Kırklareli Üniversitesi Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Görevlisi Kadir Metin Akbaş, ‘post-gerçeklik’ kavramı üzerinden değerlendirmede bulunuyor.
KADİR METİN AKBAŞ
Zamanın ruhu şimdilerde hakikat sonrasını işaret ediyor. Postmodernizmin hayatımızın her alanını ele geçirmesiyle birlikte hakikat; deforme olmuş, yıpranmış, değerini yitirmiş ve yerini safsataya, hileye, illüzyona ve nihayetinde yalana bırakmış durumda. Bir şeye inanmak için onun gerçek ve hakikat olmasına bakmıyoruz, o şey bizim için ne ifade ediyor, bize ne anlatıyor, bize ne kazandırıyor ona bakıyoruz. Bir şeyin hakikat ya da gerçek olmasını, o şeyin bizim tarafımızda/ safımızda/ yanımızda yer alıp almaması belirliyor. Oxford Sözlüğü tarafından 2016’da yılın sözcüğü olarak seçilen “post-truth” kelimesi, bu ilginç durumu en iyi anlatan kavramların başında geliyor. Türkçeye “hakikat sonrası” olarak çevrilen kavramın sözlükteki anlamı; “belirli bir konuda kamuoyu oluşturmada duygu ve kanaatlerin, nesnel olgulardan daha fazla etkili olması” şeklinde tanımlanıyor. Yani, bizim nasıl düşüneceğimizi gerçekler değil, kanaatlerimiz ve duygularımız belirliyor. Somut gerçekler, yerini soyut duygulara, saf hakikat yerini coşkuya, yalın hikâyeler yerini abartılı masallara bırakıyor. Nobel Ekonomi Ödülü sahibi psikoloji profesörü Daniel Kahneman’ın vurguladığı gibi; “Kararlarımızı duygusal olarak alıyoruz, aklımızı da o duygusal kararlarımızı rasyonelleştirmek için kullanıyoruz…”
İletişim bilimci Murat Uluk’un Dorlion Yayınları tarafından basılan “Hakikat Sonrası Çağda Yeni Medya ve Yalan Haber” başlıklı kitabı, “post-truh” kavramının, algılarımızı ve duygusal durumumuzu geri dönüşü olmayacak şekilde değiştiren ve düşünce evrenimizi kökten dönüştüren internet ve sosyal medya ile birlikte düşünülmesi gerektiğini vurguluyor. Zira yalan haber olarak isimlendirilen ve insanları belli konularda kandırmayı amaçlayan gerçek dışı bilgilerin yayılmasında, internet ve sosyal medya platformlarının yabana atılmayacak kadar çok katkısı bulunuyor. Bu katkıların iki ana motivasyon kaynağı var: İlki maddi kazançla ilgili. Sosyal medyada yalan haberlerin hızla yayılması ve devamında kullanıcıların habere tıklayıp haber sitesine girmesinde site sahibi önemli bir reklam geliri elde ediyor. İkinci ana motivasyon ise ideolojik. Yalan haber üreticileri, ideolojik olarak destekledikleri kişi, kurum ya da siyasi partilere fayda sağlama amacıyla bu çabanın içindeler. Diğer bir deyişle, herkesin rahatlıkla web sitesi açabileceği bu çağda, medya endüstrisine giriş bariyerlerinin ortadan kalkması ile hem maddi kazanç elde etmek hem de ideoloji temelli yalan haber/ manipülatif bilgi yaymak için yeni medya, güçlü araçlarını bireylere altın tepside sunuyor. (Uluk, 2018: 68)
Özellikle 2016’daki ABD Başkanlık seçimleri ile İngiltere’deki Brexit oylaması sırasında yaşananlar, post-truth kavramını daha da popüler hale getirdi. Her iki seçimde de sosyal medyanın propaganda için yoğun, ölçüsüz ve hakikat sonrası kavramına uygun bir şekilde “gerçek dışı argümanların paylaşılması” noktasında kullanılması, seçmenlerin kandırıldığına dair tartışmaların kapısını araladı. En çok etkileşim alan yirmi yalan haberin on yedisinin Donald Trump lehine olması, yalan haberlerle halkın manipüle edilerek seçim sonuçlarının etkilendiği iddialarını daha kuvvetlendirdi. Yine aynı şekilde, Trump’ın seçim kampanyası boyunca yaptığı konuşmaların incelenmesinde de çarpıcı bir sonuç çıktı. ABD’nin en köklü doğruluk platformu olan PolitiFact, kampanya sırasında doğruluğunu kontrol ettiği Trump’ın açıklamalarının yüzde 70’inin yanlış, yüzde 11’inin çoğunlukla doğru ve yalnızca yüzde 4’ünün tamamen doğru olduğunu tespit etti. (Uluk, 2018: 68-94)
Tam da bu noktada, yalan haberlerle manipüle edildiği belirtilen halkın da kandırılmaya çok da müsait olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz yalan haber, tarihin her döneminde vardı ve insanları kandırmaya çalışanlar için bir numaralı çalışma sahasıydı. Ancak hakikat sonrasında işler biraz daha sofistike bir hal almaya başladı. Hakikat sonrası, içerisinde oldukça fazla yalan ve aldatmaya yer verir, fakat asıl önemli olan bu yalanlara kitlelerin verdiği tepkidir. Hakikat sonrası dönemde yalan sıradanlaşmış ve insanlar tarafından rahatlıkla benimsenen bir hal almıştır. Özellikle siyasi figürlerin doğru olmayan söylemlerinin kitleler tarafından doğru kabul edilmesi, hakikatin değerini yitirdiğine işaret etmektedir. Hakikatin önemsizleşmesinin getirdiği yenilik, kitlelerin, kendi önyargılarına, görüşlerine ya da kanaatlerine uyumlu olduğu sürece, yalanların yalan olduğunu bilseler dahi, onları hakikatmiş gibi kabul etmeleridir. Kitlelerin, yalan olduğunu bildiği söylemler karşısında, sanki bu yalanlar doğruymuşçasına pozisyon alması, onları savunması, onlara sahip çıkmasıdır. (Uluk, 2018: 93)
1965 yapımı “Şaka ile Karışık” adlı filmde Sadri Alışık’ın sevdiği kadına söylediği “söyle be, yalan da olsa hoşuma gidiyor” repliği, hakikat sonrası insanının karakteristik özelliği olmuş durumda. Evet, ortada bir “yalan haber” gerçeği var. İnanılması güç iddialar, gerçek olması imkânsız bilgiler, manipülatif paylaşımlar, kurmaca görüntüler var ama bunu umursamayan, buna takılmayan, bunu çok da önemsemeyen bir kitle de var. Doğrunun ve yanlışın ne olduğundan ziyade, onu kimin dillendirdiği, ona kimin sahip çıktığı, onu kimin paylaştığı ve onun ne amaçla paylaşıldığı, bu kitle için daha önemli. Yalan ve gerçek dışı haberlerin en çok görüldüğü ve hızla yayıldığı sosyal medya platformları, bu konudaki sorumluluğun büyük bir kısmını omuzlamış durumda. Ancak kullanıcıların ürkütücü, çarpıcı, şaşırtıcı, utandırıcı, hüzünlendirici, şoke edici içerikleri paylaşma isteği, sorumluluğun diğer yarısının da kullanıcılarda olduğunu gösteriyor. Zira insanlar, fikirleriyle örtüşen yalan hikâyelere tutunmak, duygusal tatmin sağlamak ve ilk paylaşan olarak bu deneyimin bir parçası olmak için söylenti ve yalan haberleri paylaşıyorlar. “Yalan haber üreten ve yayında tutanlar da, insanların sahip olduğu bu ruh halini bilmekte ve buna dayanarak onların beğeni ve paylaşımlarını almayı amaçlamaktadırlar.” (Uluk, 2018: 128) Ekranına düşen her paylaşımı, kendi düşüncesini/ ideolojisini/ görüşünü destekleyip desteklemediğine bakarak tartan ve buna göre beğenen/ paylaşan/ retweet eden günümüz insanı, bu bilinçli davranışıyla “yankı odası” veya “yankı fanusu” olarak isimlendirilen “kapalı devre” düşünce sisteminden çıkmamaya kararlı görünüyor. Yeter ki iştahla paylaşılan o yalan/ kurmaca/ manipülatif haber; rakibimizi/ düşmanımızı zor durumda bırakacak, küçük düşürecek, aşağılayacak kıvamda olsun. O haberin gerisinde ne olduğu, neden üretildiği, hangi bağlamdan koparılarak oluşturulduğu çok da ilgilendirmiyor bizi.
Kesin inançlıların bu bildik tavırlarına rağmen, sosyal medyada paylaştıkları her şeyin doğru ve hakiki olması için gayret sarf edenler de yok değil. Özellikle “doğrulama platformları” olarak isimlendirilen ve özellikle de sosyal medyada yayılan bilgilerin aslının ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışan gönüllü kuruluşlar, doğru olarak kabul edip paylaştığımız çoğu materyalin gerçek yüzünü gözler önüne seriyor. Aslında bu tarz çalışma yapan platformlar, internet öncesinde de vardı. Özellikle Amerika’da çoğu gazete, bünyesinde “doğruluk kontrolcüleri” olarak isimlendirilen kişileri istihdam ediyor ve toplum üzerinde ağırlığı olan sosyal ve siyasi aktörlerin söylemlerinde yer alan iddiaların doğru veya yanlış olduğunu kanıtlamaya yönelik çalışmalar yaptırıyordu. Geleneksel medyanın yerini sosyal medyaya bırakmasıyla birlikte, zaten ağır aksak çalışan kontrol ve denetim mekanizmaları, tamamen devre dışı kalmış oldu. Hiçbir süzgeçten, denetimden geçmeyen, kontrol edilmeyen bilgiler/ haberler hızlı bir şekilde paylaşılmaya ve yayılmaya başladı. Doğrulama platformları işte tam da bu noktada daha önemli hale geldi. Ülkemizde faaliyet gösteren az sayıda doğrulama platformundan, sesini duyurabilmiş ve genel kabul görmüş olan teyit.org üç yıldır faaliyet gösteriyor. 2016’da gazeteci Mehmet Atakan Foça tarafından kurulan platform, internette yer alan şüpheli bilgileri araştırıp, analiz haline getirip, o bilgilerin doğrusunun ne olduğunu göstererek önemli bir hizmete imza atıyor.
Kitabında doğrulama platformlarının tarihine ve çalışma prensibine de değinen Murat Uluk, ülkemizde yaygın olarak paylaşılan yalan haberlerin internetteki varlığını teyit.org örneği üzerinden inceliyor. Yanlış olduğu kanıtlanan haberlerin nereden kaynaklandığı araştırıldığında sosyal medya platformlarının ilk sırada yer aldığı görülüyor. Sosyal medya platformlarını; internet siteleri, televizyon haberleri, yazılı basın ve şehir efsaneleri takip ediyor. İncelenen yalan haberlerin yayımlanma durumlarına bakıldığında ise “yanlışlığı teyit.org tarafından kanıtlanmış” haberlerin yüzde 65’inin halen daha herhangi bir değişiklik olmadan, internet sitelerinde durmaya devam ettiği görülüyor. Reuters Gazetecilik Araştırmaları Enstitüsü’nün 2018 Dijital Haber Raporu’na göre de Türkiye, uydurma haberin en sık rastlandığı ülkeler arasında birinci sırada yer alıyor. Ayrıca her iki kişiden biri mutlaka asılsız bir habere denk geldiğini ifade ediyor. Bu veriler de bize, ne yazık ki post-truth sorununun hepimiz için kronik bir hal aldığını gösteriyor. Bunu bertaraf etmek çok kolay değil. Kendi duygularımız, zihnimiz ve beynimizi yönlendirebilmemiz için bilinç ve çaba gerekiyor. Fakat kendi iyiliğimiz için gerçeği, kurmaca olandan ayırt edebilme, manipülasyona direnebilme ve dijital safsataları azaltabilme becerisi, kesinlikle bu çabaya değer.
teyit.org tarafından paylaşılan aşağıdaki 6 ipucunu her gün aklımıza getirirsek, bilgiyle olan etkileşimimizde sağlıklı alışkanlıklar edinmeye başlamış oluruz:
1- Bilgi alanınıza dikkat edin: “Dijital alışkanlıklarınız nasıl?”
2- Dijital bağımlılıktan kurtulun: “Oto-pilottan çıkın”
3- Zihninize yeniden kavuşun: “Duygularınızı dizginleyin”
4- Taraflılığınızı frenleyin: “Bana duymak isteyeceğim şeyleri söylemeyin”
5- Birden çok kaynağa başvurun: “Önce teyit edin sonra güvenin”
6- Çözümün parçası olun: “Paylaşmadan önce düşünün”