Bu yıl İslam düşmanlığı virüsü ile de mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan "İslam ve insanlık düşmanlarının bu kadar pervasızlaşmasının en büyük sebebi, Müslümanların içinde bulunduğu atalet ve gaflettir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerika Müslüman Cemiyeti'nin 23. Yıllık Kongresi'ne video konferansla bağlandı, İslam dünyası ile ilgili önemli mesaj verdi.
"Türkiye'deki 83 milyon kardeşinizin selamlarını sizlere iletmek istiyorum. Sizlerin vasıtasıyla dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimize, dostlarımıza, büyük bir heyecanla toplantımızı takip eden mazlum ve mağdurlara, selam ve muhabbetlerimi gönderiyorum" diyen Erdoğan, Amerika Müslüman Cemiyeti'nin 23. Yıllık Kongresi'nin başarılı geçmesi diledi.
Bu sene sadece Kovid-19 virüsüyle değil, ondan daha hızlı yayılan 'İslam düşmanlığı' virüsü ile de mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirten Erdoğan "Uzun yıllar demokrasinin beşiği olarak nitelendirilen ülkelerde kültürel ırkçılık, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük artık gizlenemez boyutlara ulaşmıştır" dedi.
Fransa ve Norveç'teki İslam'a yönelik nefret söylemini hatırlatan Erdoğan "İslam ve insanlık düşmanlarının bu kadar pervasızlaşmasının en büyük sebebi, Müslümanların içinde bulunduğu atalet ve gaflettir. Müslümanlar sadece ekonomide, siyasette, savunmada, diplomaside değil, en çok da kendi aralarında ayrılığa düşmüş durumdadır" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
"Bu sene sadece Kovid-19 virüsüyle değil ondan daha hızlı yayılan İslam düşmanlığı virüsü ile de mücadele etmek zorunda kaldık. Geçen yıl Yeni Zelanda'da 52 kardeşimizin şehit edildiği terör saldırısı, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidi gözler önüne sermiştir.
2017 yılında Kanada'daki cami saldırısında 6 Müslüman hayatını kaybetti. Daha önce 2015 yılında Chapel Hill kentinde pırıl pırıl 3 evladımız, yine bir ırkçı tarafından evlerinde vurularak şehit edildi. Irkçı eylemlerin hedefinde elbette sadece Müslümanlar bulunmuyor. Kimliği, görünüşü, dini aidiyeti farklı olan diğer kesimler de bu saldırılardan olumsuz etkileniyor.
"İNSANLARIN KUTSALLARINI AŞAĞILAMAK ÖZGÜRLÜK DEĞİLDİR"
Zihniyet itibarıyla DEAŞ veya FETÖ'den hiçbir farkı olmayan bu ideolojik fanatizmin, giderek daha fazla zemin kazandığını, hatta devlet başkanı seviyesinde teşvik edildiğini görüyoruz. Son günlerde Fransa'da fikir özgürlüğü adı altında Peygamber Efendimize yönelik alçaklıkları sizler de yakından takip ediyorsunuz. İnsanların kutsallarını aşağılamanın özgürlükle alakası yoktur. Çünkü düşünce farklıdır, hakaret farklıdır. Hakarete fikir muamelesi yapmak, en başta düşünceye hakarettir.
"SALDIRILARI GÖRMEZDEN GELİYORLAR..."
Kur'an-ı Kerim'i yakanların sırtını sıvazlayanlar, Peygamber Efendimize hakareti teşvik edenler, mescitlere yönelik saldırıları görmezden gelenler, tüm bunları özgürlük adına değil, içlerindeki faşizmi gizlemek için yapıyor. Dikkat edin, bizim mukaddes değerlerimize yönelik her türlü saldırıyı fikir ve basın özgürlüğü parantezine alırlarken, kendileriyle ilgili en küçük bir eleştiriye dahi tahammül gösteremiyorlar. Kimi zaman tehdit ederek, kimi zaman gazetecileri azarlayarak, kimi zaman da güvenlik kuvvetleriyle bizzat gazeteleri basarak, çıkarlarına zarar verenlere hadlerini bildiriyorlar.
Özellikle gayrimüslim ülkelerde yaşayan Müslüman azınlıkların, Şii-Sünni, siyah-beyaz, Afrikalı-Asyalı, Arap-Acem olarak kendi aralarında tefrikaya düştüğünü görüyoruz. Oysa Rabbimiz Hucurat Suresinde 'İnnemel müminune ihvetun', 'Müminler ancak kardeştirler.' diyerek Müslümanlar arasındaki ilişkinin çerçevesini belirliyor. Peygamberimiz de veda hutbesinde, 'Ne Arap'ın Arap olmayana, ne de Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak takvadadır' buyurarak, bu konuda net bir sınır çiziyor. Hal böyleyken, her kim etnik aidiyetini dini kimliğinin önüne koyuyorsa, o 'asabiyyet-i cahiliyye' yani kavmiyetçilik hastalığına yakalanmış demektir.
"MÜSLÜMAN HAK YEMEZ..."
Her kim kardeşini kökeninden, ırkından veya ten renginden dolayı hor görüyorsa, o İslam'ın ruhunu, rahmet ve merhamet, Peygamberi Efendimizin kutlu mesajını kavrayamamıştır. Çünkü biz Türk, Arap, Acem, Afrikalı, Malay, Hintli, Amerikalı olmadan önce 'Bezm-i Elestte Kalü Bela' demiş Müslümanlarız. Kutsallarımıza yönelik saldırılar karşısında tüm farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp İslam ortak paydasında buluşmak hepimizin görevidir. Müslüman hak yemediği gibi, hakkına, hukukuna, onuruna el uzatılmasına da müsaade etmez.
"KARDEŞİNİ HANÇERLEMEK MÜSLÜMANA YAKIŞMAZ"
Müslüman şiddete bulaşmadığı gibi, kör şiddetle birilerinin haklarını gasbetmesine de rıza göstermez. Müslüman, barış için, adalet için, tüm insanlığın huzur ve esenliği için sorumluluk üstlenen bir misyonun temsilcisidir. Müslüman çevresine güven aşılayan, insanların elinden ve dilinden emin olduğu insandır. Başka bir dinden olduğu için insanların canına, malına, haysiyetine el uzatma, hatta saygı göstermeme Müslümana yakışmaz. Kimden gelirse gelsin haksızlık ve hukuksuzluk karşısında susmak, bir Müslümana yakışmaz. Kardeşine sırt çevirme, kardeşini sırtından hançerleme bir Müslümana asla yakışmaz.
Biz ümmetin bir ferdi olarak şahsımızla, ailelerimiz ve komşularımızla beraber, milyarlarca kardeşimizin de mesuliyetini taşıyoruz. Suriyeli mazlumların, açlıktan ve hastalıktan kırılan Yemenli çocukların, Filistinli yetimlerin hukukunu da korumakla mükellefiz.
"KUDÜS'ÜN HAKKINI CANIMIZ PAHASINA SAVUNMALIYIZ"
Bizler İslam ümmetinin harim-i ismeti, namusu, gözbebeği olan Kudüs'ün hakkını, canımız pahasına savunmak zorundayız. Türkiye olarak Filistin'den Libya'ya, Dağlık Karabağ'dan Suriye'ye kadar İslam coğrafyasının farklı yerlerindeki sıkıntılara bu anlayışla yaklaşıyoruz. Zalimler karşısında dik duruyor, sağlam duruyor, mazlumun kimliğine bakmadan elinden tutuyoruz. Terör örgütleriyle amansız bir mücadele yürütürken, kutsallarımıza yönelik hadsizlikler karşısında da tepkimizi göstermekten çekinmiyoruz.
Asırlardır farklı kültürlere ve inançlara ev sahipliği yapan bir ülke olarak, etnik ve mezhep temelli çatışmaları engellemek için gayret gösteriyoruz. Özellikle dini özgürlükler konusunda tüm insanlığa örnek olacak dengeli, adaletli ve özgüvenli bir politika izlemeye çalışıyoruz. Kimsenin inancına, hayat tarzına müdahale etmediğimiz gibi, ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımızın ibadet hürriyetini garanti altına alıyoruz. 86 yıl boyunca müze olarak kullanılan Ayasofya Camii'ni asli kimliğine kavuştururken, 1600 yıllık mazisiyle ülkemizin sembollerinden olan Sümela Manastırı'nın restorasyonunu da ihmal etmiyoruz."