Euro olmuş neredeyse 38, ekonomi malum... Değil yurtdışı, günübirlik gezmeye gitmek bile milyonlarca kişi için hayal. Ama siz bunları hiç dert etmeyin, Avrupalılar turist falan istemiyor zaten. Gidemeyişimiz ekonomimizden değil, istemiyorlar. İstenmediğimiz yere gidecek halimiz de yok.
GÜLAY ERDEMLİ
Kardeşim biz ülkemize turist istemiyoruz’ diye protesto eden Avrupa şehirlerinin sayısı artmaya devam ediyor. Barselona, Roma, Atina turistten bıktı. Buradan sesleniyoruz, buyursunlar gelsinler diyeceğim ama Avrupalı turist dahi bizi pahalı buluyor, burun kıvırıyor.
Su kıtlığı, aşırı kalabalık, artan konut maliyetleri yerel halkları çıldırttı. Özellikle İspanya, İtalya, Portekiz ve Yunanistan halkları şikayetçi. Oysa turizm pek çok ülke için ekonominin direklerinden biri. Kabaca söylersek turizmin ekonomiye katkısı Hırvatistan için yüzde 11, Portekiz, Yunanistan ve İtalya için yüzde 6 ile 8 arasında ama yine de bu ülkeler turist istemiyor.
Barselona gibi su sıkıntısı yaşayan şehirlerdeki yoğun turist nüfusu su tüketimini artırıyor. Kuraklık sorunu çeken Sicilya’da bazı bölgelere gelmek isteyen turistler geri çevriliyor.
Avrupa’da turist sayısının artmasının en önemli nedenlerinden biri, pandemi nedeniyle turizmin iki yıl durması. İnsanlar kaçırdıkları tatillerin acısını çıkartmak için ‘intikam turizmi’ne yöneldi.
TURİSTLERE SU TABANCALI SALDIRI
Turist arttıkça sinirler gerildi, farklı farklı ülkelerden protesto haberleri gelmeye başladı.
Aktivistler sokaklara döküldü, su tabancalarıyla turistlere saldırdılar. Temmuz sonunda yaklaşık 20 bin kişi organize oldu ve turistlerin İspanya’daki Mallorca, Menorca ve Ibiza’dan oluşan Balear Adaları’na zarar verdikleri iddiasıyla gösteri yaptı. Pek de haksız değiller, 2023 yılında adalardaki toplam turist sayısı yaklaşık 14,5 milyona yükseldi. Nüfusu 1,2 milyon olan adalar için çok büyük bir sayı. Bayramlarda ve hafta sonlarında bizim Prens Adaları da benzer bir kaderi yaşıyor ve adalar halkı bu durumdan çok mutsuz.
Turizm karşıtı protestolar devam ederken bazı şehirler de turistleri caydırmak için kurallar getirdi. Örneğin İtalya’nın Protofino kentinde selfie çekmek yasak! Hayır cidden merak ediyorum bu yasağı nasıl uyguluyorlar diye. Roma’da İspanyol merdivenlerine oturmak yasak. Bunu uygulamak biraz daha makul. Yasak olan yerlere oturmanın cezaları 500 eurodan başlıyor! Yine İtalya’nın Cinque Terre bölgesindeki kayalıklara yürüyüşe falan giderseniz parmak arası terlik giyemezsiniz, onun cezası da benzer.
Venedik’te turist sayısını sınırlamak için şehre 5 euroluk sembolik bir giriş ücreti kondu. Ancak bu önlem ters tepti. Halk şehrin bir tema parkına çevrildiğini iddia edip ayaklandı.
Barcelona’da turistlere kısa süreli ev kiralama 2028 yılına kadar durduruldu. Amsterdam’da yeni otel inşaatı yasaklandı.
En yapıcı yaklaşım Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan geldi. Şehir iklim dostu turist davranışını teşvik etmek için ödüller veriyor. Bisiklet süren, toplu taşıma kullanan ya da çöp toplayan turistler bir fincan bedava kahveden müzelere ücretsiz girişe kadar pek çok hediye kazanabiliyor.
Durum bu… Hani parayı denkleştirdik, ucuz bilet bulduk şöyle iki üç gün bir Avrupa görelim gibi bir hayaliniz varsa dikkatli olun!
DUROV OLAYI...
Elon Musk’ı, Mark Zuckerberg ismini neredeyse bilmeyen yok ama yaklaşık bir milyar kullanıcısıyla dev bir mesajlaşma uygulaması olan Telegram’ın kurucusu Pavel Durov ismi geçen haftaya kadar çok da bilinmiyordu.
Paris’te 8 Temmuz’da bir şikayet üzerine başlayan soruşturma kara para aklama, uyuşturucu ticareti, çocuk istismarı gibi yasadışı konulardaki içeriklere müdahalede yetersiz kalındığı ve Durov’un uygulamanın suç amaçlı kullanımını engellemek için harekete geçmediği suçlamasına odaklanıyor. Hükümetler daha önce de sosyal medya platformlarına çok sert eleştiriler getirmişti ancak böyle bir tutuklanma hiç yaşanmadı.
Geçen hafta tutuklanan Pavel Durov, yaklaşık 6 milyon euro kefaletle serbest bırakıldı ama Fransa dışına çıkması yasak.
Yaklaşık bir milyar kişinin kullandığı Telegram, sadece popüler bir mesajlaşma uygulaması değil. Uygulama ‘kırılmasının imkansız olduğunu’ iddia ettiği şifreli bir iletişim sunuyor. Bu özellik suçlular, teröristler vb için çekici gibi görünüyor kuşkusuz. Şifreli mesajlaşmayı hayati gören bir kullanıcı kategorisi daha var; siyasi muhalifler ve protestocular. 2017-2018’de İran’daki protestolarda Telegram önemli bir rol oynamıştı çünkü ülke nüfusunun yarısından fazlası bu uygulamayı kullanıyor. Belarus’ta 2020-2021’deki Lukaşenkokarşıtı protestolar ‘Telegram Devrimi’ olarak adlandırılmıştı. Platform Ukrayna’da da popüler bir haber kaynağı olmaya devam ediyor. Hem medya kuruluşları hem de yetkililer savaşla ilgili bilgi paylaşmak, saldırı uyarıları vermek için Telegram’ıkullanıyor.
Pavel Durov kim? 40 yaşındaki Durov , Rusya’da doğdu, çocukken ailesiyle birlikte İtalya’ya taşındı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra 1990’ların başında Rusya’ya geri döndü, 2006’da Vkontakte isimli bir uygulama geliştirdi. Platform Rusya’da giderek yayıldı ve kullanıcıları hakkında bilgi talep eden Kremlin’in dikkatini çekti. Durov daha sonra şirketten ayrıldı. 2013 yılında kurduğu Telegram sayesinde bugün 9-15 milyar dolar arası olduğu tahmin edilen bir servete sahip.
2014 yılında Kremlin’in ‘kendisine karışmasını’ önlemek amacıyla Rusya’dan ayrıldı. Şu anda Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ve küçük bir Karayip ülkesi olan St. Kitts and Nevis’te vatandaşlığa sahip.
İronik bir şekilde Durov’un Fransa’da tutuklanması Rusya’da ‘öfkeye’ neden oldu. Bazı hükümet yetkilileri bu durumu Batı’nın ifade özgürlüğüne ilişkin çifte standardının kanıtı olarak niteledi.
Durov’un tutuklanması büyük bir fırtınaya yol açmış gibi görünüyor. Özellikle çevrimiçi içerik denetimlerinin dünya çapında arttığı bir dönemde ifade özgürlüğü ve hükümet sansürü konusunda endişe duyanlar arasında bir kahraman olarak kabul ediliyor. Diğer taraftan bahsi geçen ciddi suçlamalar da göz ardı edilecek gibi değil…
YOLO’CU MUSUNUZ, YONO’CU MU?
Dünyada özellikle 30’lu 40’lı yaşlar arasında yaygın olan iki trend var. YOLO ve YONO.
YOLO (You Only Live Once/ Sadece bir hayatın var.) Bas bas paraları durumu. 10 bin liran mı var. Yap bir hovardalık harca gitsin, bir daha mı geleceksin dünyaya. Yarını düşünmeye gerek yok! Bu akıma kapılanlar geleceğe hazırlanmak yerine sadece ‘şimdiye’ odaklanıyor. “Şu anda mutlu muyum, boşver gitsin, yarın kimin umurunda tüketeyim tüketebildiğim kadar.”
Giderek yaygınlaşan YONO (You Only Need One) ise bize daha uyuyor gibi. Gereksiz şeyleri tüketmenin yaşam kalitesini iyileştirmenin bir yolu olmadığı algısına dayanıyor. Tüketimi minimuma indirip ekonomik ve çevresel olarak uzun vadeli sürdürülebilirliğe odaklanıyor ‘YONO’cular.
Bu yaşam biçimini savunanlar dolaplarında çok az kıyafet tutuyor, diş macunlarını dibine kadar kullanıyor, ailelerinden kalan yıpranmış eşyaları kullanıyor, dışarıda değil evde yiyorlar. Aşırı tüketim eğilimlerini reddedip basit bir yaşam tarzının daha ‘şık’ olduğunu savunuyorlar. Sadece gerektiği kadar tüketiyorlar. Gerekli şeyleri satın alırken dönüştürülebilen, çevre dostu, yeniden kullanılabilir ürünleri seçiyorlar. Yerel ekonominin canlanması ve karbon emisyonunun azaltılmasına yardımcı olmak için lokal ürünler satın alıyorlar.
Biz 7’den 70’e mecburen YONO’cuyuz. Dünya gelsin bizden öğrensin bu trendi!
ÇOCUK YETİŞTİRMEK ‘ŞAKAYA’ GELİR!
Çocuk yetiştirmek şaka değil ama mizahı kullananlar daha iyi ebeveyn oluyormuş. ABD’deki Penn State Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma söylüyor bunu. Daha fazla kahkaha ebeveynlerin çocuklarıyla uzun süreli sağlıklı bir ilişki kurmaları için iyi bir reçete.
Ebeveynler için yıllardır devam eden ikilem, çocuklara karşı kararlı mı olmalı yoksa arkadaş canlısı mı? Ebeveynlerinin ‘mizah’ı kullandığını söyleyenlerin yüzde 50,5’i aileleriyle çok iyi bir ilişkisi olduğunu söyledi. ‘Neşeli’ bir evde büyümeyenlerin sadece yüzde 2,9’u aileleriyle sağlıklı bir ilişki içinde olduğu görüşünde.
Mizah, gerginliğin ve hiyerarşinin dağılmasına yardımcı olabilir. Çocuğu olan okurlara naçizane bir öneri; sorunları bir-iki saat geride bırakın ve birlikte kahkaha atmanı bir yolunu bulun. Herkese iyi gelecek!