Ekonominin seçmen davranışları üzerindeki etkisine ilişkin dikkat çekici bir açıklama modeli geliştiren Chicago İllinois Üniversitesi’nden Prof. Ali Akarca 2023 seçimlerini 2002 örneği üzerinden inceliyor.
Seçmenler, kendi ekonomik çıkarlarını ve dünya görüşlerini temsil ettiğine inandıkları bir partiyi tutuyor ve genellikle, oylarını bir önceki seçimde tercih ettikleri partilere verme eğilimi gösteriyorlar. Ancak bazıları, partilerinin tasvip etmedikleri kararlarına ve iktidarda iseler, gösterdikleri kötü idare ve ekonomik performansa tepki vermek veya güçlerini dengeleyebilmek için partilerini geçici olarak terk edebiliyorlar. Partilerinin kazanma şansı olmadığı seçimlerde de, oylarını ziyan etmemek için, ikinci tercihlerine yönelebiliyorlar.
1994’de İtalya’da, 2002’de Türkiye’de ve 2015’de Yunanistan’da olduğu gibi, olağanüstü miktarda seçmenin partilerini temelli terk ederek eski partilerini yok olma sürecine sokmaları ise çok sık rastlanan bir durum değil. Yakın siyasi tarihimize baktığımızda, bunun olması için aşağıdaki ilk üç durumdan birinin ve dördüncüsünün gerçekleşmesinin gerektiğini görüyoruz.
1. TARAFTARLARI DEĞİŞTİĞİ HALDE PARTİNİN DEĞİŞMEMESİ
Küreselleşme, göç, şehirleşme, pazar ekonomisine geçme, eğitim ve gelir artışı gibi etkenlerle seçmenlerin menfaatleri ve dünyaya bakışları değişir ama partileri buna ayak uyduramazsa, seçmenler partilerini geri dönmemek üzere terk edebiliyorlar.
Mesela, taraftarlarının büyük bir kısmı şehirlere göçen DYP’nin ağırlıklı olarak köylüleri ilgilendiren politikalara odaklanmaya devam etmesi oylarını yavaş yavaş eritmişti.
En fazla yüzde 21 oy alabilen MSP-Refah-Fazilet Partilerinin İslamcı, devletçi ve batı-karşıtı Milli Görüş çizgisinden doğan iki partiden, AK Parti, seçmenlerde Özal reformları ile başlayan büyük değişimi görüp, bu ideolojiyi bırakınca, oy oranını yüzde 50’ye kadar yükseltebilmişti. Buna karşılık, eski çizgiyi sürdüren Saadet Partisi ancak 1-2 puan oy alabiliyor.
CHP, yıllarca anlamı değişmeyen altı okunu, 1970’lerde topluma daha uygun bir şekilde yorumlamaya başlayıp, 27 Mayıs’ta yaptığının aksine, 12 Mart darbesine karşı tutum alınca, oy oranını yüzde 20’lerden yüzde 40’lara getirmişti. Bu değişime karşı çıkan partililerin kurduğu Cumhuriyetçi Güven Partisi ise iki seçim 5-7 puan oy aldıktan sonra ortadan kaybolmuştu. Ancak CHP, 1990’larda eski çizgisine dönüp, 28 Şubat darbesine destek verince, oyları tekrar yüzde yirmilere inmişti.
2. TARAFTARLARI DEĞİŞMEDİĞİ HALDE PARTİNİN DEĞİŞMESİ
Partiler bazen de, kısa vadeli düşünerek, konjonktürü yanlış okuyarak veya baskılara direnemeyerek değişiyorlar. Bu, taraftarları değişmediği halde veya onlardaki değişimin tersi yönde olabiliyor. Parti içi demokrasi olmadığında da durum düzeltilemiyor ve partiler taraftarlarını temsil edemeyen bir duruma düşerek oy kaybediyorlar. Örneğin, darbelerden mağdur olmuş kesimin temsilcileri ANAP ve DYP’nin 28 Şubatta ve 367 olayında askerlerden yana yer almaları, kalan taraftarları için bardağı taşıran damlalar olmuşlardı.
3. PARTİNİN KRONİK OLARAK KÖTÜ İDARE GÖSTERMESİ VE YOLSUZLUKLARA BULAŞMASI
Partilerinin yolsuzluklara bulaşmaları ve devamlı kötü idare ve ekonomik performans göstermeleri de taraftarlarını başka partilere yöneltebiliyor. Gidişatın düzelmesinden ümitlerini kestiklerinde de partilerini terk etmeye karar veriyorlar.
2002 seçimi öncesindeki 15 yılda yaşananlar bize bu konuda bir fikir verebilir. Geriye baktığımızda, bu dönemde, seçmenlerin bir arayış içinde olduklarını görüyoruz. Her seçimde başka bir partiyi birinci yapmışlar ve tüm partileri değişik koalisyonlar içinde denemişlerdi. Bu hükümetlerin her biri altında en az bir ekonomik kriz yaşanıp, haklarında ortaya atılan pek çok yolsuzluk iddiası soruşturulmayınca da, 2002’de hepsini TBMM’nin dışında bırakmışlardı. Bunda, 1996 Örtülü Ödenek ve 1997 Susurluk skandallarının, 1999 depremlerinin ortaya çıkardığı ve sonrasında yaşanan yolsuzlukların, depremzedelere yardımda çok aciz kalınmasının ve söz konusu 15 yılın beşinde kişi başına reel GSYH’deki büyümenin negatif, tümünde enflasyon oranının çift veya üç haneli olmalarının büyük rolleri olmuştu. Taraf değiştirme 2011’e kadar devam etti ve bu süreç içinde ANAP, DYP ve DSP gibi, geçmişte ülkenin yönetiminde görev almış ve genel başkanları başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış, partiler yok oldu.
4. UYGUN BİR ALTERNATİFİN ORTAYA ÇIKMASI
Seçmenlerin partilerini terk etmeleri için, yukarıda saydığımız uç durumdan en az birinin gerçekleşmesi gerekli ama yeterli değil. Yeterli olması için, bir de seçmenlerin gidebilecekleri bir alternatifin ortaya çıkması lazım.
Bir partinin alternatif olabilmesi için de, partilerini bırakmak isteyen seçmenleri benzer bir dünya görüşüne sahip olduğuna, iyi bir idare ve ekonomik performans göstereceğine, yolsuz olmayacağına, kayda değer miktarda oy alabileceğine ikna etmesi ve en önemlisi, benimseyebilecekleri bir gelecek vizyonu sunması gerekiyor.
2002’de öyle olmuştu. AKP’ye Fazilet Partisinden miras kalan belediyelerin etkin çalıştıkları ve bunlarda rüşvetin işlemediği inancı, partinin kendini dönüştürerek İslamcı, devletçi ve Bati karşıtı Milli Görüş gömleğini çıkarması ve anketlerde oyunun yüksek çıkması, bir arayış içinde olan pek çok sağ seçmene kayabilecekleri bir alternatif sunmuştu.
1945’den sonra da benzer bir durum yaşanmıştı. O zamana kadar CHP yegâne parti idi (şayet 1924-1925 ve 1930’da sırasıyla altı ay ve üç ay varlık gösteren, Terakkiperver Cumhuriyet ve Serbest Cumhuriyet Fırkaları hariç tutulursa). O yıl başka partilerin de kurulmasına müsaade edilince, 1946, 1950 ve 1954 seçimlerinde, CHP’nin ideoloji ve idaresinden hoşnut olmayan pek çok seçmen Demokrat Parti’ye ve Millet Parti’sine geçmişti.
Yukarıda dört şartın 2023 seçimi için gerçekleşip gerçekleşmediğini bir sonraki yazımızda ele alacağız.
YARIN: 2002’DEKİ KIRILMAYI DOĞURAN ŞARTLAR YENİDEN OLUŞTU MU?