SGK'dan kazanç sağlamak uğruna öldürülen bebeklerle Türkiye'nin kanını donduran Yenidoğan Çetesi'ne yönelik davada 22 kişi tutuklu yargılanıyor. İçinde hastane sahipleri, genel müdürleri ve başhekimlerinin de bulunduğu tutuksuz yargılanan 25 kişinin tüm ağır suçlamalara ve adlarının sıkça geçtiği tapelere rağmen serbest kalmaları, kimisinin dosyada sanık olarak bile yer almaması adalet kavramının bir kez daha sorgulanmasına yol açıyor. Yenidoğan Çetesi davasında 'zengilerin adaleti' mi işliyor?
BÜŞRA CEBECİ
SGK’yı zarara sokarak kazanç elde eden, bunu yaparken de yeni doğan bebeklerin hayatını hiçe sayan, ihmalle öldüren veya engelli bırakan Yenidoğan Çetesi'ne dair her geçen gün yeni detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor. Çeteye yönelik hazırlanan fezleke, Sağlık Bakanlığı ile İl Sağlık Müdürülüğü'nün hastanelere yönelik denetimleri ihmal ettiği ve denetimler sonucu hastanelere yaptırım uygulamadığını gözler önüne sermişti. 47 sanığın yargılandığı davada çoğu hastane sahibi ya da yöneticisi olan 25 ismin tutuksuz yargılanması da Türkiye'deki adalet mekanizmasının bir kez daha kişiye göre işlediğine dair şüphelere yol açtı...
HASTANE SAHİPLERİ TUTUKSUZ YARGILANIYOR
Çete lideri Fırat Sarı, İstanbul, Tekirdağ ve Çorlu'daki bazı hastanelerin yenidoğan yoğun bakım servisini işleterek örgüt üyeleriyle birlikte bu hastanelere başka hastanelerden bebeklerin sevk edilmesini sağlıyor, bu bebeklerin olması gerekenden daha fazla yoğun bakımda kalması, yapılmayan tedavilerin yapılmış gibi gösterilmesi, bebek basamaklarıyla oynanması, usulsüz epikriz yazımı gibi talimatlar vererek SGK'dan kazanç elde ediyor, anlaştığı hastanelerin gelirlerini artırıyordu. Sarı, bu kurduğu sistemi özel hastaneleri tek tek gezerek, sahipleri ve yöneticileriyle görüşerek oluşturmuştu. Telefon tapelerinde pek çok hastanenin sahibinin bu usulsüzlüklerden haberdar olduğu anlaşılıyor. Ne var ki bu kişilere isnat edilen suçlar aynı olsa da örgüt üyesi olmakla suçlanan çoğu 20'li yaşlarındaki sağlık personeli gibi tutuklu yargılanmıyorlar. Bu isimlerin bazılarına bir göz atalım...
REYAP'IN DOKTOR DÖVEN SAHİBİ
Çeteye yönelik hazırlanan fezlekede en çok karşımıza çıkan hastanelerden biri Reyap Hastanesi. Bunun bir sebebi çete lideri Fırat Sarı'nın bu hastanede çalışıyor olması elbette. Hastanenin sahibi ve başhekimi Hıdır Yüksel, çeteden, usulsüzlüklerden haberi olmadığını, hastanesinden 400'den fazla personelin çalıştığını, hastanesinde çalıştığını belirlenen çete üyelerini de bu sebepten tanımadığını söylüyor. Fezlekedeki telefon tapeleri ve diğer sanıklardan alınan ifadeler ise Yüksel'in hastanede dönen her şeyin farkında olduğunu gösteriyor. Tapeler, ifadeler ve diğer deliller ışığında da savcılık Yüksel'in bu suçları işlediğine karar veriyor ve Yüksel, "Örgüte Bilerek İsteyerek Yardım Etme, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık" suçlarıyla yargılanıyor. Bu suçları işlediği tespit edilen pek çok örgüt üyesi tutuklanırken Yüksel tutuksuz olarak yargılanıyor.Yüksel'in 2017'de de hastanesinde bulunan bir cerrahı hastalarının gözü önünde darp ederken kolunu kırdığı da medyaya yansımıştı. İsmini kullanmamızı istemeyen mağdur doktor, hala bu konunun kendisinde travma yarattığını, yedi yıldır da davanın sürdüğünü söylüyor.
TALİMAT VEREN HASTANE SAHİBİ DE SERBEST
Diğer bir hastane sahibi de Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu. Özel Güney Hastanesi sahibi Yurtoğlu'na da isnat edilen suçlar hiç de öyle tutuksuz yargılanacağı kadar hafif suçlar değil. Zira kendisi en başta Kaya bebeğin ihmalen ölümü ve ölümünün ardından kamera kayıtlarını imha etmekle suçlanıyor. Tutuksuz yargılanan Yurtoğlu'nun, Kaya bebeğin ölümü araştırılırken hastane personelinin telefon konuşmaları bu sıralarda neler olduğunu gün yüzüne çıkarıyor. Soruşturma esnasında ve sonrasında birbirini arayan personel Yurtoğlu'nun hastanede "Büyükçekmece savcısının benim hastanemde ne işi var, bebek gece ex oldu, 500 gr zaten, zaten ex olacaktı" şeklinde konuştuğun anlatıyor. Kaya bebeğin öldüğü gece hastane personelinin diğer konuşmaları ise hastanede doktor olmadığını, diploması kullanılan Hilda Keykubat adlı doktorun eşi Rıza Keykubat'ın eşi yerine yoğun bakımla ilgilendiğini, onun da Kaya bebeğin ölümüne kayıtsız kaldığını gösteriyor...Bu diyaloğu gerçekleştiren hemşireler ile aynı suçlamaların yöneltildiği Yurtoğlu, tutuksuz olarak yargılanıyor. Yurtoğlu'na isnat edilen suçlar şu şekilde: "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık, Örgüte Bilerek İsteyerek Yardım Etme, Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme 4 veya Değiştirme, İhmali Davranışla Kasten Adam Öldürme"
BAHÇELİ'NİN ESKİ KORUMA MÜDÜRÜNÜ KİM KORUYOR?
Geçtiğimiz günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Yenidoğan Çetesi'ne dair şu sözleri sarf etmişti:
İnsan varlıkların ve yaratılmışların en şereflisidir. Bebeklere, çocuklara, kadınlara, masumlara kastedenler esfel-i safilindir. Yenidoğan bebekleri, SGK’dan günlük 8 bin lira alabilmek için ölümlerine neden olan, pasif ötenaziye başvurarak cinayet işleyen yaratıklar, insanlığın yüzkarasıdır. Bunlar olsa olsa ölüm ve soygun çetesi, kana susamış katiller güruhudur.
Bahçeli, bu sözlerin hemen ardından da çetenin eylemleri karşısında dehşete düşen, öfke duyan, ihmalleri sorgulayan kamuoyunu hedef almış, "Adeta düğmeye basılmışçasına kadınlara, bebeklere, çocuklara yönelik saldırı ve cinayetler furyasının seriye bağlanması, ardından eş zamanlı olarak toplumsal infialin kışkırtılıp bunun da siyasi propaganda aparatı olarak kullanılması başka bir tertibin ihtimalini akla getirmektedir." demişti.
Ne var ki çeteye yönelik fezlekede Bahçeli'nin de bir zamanlar oldukça yakınında olan bir isim dikkat çekiyor: Murat Mantuş.
Eski polis ve Devlet Bahçeli'nin eski koruma müdürü Murat Mantuş, TRG Hospitalist adlı hastanenin genel müdürü. Mantuş'un adını örgüt lideri Fırat Sarı'nın da çetenin diğer üyelerinin de telefon konuşmalarında sıkça duyuyoruz. Hatta Mantuş'un telefon görüşmeleri de teknik takibe sıkça takılıyor. Mantuş, ifadesinde çeteden haberdar olmadığını söylese de çete lideri Sarı'ya "yoldaş" diye hitap edecek kadar Sarı ile yakın...
Tutuksuz yargılanan Mantuş'un savcılık tarafından tespit edilen suçları şu şekilde: Doktorsuz şekilde yoğun bakım çalıştırmak ve bu ihmali nedeni ile bebek Kadan'ın hayatını kaybetmesine sebep olmak.
Sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklere uymayarak görevini ihmal edip İhmalli Davranışla Kasten Öldürme suçunu işlemek.
Müdürü olduğu hastanenin yenidoğan yoğun bakım servisinde usulsüz epikriz yazımı, 112 sistemi kullanılmaksızın hasta sevki, hastalarında basamaklarında oynamaya yapıp ve gerçeğe aykırı şekilde ilaçları SGK'ya fatura ettirerek nitelikli dolandırıcılık suçunu işlemek...
ÇETENİN ÜÇÜNCÜ ORTAĞI DA SERBEST
TRG Hospitalist'in yoğun bakım doktoru Mehmet Gürül, birden fazla sanık ifadesinde Fırat Sarı'nın İlker Gönen'den sonraki ortağı olarak tanımlanıyor. Gürül'ün Fırat Sarı ile yaptığı bir telefon görüşmesi oldukça dikkat çekici. Gürül Sarı'ya, Ekrem beyin denetlemeden rahatsız olduğunu, genel şirketin cirosunun hastane cirosundan daha yüksek olduğunu, adının lekelenmesini istemediğinini, yavaş olmalarını istediğini, siyasi yönlerine vurgu yaptığını söylüyor.
Gürül, buna karşın TRG Hospitalist'in genel müdürü Mantuş'un kendisine 'devam edin' dediğini, Ekrem beyin ise 'yavaş olun' dediğini, Mantuş'un ciro yüksekliğine önem verdiğini, Ekrem'in ise imaja önem verdiğini söylüyor. Konuşmanın devamında Gürül, Ekrem beye 'tedbir aldım' dediğini ancak gerçekte tedbir almadığını söylüyor ve telefonun dinlenebileceğini belirterek Fırat Sarı ile Whatsapp'tan görüşmek üzere telefon görüşmesini sonlandırıyor.
Gürül'ün çetenin varlığından haber olduğu, çete ile birlikte hareket ettiği sadece bu konuşma ile bile yeterince sabit. Bunların yanı sıra tutuksuz yargılanan Gürül'e isnat edilen suçlamalar şöyle:
"Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık"
KİM BU EKREM BEY, KİMİN BU HOSPİTALİST?
Mehmet Gürül ile Fırat Sarı arasında geçen "Ekrem bey" diyaloğunu daha önce haberleştirmiş, bahsi geçen Ekrem adlı kişinin TRG Hospitalist adlı hastanenin imza yetkisi bulunan üst düzey yetkilisi Ekrem Çitfçi olduğunu, hastanenin AK Parti'ye yakınlığıyla bilinen Güven Holding'e ait olduğunu "Bebekler ve ağaçlar aynı şirketin kurbanı oldu" başlıklı haberimizde ortaya çıkarmıştık.
Ekrem Çiftçi'nin bütün bu olanlardan haberdar olduğu telefon tapeleriyle sabit. Hastanenin müdürü Murat Mantuş, hastanede doktorluk yapan Mehmet Gürül serbest yargılanırken Ekrem Çiftçi'nin adı şüpheli listesinde dahi yer almıyor. Diğer hastane sahiplerinin kimisinin adı yine bu fezlekede şüpheli sıfatıyla bulunurken, TRG Hospitalist'in iki sahibi Gürkan Dölekli ve Hayrettin Coşkun'un adı da yargılananlar arasında değil. Hastanenin sahiplerinin dosyada hiçbir şekilde yer almaması da akıllarda soru işaretine yol açıyor: Acaba bunun sebebi Ekrem beyin iddia ettiği gibi şirketin AK Parti'ye yakınlığı mı?
Mehmet G.: Müsait misin?
Fırat S.: Yalnızca müsaitim hehehe
Mehmet G.: Yalnızca müsaitsin hehehe tamam şey ıı Ekrem beyle tanıştım
Fırat S.: Hıı
Mehmet G.: Aslında ... benle tanışmak değil şey ıı hassasiyetlerini belirtmek aslında seninle konuşmasını gerekenleri benimle konuştu öyle söyleyeyim
Fırat S.: hıhı
Mehmet G.: ıı şu şey ben denetlemeden son derece rahatsız şey iyo hani bizimki hani dedi ki rakamları yanlış olmasın ama buranın on sekiz bin milyon şey ıı cirosu on sekiz milyon cirosu varsa bizim şeylerin hani genel şirketin aylık yüz elli milyon cirosu var hani ben buranın adının lekelenmesiyle diğer şirketlerin ıı lekelenmesini istemiyorum o yüzden yavaş olun dedi şeylere dikkat edin dedi hani dosyaların içi dışı önü arkası hani bizim siyasi yönümüz de var
Fırat S.: Dikkat edin
Mehmet G.: AK Parti içinde de bizim Recep Tayyip ile yakınlığımızı kıskanan ekip olduğu için hani bizi oradan da zor durumda bırakabilirler özellikle dikkatli olun dedi ben şimdi yarın Murat M. ile ya da bir sonraki gün onun olmadığı bi gün tekrar konuşucam abi diyeceğim sen bize devam et dedin ama hıhı şey ekrem bey yavaş ol dedi n'apalım diye
Fırat S : heh
Mehmet G.: Ben zaten Murat M.’ye “yavaş olacağız” demiştim ama bakalım o ne diyecek?
Fırat S.: O gün görmedin mi Murat hiçbir şeyi kabul etmiyordu.
Mehmet G.: Ya şimdi
FIRAT S.: Ciroyu gün altına düşürdü ya ağzımıza s...
Mehmet G.: Murat Murat da Murat da Ekrem’e mahçup olmamak için tamam mı?
Fırat S.: Tabi ciroda
Mehmet G.: Ciroyu yüksek istiyor ama tabi Ekrem, “Benim için cirodan çok imaj önemli, benim imajımı şeyimi bozacak bir hareket, bozacak bir hamle olmasın” derdinde. Şeyi sordu “Bütün İstanbul’a bu denetleme gitti mi?” dedi, “yok” dedim. “Ağırlıklı olarak bize gitti, bi kaç yere daha gitmiş ama aynı şeylere bakılmamış” dedim. Hani yarın öbür gün Murat M. sana sorarsa aynı ağızdan konuşalım değişik bir şey ya da farklı bi şey söyleme diye söylüyorum.
Fırat S.: Ben de öyle söyledim ya Murat’a tam hani bizim dışımızda gittiği yerler de var dedim.
Mehmet G.: Hani bi kaç bi kaç tane yere gitmiş ama dedim onları da hani bize baktığı şeyleri bakmamışlar dolayısıyla bizimki bizim şikayetimize bağlı bi denetleme ama tedbirimizi aldık dedim. Tedbir almadım farkındasın di mi
Fırat S.: Nasıl?
Mehmet G.: Ben daha hiçbir tedbir almadım farkındasın di mi?
Fırat S.: Evet
Mehmet G.: İşte o patlayacak yarın öbürsü gün diyecekler ki bir hafta içinde iki yıllık üç yıllık dosyaları getirin onları kim dolduracak bi hafta içinde?
FIRAT S: Ya şimdi, yani Mehmet abi dur seni şeyden arayayım Whatsapp’tan arayayım mı?
Mehmet G.: tamam okey tamam bekliyorum.
Yenidoğan çetesi skandalında şok detay: Bebekler ve ağaçlar aynı şirketin kurbanı oldu
ÇETEYİ ÇÖKERTEN CİMER ŞİKAYETİNİ HANGİ ÖRGÜT ÜYESİ YAPTI?
SGK’yı zarara sokarak kazanç elde eden, bunu yaparken de yeni doğan bebeklerin hayatını hiçe sayan, ihmalle öldüren veya engelli bırakan yenidoğan çetesine dair her gün yeni detaylar ortaya çıksa da çeteye dair pek çok soru işareti de gizemini koruyor. Bu sorulardan en öne çıkanı şüphesiz çetenin yıllar boyu bu sistemi nasıl yakalanmadan sürdürdüğü ve yakayı nasıl ele verdiği…
Çeteye yönelik hazırlanan fezlekede Dr. Malik Türkay Esin’in ifadesinde çarpıcı detaylar yer alıyor. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nde özel hastanelerin denetiminden sorumlu birimin yetkilisi olan Esin, 2023’ün ocak ayında özel hastanelere yönelik, kendisinin de görevlendirildiği bir denetim gerçekleştirildiğini, bu denetimde hastanelerde eksik ya da tutarsız belgeler olduğunu, bazı sağlıklı bebeklerin entübe göründüğünü, bunun sebebini sorduklarındaysa “Az önce düzeldi” yanıtı aldıklarını anlatıyor. Esin daha sonra ise mart ayında kendilerine bir CİMER şikayeti ulaştığını, bunu emniyete ilettiklerini belirtiyor.
CİMER üzerinden yapılan şikayetse bir hasta yakını ya da tüm olaylardan habersiz bir hastane çalışanından çok bir çete üyesi tarafından yapılmış gibi görünüyor. Zira şikayet metninde tek bir hastanenin değil çetenin işbirliği yaptığı birden fazla hastanenin adı geçiyor ve çetenin SGK’yı dolandırması, bunu nasıl yaptıkları, epikrizlerin değiştirilmesi gibi içeriden detay bilgilere yer veriliyor. Öyle ki bu şikayette kişinin şahit olmuşçasına “Nöbetçi doktor bulundurmuyorlar”, “Bir sürü bebek insanlık dışı şekilde öldü” gibi ifadeleri dikkat çekiyor. Yine şikayetteki örgüt lideri Fırat Sarı’nın “Eski PKK hükümlüsü, şimdi İyi parti üyesi” olması detayı da bu şikayeti örgütü ve örgütteki kişileri oldukça iyi tanıyan birinin yapabileceğine işaret ediyor. Şikayeti şu şekilde:
Eski PKK hükümlüsü ve şu anki İYİ Parti üyesi Reyap Hastanesi yenidoğan yoğun bakım doktoru Fırat Sarı ve İlker Gönen SSK'yı dolandırmaktadır. Reyap Hastanesi, Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Bağcılar Şafak Hasnesi, Doğa Hastanesi, Medicine Bağcılar Hastanesi, eski olarak Ethica Hastanesi, Duygu Hastanesi ve birçok hastanenin yenidoğan yoğun bakımlarını kiralayarak gece nöbetçi doktor bulundurmaktadırlar ve insani ve tıbba uygun olmayan koşullar ve bunun gibi birçok sebepten bir sürü bebek insanlık dışı bir şekilde öldü bu şahıslar 1. Basamak olan hastayı epikrizlerde hep 3. Basamak göstererek ve 112 komuta kontrol merkezine rüşvet vererek bebek satın alarak kaç yıldır milyonlarca tl para kazandılar ve yüzlerce bebeğin ölümüne sebep oldular bu satılan bebekler Fırat Sarı ve İlker Gönenin yoğun bakımlarında kötü şartlar altında can verdi bebek ölümlerinin durması için bu kan emici vatan hainlerine dur denmeli dediğim hastaneler ani bir şekilde baskınla denetlenirse demek istediğimi çok iyi anlarsınız bu ölen bebekler sizinde bebeğiniz olabilir aziz devletimin gerekeni yapacağından hiç kuşkum yoktur.
Fezlekede dikkat çeken bir diğer nokta da örgüt üyesi Hakan Doğukan Taşçı’nın ifadesi. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğini beyan eden yani itirafçı olan Taşçı, örgüt yöneticisi Gıyasettin Mert Özdemir'i daha önce CİMER’e şikayet ettiğini söylüyor:
Gıyasettin Mert ÖZDEMİR isimli şahsı ismen Mert Özdemir olarak tanırım birkaç kez telefon da ve yüz yüze konuşmak zorunda kaldım. Gıyasettin ismini daha sonra öğrendim. Ben bu kişiyi CİMER’e şikayet ettim. Şikayet etme sebebim bebek tüccarlığı yapmasından dolayı. Bu kişi 112 Acil da ambulans şoförü olarak çalışır. Bir çok özel hastane ile iş yapar. Genelde hastanelerde baş hekimlerle hastanede müdürleri ile anlaşarak hastanelere dışaradan yeni doğan bebeklerin gelip yatışını yaptırıyor ve bundan kar elde ediyor. Bu işlemlerde hastanenin bu yeni doğan bebekler için uygun olup olmadığına bakmadan sadece para kazanmak için bebeklerin canını tehlikeye atarak hastanelere sevkini yapıyor. Aynı zamanda da İstanbul dışını orgazine etmek için de Serdar Yüksel isimli şahsı kullanıyor. Bu şahıs vasıtasıyla İstanbul dışında ki hastaneleri ayarlayarak anlaştığı özel hastanelere sevk ettirip yatışını yaptırıyor.
Bu şikayeti fezlekedeki tapelerden teyit edebiliyoruz ancak Hakan Doğukan’ın ifadesinin ilerleyen kısmında daha dikkat çeken bir detay göze çarpıyor. Doğukan, kendisi gibi hemşire olan Hasan Basri ile birlikte Fırat Sarı’yı CİMER’e şikayet ettiğini söylüyor. Bu şikayetse tapelere yansımamış. Bu da akıllara şikayetin teknik takibin başladığı temmuz ayından önce yapılmış olabileceğini gösteriyor.
Hasan Basri GÖK isimli şahıs meslektaşımdır. Bir dönem doktor Fırat Sarı’nın asistanlığını yapmıştır. Bir dönem de arkadaşlık yaptım. Kendisi ile de anlaşmazlık yaşadığım için irtibatı ve görüşmeyi kestim. Bu kişi de hastanede dönen bütün usulsüzleri biliyor ve müdahale etmiyor. Ancak benimle birlikte Fırat Sarı’yı Cimer’e şikayet etti.
Hasan Basri Gök ve Hakan Doğukan Taşçı adlı iki hemşirenin birbirileriyle olan samimiyeti tapelere yansıyor. Örgüt üyeleri arasında en yakın arkadaşlık bağına sahip olan ikili, Sarı'dan çoğunlukla küfürler eşliğinde bahsediyor. İkilinin hem ifadelerinde hem de tapelerde Sarı'ya yönelik söylemleri, Sarı'yı şikayet edebileceklerini gösteriyor. Gök'ün daha önce Sarı'nın asistanlığını yapması, bu iki hemşirenin işletmeye ait 11 hastanenin takibinden sorumlu olması da hem Sarı hem de çeteye dair detaylara oldukça hakim oldukları anlamını taşıyor. Bahsi geçen CİMER şikayetini yapan bu ikili mi bilinmiyor fakat bu soruşturmada en fazla Gök ve Taşçı'nın isminin geçtiğini düşünürsek davada en fazla ceza alacak olan isimlerden olabilecekleri muhtemel...
PERSONEL USULSÜZLÜĞE ZORLANIYOR, TÜM SEKTÖR BİLİYOR!
Bir diğer hemşire olan Hüseyin Günerhan'ın ifadesi de çeteyle birlikte gündeme gelen korkunç uygulama ve usulsüzlüklerin sağlık sektörü için pek de sürpriz olmadığını gösteriyor. Zaten ifade veren pek çok sanığın "İşletme var örgüt yok" minvalindeki ifadeleri, sektörde bu tür yapılanmaların ne kadar yaygın olduğuna da işaret ediyor. Günerhan da bir örgütten haberdar olmadığını, bu grubun da örgüt olduğunu düşünmediğini söylüyor ve ekliyor:
"13-14 yıldır gerek hemşirelik gerek hastane yöneticiliği olarak hizmet ettiğim sağlık sektöründe çalıştığım özel kurumlarda yukarıda bahsi geçen konular ile alakalı yoğun bakımda basamak yükseltme hasta dosyalarında değişiklik fazla hasta yatırma hastaları uzun süre yatırma hastaların kan tahlilleriyle akciğer raporlarında değişiklik yapıldığı hastaların bazen tanılarının değiştirildiği hastalara kullanılmayan ilaçların kullanıldı gibi gösterildiği SGK'nın belirlediği ödemeler dışında hastalardan hasta yakınlarından farklı ödemelerin talep edildiği bazı kamu çalışanlarının para karşılığında özel hastanelere denetimlerle ve tarihleriyle ilgili bilgi sızdırıldığı diğer başka kamu çalışanlarının para karşılığı hastalarının başka yerlere transfer ettiği düzeninin bu şekilde işlediğini bilmeyen ve duymayan sağlık camiasında çalışan hiçkimse yoktur."
Günerhan, Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu'na ait Özel Güney Hastanesi personeli olarak çalıştığını, burada Ambisome adlı ilacı usulüne uygun kullandığı fakat hastanenin bu ilacı SGK'ya fatura edememsi sebebiyle sıkıntı yaşadığını ve hırsızlıkla suçlandığını, bu suçlamaları hastanenin ispat edemediğini söylüyor. Günerhan ifadesinde durumu şu şekilde anlatıyor:
Doktor istemi üzerine hastalara uyguladığım ilaçlarda doz fazlası olan ilaçları gerekli durumlarda kullanmak üzere buz dolabında muhafaza ettiğim doğrudur. Bu ilaçları maddi durumu yetersiz sosyal güvencesi bulunmayan hastalara yine doktor onayı ile yeri geldiği zaman kullanmak için hastanede bulundurduk. Bahsi geçen Curosurf isimli ilaç ile ilgili bir satış ve bir kazanç elde etmedim özellikle dikkat çekmek isterim ki adımın hırsızlık ile geçtiği nokta Curosurf değil Ambisome adlı ilaçtır. Ambisome olan ilacı etik ilkelere uygun kullandığım için çalıştığım kurum ile problem yaşadım fatura edilemeyen ilacı neden kullandığım sorulmuş bende doktor istemi üzerine kullandığımı bildirmeme rağmen 'Sen bunun fatura edilemeyeceğini bilmiyor musun, neden kurumu zarara uğrattın?' diyerek iş yerimde sorun çıkartılmış ve adım hırsızlık ile anılmaya başlamıştır.