
Bazı ayet kümelerinde de bu genel amaçların özeti sayabileceğimiz emirler ve yasaklar sıralanmıştır. Mesela İsrâ suresinin 23-38. ayetlerinde sıralanan ilâhî buyrukları yukarıdaki iki başlık altında toplayabiliriz. Bu ayetlerin bize yönelttiği buyruk ve yasaklar özetle şöyledir:
1-Yalnız Allah’a kulluk ediniz.
2-Ana babanıza iyi davranınız.
3-Akrabaya ve muhtaçlara iyilik
ediniz.
4-Geçim sıkıntısı çekenlere mali destek sağlayınız.
5-Cimrilikten de israftan da kaçınınız.
6-Çocukların hayatını koruyunuz.
7-Zinadan ve fuhuştan uzak
durunuz.
8-Adam öldürmeyiniz.
9-Yetim malı yemeyiniz.
10-Verdiğiniz sözü tutunuz.
11- Ölçü ve tartıda dürüst olunuz (her alanda dürüstlüğün sembolik ifadesi).
12- Bilgisiz hüküm vermeyiniz.
13- İnsanlara karşı mütevazı olunuz.
***
İlhamını Kur’an’dan alan kültürümüzde haklar iki noktada toplanmıştır: 1. Hukukullah (Allah’ın hakları): Allah’a iman, ibadet ve itaat; 2. Hukuk-ı ibâd (kul hakları) / hukuk-ı âdemî (insan hakları).
‘Hukullah’ı ‘Allah’a gönülden iman edip, buyurduğu ibadetleri olabildiğince eksiksiz bir şekilde yerine getirmek’ şeklinde özetleyebiliriz. Bunun da ihlâs ile yapılması gerekir. İhlas, ‘ibadetleri ve her türlü iyiliği gösterişten, menfaat hesaplarından arındırıp, yaptığını sadece Allah için yapmak’ şeklinde açıklanır. İhlâs kalbimizi şirkten, riyadan ve bâtıl inançlardan uzak tutmaktır; içimizi kötü duygulardan, bencilce istek ve niyetlerden, gösteriş arzusundan arındırmaktır. İhlâs, egoist duyguların etkisinde kalmamak, içi başka dışı başka olmamaktır. Bu içeriğiyle ihlâs da bir ahlâk kavramıdır.
Müslüman âlim ve düşünürlerin biçimsel olarak farklı gibi gözüken tasniflerinin de sonuçta en başta belirtilen iki ilkeler grubundan birine dâhil olduğu görülür. Mesela Gazâlî, hukuk-ı ibâd yerine ‘kardeşlik hukuku” başlığı altında şu hakları sıralamıştır:
1-İhtiyacı olanlara mal yardımında bulunmak.
2-Aynı durumda olanlara gerektiğinde beden gücüyle yardım etmek.
3- Kardeşinin yayılmasından hoşlanmayacağı kusurlarını saklı tutmak.
4- Onu iyilikleriyle anmak. 5. İhtiyacı olan konularda onu aydınlatmak.
5- Kusurlarını bağışlamak.
6- Yaşarken ve ölünce kardeşi için dua etmek.
7- Vefakârlık.
8- Kolaylaştırıcı olmak.
Kuşkusuz bu buyruklar –eski deyimle- tahdidî değil tadadîdir; yani tüketici değil örneklemedir. Nitekim Gazâlî de daha birçok kardeşlik hukukundan bahseder.
***
Yukarıda değindiğimiz ‘hukuk-ı ibâd’ veya ‘hukuk-ı âdemî’ kavramlarını şu boyutuyla düşünmek özellikle çağımızda küresel düzeyde önem kazanmıştır:
Kur’an ve Sünnetten beslenen eski kaynaklarda da belirtildiği üzere, hukuk-ı âdemînin yani insan haklarının en uygun şekilde gözetilip, Hz. Peygamber’in kategorik ifadesiyle “her hak sahibine hakkının verilmesi” demek ‘adalet’tir. Evrensel adaletin en ileri aşaması ve hatta şartı da insana ve insanlığa yararlar sağlamak ve bunu doğaya, çevreye, küresel düzene zarar vermeden yapmaktır. Çünkü doğaya zarar vermek –günümüzde gördüğümüz gibi- sonuçta insana zarar vermektir. Ayrıca –Kur’an’ın da birkaç kez bildirdiği gibi- insan yeryüzünde ‘halife’ olsun diye orada var edilmiştir; var edilişinin en ileri amacı ise ‘oranın imarı’, yani bakımı ve uygarlaştırılmasıdır (Hûd suresi 11/61).