AK Parti grup toplantısında açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de tespit edilen ilk koronavirüs vakasıyla ilgili, "Avrupa'dan gelen bir vatandaşımız. Genel sağlık durumu iyi ve tedavisi sürüyor. Ailesi ve yakın çevresi de şu anda izlemeye alınmış durumda." derken, İdlib mutabakatına ilişkin, "Yapılacak en küçük saldırıya sadece karşılık vermekle kalmayacağız." ifadelerini kullandı. Sınırdaki mülteci kriziyle ilgili ise Yunanistan'a eleştiride bulunan Erdoğan, "Nazilerin yaptıklarıyla, Yunanistan sınırındaki şu görüntüler arasında hiçbir fark yok." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
TÜRKİYE'DEKİ İLK KORONAVİRÜS VAKASI
Sözlerimin hemen başında dün gece Sağlık Bakanımız tarafından yapılan koronavirüsü açıklamasına temas etmek istiyorum. Avrupa'dan gelen bir vatandaşımızda tetkikler sonucunda koronavirüs tespit edildi. Genel sağlık durumu iyi olan bu vatandaşımızın tedavisi sürüyor. Ailesi ve yakın çevresi de şu anda izlemeye alınmış durumda.
Bu hastalığın ülkemize sirayet etmemesi için gereken her türlü önlemi vakitlice alalım. Ancak biz hangi tedbiri alırsak alalım yakın çevremizde bu kadar yaygınlaşmış bir virüsten tamamen korunmak maalesef mümkün olamadı. Ülkemizdeki vaka Avrupa kaynaklı, şimdilik tek bir örnekten ibarettir. Sağlık Bakanlığımız, diğer bakanlıklarımız ve kurumlarımızla işbirliği halinde gereken koruma tedbirlerini sıkı şekilde uygulayacak, nitekim yarın da dar çerçeve bir toplantıyı başkanlığımda yapacağız.
Vatandaşlarımızdan ricam, sağlık personelinin bu konudaki itirazlarına harfiyen uymalarıdır. Bu virüsten korunmanın ilk şartı temizliktir. Temizliği imandan cüz sayan bir inancın mensupları sıfatıyla bu da milletimiz tarafından işin en kolay tarafı olmalıdır. Biz de geçtiğimiz Cuma gününden beri tokalaşmayı, kucaklaşmayı, uzaktan selamlaşma yöntemine geçerek bu çerçevede üzerimize düşenleri yerine getirmenin gayreti içindeyiz. Sadece Türkiye’de değil yurt dışında da.
Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir. Her hastalık gibi bu virüse karşı da bireyler olarak göstereceğimiz dikkat ve alacağımız tedbirler en etkili korunma yöntemi olacaktır. Özellikle yaşlılarımızın ve bünyesi zayıf vatandaşlarımızın en azından bir müddet kalabalık yerlerden uzak durmaları gerekiyor. Milletimiz nice dertleri, saldırıları göğüslemeyi başarmıştır. Allah’ın izniyle bunun da üstesinden gelecek. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
İDLİB KRİZİ
Perşembe günü gittiğimiz Moskova’da İdlib’de yaşanan krizi en azından bir süre için engelleyen bir sonuçla döndük. Türkiye’nin İdlib’de bir ay boyunca fiilen yürüttüğü operasyonlar sınırlarımıza dayanan tehditlerin önüne geçme kararlılığımızın bir ifadesidir. Harekata katılan tüm askerlerimizin alınlarından öpüyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Gazilik, şehadet bunlar bizim için çok çok yüksek mertebeler. Suriye’de bulunma amacımız ne bu ülkelerin topraklarını işgal ve ihlak etmektir. Ne de bölgedeki güçlerle bilek güreşinde tutuşmaktır. Türkiye’nin Suriye’de özellikle vermekten geri durduğu her mücadeleyi kısa bir süre sonra kendi topraklarında yürütmek zorunda kalacağı gerçeğini asla aklımızdan çıkartmamalıyız.
Suriye ile olan 911 kilometrelik sınır hattımızın her karışını, hem terör örgütlerini hem de mezhepçi rejim güçlerini uzak tutacak şekilde güvenlik altına almakta kararlıyız.
"SÖZLERİNİ TUTMAZLARSA DAHA AĞIR ŞEKİLDE GİDERİZ"
İdlib’de gerçekleştirdiğimiz harekat diğerlerinden farklı olarak sadece terör örgütüne değil aynı zamanda çok daha donanımlı bir güce karşıydı. Bu süreçte ülkemizin, ordumuzun kamusu ve özel sektörüyle savunma sanayiimizin kabiliyetlerini görme tartma imkanı bulduk. Çok daha büyük mücadelelere hazır olduğumuzu gördük. eksiklikleri tamamlayarak, koordinasyonu güçlendirerek, projelerimizi hızlandırarak Türkiye’yi bölgesinde ve tüm dünyada etkin bir güç haline getirme kararlılığımızı bu vesileyle teyit ettik. İdlib’de masumları katleden rejim, ülkemizin gücü karşısında Suriye krizinin başından beri en ağır kayıpları vererek bu işin öyle kolay olmadığını görmüştür.
Ateşkes kararının akabinde İdlib halkı uzun bir aranın ardından ilk defa rahat nefes almıştır. Elbette henüz İdlib’de kalıcı bir çözüm bulunabilmiş değildir. Rejimin ve onunla birlikte çalışan mezhepçi milislerin ateşkese ne kadar bağlı kalacakları belirsizdir. Daha şimdiden ufak tefek de olsa ateşkes ihlalleri yaşanmaya başlamıştır. Rusya ile vardığımız anlaşmaya uygun bir şekilde gelişmeleri paylaşıyoruz. Rejimi ve onu destekleyen milislerin ateşkes hattına yaptıkları yığınakları da yakından takip ediyoruz. Karşımızdakiler sözlerini tutmazsa bir öncekinden daha ağır bir şekilde üzerlerine gitmekten de asla kaçınmayız.
"BAY KEMAL İSTERSEN SENİ GÖZLEM NOKTALARINA GÖNDEREBİLİRİZ"
Sadece karşılık vermekle kalmayacak, çok daha ağır mukabelede bulunacağız. Buraya bir parantez açayım. Bay Kemal, kaç tane gözlem noktası olduğunu dahi bilmiyor. Arkadaşlar yuha falan gerek yok. Bunlara bedeli sandıkta ödettiğiniz sürece o zaman bunlar neyin ne olduğunu çok daha iyi anlayacaklar. Bakın bir şeyi çok iyi kavramamız lazım. AK Parti davası sıradan bir dava değildir. Biz 17 – 18 senedir biz lafla mı yürüdük, icraatla mı yürüdük? Bakınız, dersini bir çalış ya. Burada kaç tane gözlem kulesi olduğundan haberin yok. Şimdi ben sizlere buradaki gözlem kulelerini izleteceğim. 12 gözlem noktasında biz çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Bay Kemal bunu da öğren. Eğer arzu edersen seni de oraya gönderebiliriz. Ama gidemez. Bakınız şu anda yapmış olduğumuz anlaşmanın son Moskova seyahatinde; içeriğinden de bunun haberi yok, takip etmiyor. Çünkü bunun akıl hocaları maalesef çok çok farklı. Tel Rıfat’taki teröristleri de bulduğumuz yerde etkisiz hale getirerek ülkemize yönelik tehditleri bertaraf ediyoruz.
"SURİYE ASKERİ KENDİNİ KORUMAKTAN ACİZ"
Ne diyor Bay Kemal? Bizim gözlem kulelerini Suriye askerleri koruyormuş. Eline diline dursun. Ne Suriye askeri ya? Suriye askeri kendini korumaktan aciz. Bu milletin evlatları hiçbir zaman zalim Esad’ın korumasına muhtaç değildir. Bunu böyle bil Bay Kemal. Bugüne kadar El Bab’da, Cerablus’ta, Afrin’de nasıl dimdik durduysak, ardından en son İdlib’de nasıl dimdik durduysak bundan sonra da aynı şekilde dimdik durmaya devam edeceğiz. Türkiye bu geçici ateşkesi ve buna bağlı anlaşmaları; rejime ve terör örgütlerine gücü yetmediği için değil İdlib’deki krize tüm taraflar bakımından uygulanabilir bir çözüm yolu bulunabilmesi için yaptı.
"YENİ ANAYASA VE ÖZGÜR SEÇİMLE SURİYE İSTİKRARA KAVUŞACAK"
Suriye rejimi ve ona destekleyenlere çağrımız ülkeyi terör örgütlerinden kurtulmalarını sağlamalarıdır. Bunu sağladıklarında çözüm çok daha kolay olacaktır. Yeni anayasa ve özgür seçimlerle, Suriye’nin çok kısa sürede istikrara kavuşacağına inanıyorum. Bu doğrultuda atılacak her adıma Türkiye olarak tüm gücümüzle ve samimiyetimizle destek vermeyi sürdüreceğiz. Ama diğer yerlerdeki sorunlar devam ederken ısrarla ülkemizin ve kontrolümüz altındaki bölgelerde huzur içinde yaşayan halkın tacizine de izin veremeyiz.
"ESAD BİZİM ASKERLERİMİZİ KORUYOR" DİYEBİLECEK KADAR ZIVANADAN ÇIKABİLMİŞTİR"
Bu şahıs dün yine Moskova’daki görüşmemiz üzerinden akılla ve izanla asla bağdaşmayacak değerlendirmelerde bulunmuş. Bu kişi hayatında liderler düzeyinde uluslararası hiçbir toplantıya katılmamıştır. Böyle bir toplantıya nasıl girilir, nasıl çıkılır, nasıl konuşulur, nasıl müzakere edilir bilmiyor. Baş başa görüşme nedir? Heyetler arası görüşme nedir? CHP kürsüsünden sorumsuzca konuşmakla devlet yönetimini birbirine karıştıran sadece cahil değil, aynı zamanda densiz bir zatla karşı karşıyayız. Yahu sen bir kaset kumpasıyla, bir CD kumpasıyla CHP’nin başına getirildin. O günden bugüne izlediğin tek bir siyaset var; o da ülkemizin taraf olduğu her meselede sadece bizim değil Türkiye’nin de karşısında yer almaktır. Gidersin Avrupa’ya bizi şikayet edersin. Onlara bizi şikayet ettiğin zaman orada terfi mi alıyorsun? Yahu yok burada da çukura batacaksın.
Biz bu ülkede Cumhur ittifakı çatısı altında milliyetçi hareket partisiyle siyaset tarihimize altın harflerle yazılacak önemli ve örnek bir işbirliği zemini oluşturduk. Ülkemizdeki diğer partilerin bir kısmıyla da anlaşamadığımız hususlar olsa da ülkemizin çıkarları doğrultusunda buluşmaya gayret ediyoruz. Sadece Kılıçdaroğlu ve bölücü terör örgütü güdümündeki parti ülkemize husumet çizgisinde yürümekte ısrarcıdır.
Türkiye PKK ile mücadele eder. CHP ‘arkadaşlar’ diyerek teröristlerden yana olur. Hatta bazı milletvekilleri de bu teröristlerin cenaze merasimlerine katılır, 'namaz' demiyorum dikkat edin ve tabuta omuz verir. Türkiye FETÖ’cülerle mücadele eder, CHP ‘kontrollü darbe’ diyerek işi sulandırmaya çalışır. Türkiye, DEAŞ’ın başını ezdiğimiz harekatı yapar, CHP bundan rahatsız olur. Türkiye terör koridorunu kırmak için harekat yapar, CHP karşı çıkar. Türkiye Barış Pınarı harekatını yapar, CHP yine feveran eder. Türkiye İdlib’deki insani krizi önlemek ve rejimin saldırılarını durdurmak için harekat başlatır, CHP her zamanki gibi yine ülkesinin değil eli kanlı rejimin safında yer alır. Türkiye’nin Suriye’de birlikte çalıştığı insanları terörist diyen bir Esed var bir de CHP’nin başındaki zat var. Bu kişi rejimin 34 şehit verdiğimiz saldırısını; o mübarek Regaip gecesinde “Esed’in askerleri bizim askerleri koruyor” diyebilecek kadar zıvanadan çıkabilmiştir.
Bu partinin ülkemize çağ atlatan dev projelere gösterdiği çabaları saymıyorum. Bu zatın kasetle CHP’nin başına getirildiği günden beri bilinçli şekilde yürüttüğü kampanyaların tamamı beşinci kol faaliyeti. Bu iş öyle hiçbir sorumluluk sahibi olmadan milli bakış açısına sahip olmadan kürsüden esip gürleyerek olmaz. Kötü olmak, hain olmak, kin ve nefret kusmak çok kolaydır. Siyaseti bu şekilde yapmak, özel hiçbir vasıf, hiçbir gayret, maharet gerektirmez. Zor olan milyonlarca mazlumun hakkını korumak, gelecek nesillere gururla sahiplenecekleri bir ülke bırakmak için çalışmak, çözümler üretmek gerektiğinde fedakarlıkta bulunmaktır. Kılıçdaroğlu meşrebine uygun bir şekilde kolay olanı seçmiştir. Ancak biz tüm hayatını ülkesine adamış bir kadro olarak; ellerimiz çizilse, yüreğimiz yansa da zor olanın peşinde gitmekte kararlıyız.
MÜLTECİLERE AVRUPA KAPILARININ AÇILMASI
Kendisinin 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden adaylığını ilan etmesi gerekiyor. Seçim tarihine kadar hangi konuda ne yapacağını milletimize anlatıp, sandıkta teveccüh görürse gelir söylediklerini yapar. Bunun dışında milletimizin bu kişiden tek beklentisi ya devletimize destek vermesi ya da sürekli fitne saçmaktan uzak durması…
Suriye kriziyle birlikte gelişen bir başka önemli konuda Avrupa’ya gitmek üzere batı sınırımıza yönelen göçmenler meselesidir. Askerlerimize saldırının ardından sığınmacılara engel olmama kararı aldık. Biz 9 yıldır yedirdik, içirdik, giydirdik, her şeyi yaptık mı? Yaptık. Şimdi Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Biz de önlerini zorla kapamıyoruz. Ve aylar önce Batı'ya ne dedim? 'Bakın adil yük paylaşımına yaklaşmazsanız biz kapıları açacağız' dedim. Bunu dedim mi? Kendilerine söyledim mi? Söyledim. Ama bunlar zannettiler ki ben şaka yapıyorum. Ve kapıları açtık. Şimdi misafirlerimiz gidiyor mu? Gidiyor. Zaten kimseyi ülkemizde zorla tutma gibi bir zorunluluğumuz da yok. 150 bin kadar sığınmacı Yunanistan sınırına yığıldı. Bu kişilerin Yunanistan’a ve diledikleri ülkelere geçişlere müsaade edilmesi gerekiyordu. Uluslararası anlaşmaları bir kenara bırakan Yunanistan şiddet uygulayarak durdurmaya çalıştı. Şimdi izleyelim ve bu batının ve onların görevlendirdiği Yunanistan’ın ne olduğunu görelim.
"YUNANİSTAN’A KİMSE SES ÇIKARTMIYOR"
Nazilerin yaptıklarıyla, Yunanistan sınırındaki şu görüntüler arasında hiçbir fark yok. Onlar ne yaptıysa Nazi kamplarında işte gördünüz. Yunanlar da Batı adına, Batının maaşlı memurları olarak; şu görüntüleri görüyorsunuz ve öldürdükleri de var. Batının bunlar ücretli lejyonerleri. Peki batı bunları duyuyor mu? İşte son Brüksel seyahatinde kendilerine bunları anlattım. Dedim ki, 'Bakın arzu ederseniz iPad’leri getirelim gösterelim.' Arkadaşlarımız içeri sokamadılar, 'elektrik elektronik malzemeler sokulmuyor.' Her zaman anlayış bu. Yıllar boyunca 4 milyon insana desteği sağlayan bir ülke olarak bu tablo karşısında gerçekten üzüntü duyuyoruz. Hayatlarını kurtarma ve çocuklarına daha iyi bir gelecek kurma dışında amacı bulunmayan masumlara ateş açılması, her türlü insanlık dışı muameleye maruz bırakılmaları kelimelerin tam anlamıyla bir barbarlıktır. Biz Yunan mezalimini tarihten biliriz. Şimdi gelenler de aynısını yapıyorlar. Ya bunlar sende durmayacak ki sen de aç kapıyı, Batı'nın avro zengini, dolar zengini memleketlerine senin üzerinden gitsinler. Niye bu kadar engelliyor da bunlara nazi işkencelerini yapıyorsun? Göçmenleri iç çamaşırlara kadar soyup, her şeye el koyan Yunanistan’a kimse ses çıkartmıyor. Niye? AB üyesi, onun için mi? Hangi uluslararası toplum olursa olsun unutmayın bu tablolar bizim dilimizde olacak.
Sağlık ekiplerimiz bu şekilde saldırıya uğramış bine yakın göçmene ilk yardım hizmeti verirken 4 kişinin de hayatını kaybettiğini tespit etti. İdlib’den ülkemize yönelen 1,5 milyonluk yeni göç dalgasının önüne geçmeye çalıştığımız dönemde Avrupa birkaç yüz sığınmacıya tahammül edememiştir.
"AB YAPTIKLARIMIZA KARŞILIK YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEDİ"
TBMM komisyonumuz sınıra giderek tespit etmiş ve rapora yansıtmıştır. Bu tavır yeni de değildir. bilindiği gibi Suriye krizinin tırmanmasının ardından AB ile 18 Mart 2016’ada bir anlaşma yapmıştık. Buna göre biz ülkemiz üzerinden Avrupa’ya yönelen düzensiz göçmenleri kabul edecektik. AB de bir kişinin üye ülkelerde iskanını sağlayacaktı. Ayrıca sığınmacıların ihtiyaçlarını karşılamak için Türkiye’ye mali yardım yapılacaktı. Serbest dolaşımdan fasılların açılmasına kadar pek çok husus bu anlaşmada yer alıyordu. Biz üzerimize düşen her şeyi fazlasıyla yaptık. Düzensiz göçmenlerin geçişini önledik. Ege’de geçişler 7 binden 70’e kadar düştü. Avrupa’ya geçişler ise yüzde 92 azaldı. Buna karşılık AB yükümlülüklerini yerine getirmedi.
Son iki haftadır, AB yetkilileriyle yüz yüze bu meseleleri konuştuk. Önceki gün de Brüksel’e giderek hem NATO hem AB ülkeleri yetkilileriyle bir kez daha ele aldık. Lafa gelince ülkemizin haklılığını herkes kabul ediyor. Ancak AB’nin ve orada asıl söz sahibi ülkelerin anlık krizlerin önüne geçmek dışında kalıcı çözüm için kararlı duruşlarını görmedim.
"AB'NİN TAVRI İRADE TESTİ OLACAKTIR"
AB’nin önümüzdeki günlerde ortaya koyacağı tavır bir irade testi olacaktır. Yunanistan’a sadece 100 bin mülteci için 2,3 milyar avroyu şartsız şekilde aktaranlar, Türkiye’ye milyonlarca sığınmacı için çok komik rakamlar taahhüt edip bunu bile göndermemişlerdir. Karşımızdaki bu iki yüzlü tutum, AB’nin kendi değerlerini yıkması ve sonunu hazırlaması anlamına gelmektedir. Buna rağmen oluşturduğumuz heyetler vasıtasıyla 26 Mart’taki AB liderler zirvesine kadar bir çalışma yapıp muhataplarımıza ileteceğiz. Türkiye’nin serbest dolaşım, fasılların açılması, gümrük birliğinin güncellenmesi tamamlanana kadar sınırlarımızdaki mevcut uygulamayı sürdüreceğiz. Havaların ısınmasıyla Avrupa’ya yönelen düzenli göçmen akımı Yunanistan’la sınırlı kalmayacak Akdeniz’e yayılacaktır. Biz kimseye el açmıyoruz. Tek talebimiz ülkemize verilen sözlerin yerine getirilmesidir, anlaşmalara sadık kalmasıdır. Bu yerine gelene kadar da yolumuza devam edeceğiz. Varsın gerisini Avrupalılar düşünsün.