İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu, NTV-Star TV ortak yayınında açıklamalarda bulundu. İmamoğlu, gelecek pazar gerçekleştirilecek ortak yayını baştan beri kendisinin istediğini, Binali Yıldırım'ın ise soruların görüşülmesini talep ettiğini söyledi.
Konuşmasının başında bu akşam ki maç için milli takıma başarılar dileyen Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle;
ORTAK YAYIN İÇİN BEKLENTİLERİNİZ NELER?
Neticede biraz rol paylaşımı gibi oldu. Bu münazaranın buluşma noktasındaki çabayı kusura bakmasınlar kendime alacağım çünkü… Başından beri bu süreci isteyen talep eden kişi olarak… Birazcık moderatör tarafını Sayın Yıldırım üstlenmiş gibi oldu. Çünkü ben o kanıya dahil olmadım başından beri net tavrımı göstermiştim. Hangi televizyonu, hangi moderatörü istiyorsanız hazır olduğumu söylemiştim. Bu söylemem yeni değil 31 Mart öncesinde de söylemiştim. Defalarca dile getirip bunun demokrasiye katkı sunacağını belirtmiştim. Ama ne yazık ki 31 Mart öncesinde bu kabul görmedi. ‘Eteğimizdeki taşları meydanlarda döküyoruz gerek yok’ diye cevap verildi. Bence burada psikolojik ya da stratejik bir süreç var. 31 Mart’tan önce sanıyorum çok önemsemediler. Sanıyorum sürece dahil emin bir duruş gösterdiler. Tabi seçim böyle bir netice vermeyince şimdiki süreçte stratejik olarak böyle bir karara olumlu baktılar. 17 yıl sonra bu gündeme geliyorsa aslında bu toplum adına üzücü. Elbette yenilenen seçim sürecine dair, bakın çok adil bir seçim süreci var, kabul gördü, çağdaş da bir münazara ortamı var, asla böyle bir durum anlamına gelmez. Sevindiricidir, böyle bir ortamın sağlanması mutluluktur ama asla bu yenilenen seçim sürecinin ya da bu süreçteki ortamın demokratik bir atmosfer oluşturduğuna delil değildir. Gerekirse onları da sıralarım.
Moderatör kısmında Sayın Yıldırım fikirlerini beyan etmeye başladı ben o alana hiç girmedim zaten. Uğur Dündar talebini ortaya koyunca ben ona ne diyebilirim ki? Uğur Dündar saygın bir gazeteci. Böyle bir münazara ortamını defalarca yönetmiş birisi. Sonrasında vazgeçtiğini ifade etti. Ben aradım kendisini. Attığı tweetle paralel bir cevap verdi. Ortamın kendi prensiplerinin uygun olmadığını. Kutuplaşma gereği mesleğini orada sağlıklı icra edemeyeceğini, her iki tarafa da zarar verebileceğini bana ifade etti.
Bana ismi ulaştığında sevindiğimi ifade etmiştim sonuçta sayın İsmail Küçükkaya için karar verildi. O sürecin teknik detayları benim anladığım şeyler değil.
“SAYIN YILDIRIM, SORULARIN GÖRÜŞÜLMESİNİ TALEP ETMİŞ”
İçerikle ilgili sunan kişinin özgün kalması zorunda ve gündemi toparlayıcı zihinlerde 31 Mart günü dahil olmak üzere zihinlerde hangi soru varsa sorulmasından yanayım. Bir sınırlamanın gazetecinin oradaki duruşuna ters olacağı kanaatindeyim. O özgürlüğünün ve özgünlüğünün korunmasından yanayım. Asla bir sınırlama olmasından yana değilim. Bana soruları yollamasa da olur bu kadar net söylüyorum. Kendileri nasıl hazırlıyorlarsa elbetteki eşitliğin korunması halinde. Ama sanıyorum Sayın Yıldırım, soruların görüşülmesini talep etmiş. Yani biz müdahale eden değil sadece gözetleyen konumda olalım. İstanbul’un dününü yarınını, 31 Mart öncesini sonrasını, 6 Mayıs sürecini, 18 günlük süreci hepsini konuşalım istiyorum.
BANA DA VAZGEÇİN DİYEN OLDU
Bana da yazanlar var; ‘O kabul etmedi şimdi de siz vazgeçin’ diye. Olur mu öyle şey? Asla. Biz 17 yıldır bu neden yapılmıyor diye ısrar eden bir anlayışa sahibiz. Dolayısıyla bugün pozisyon değişti; tereddütler arttı çok detaya girmeyelim. Böyle şeyleri ben doğru bulmam. Kaldı ki ben bu münazaraya alışık bir insanım. Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğum dönemde, bir belediye başkanı olarak sizin oturduğunuz koltuk misali bir koltuğa oturup sağıma soluma ilçedeki siyasi parti ilçe başkanlarını 5 yıl boyunca en büyük festivale davet edip beni sorgulayın bende cevap vereyim diyen bir insanım. Bazı partiler hiç gelmemeyi tercih etti. Ama birçoğu katıldı. Bu olması gereken inanılmaz ferahlık rahatlık yaratır toplumda. Yani çekişmeler, iftiralar, yalanlar hepsi söner gider. Çünkü insanlar birbirlerine bakarken zaten söyleyeceklerinin içerisinde emin olmadığı ne varsa unutur. Kimse hakkında bir iftira atmışlığım yok, İstanbul’u konuşmuş birisiyim.
HAVALİMANINDAKİ VIP KRİZİ
Öncelikle şunu söyliyeyim ben bir bayram tebriği için Trabzon’a gittim. Çünkü oralıyım, köyüm belli… Dolayısıyla bizim bir geleneğimiz var. Ata mezarlığımız var gideriz dua ederiz herkesin yaptığı gibi. Bunu da yapamıyordum birkaç yıldır siyasi sorumluluklarım gereği. Dolayısıyla bu ortamda yapmayı hissettim. Bir bayramlaşma dedik. Ama bayramlaşma ötesinde bir şey yaşadık. Dolayısıyla bence Karadeniz’in yaşadığı en büyük bayramlaşmaydı. Yani bunu o bölgeyi takip eden, daha önce orada bulunmuş bütün gazetecilere meslektaşlarınıza sorabilirsiniz. En büyük buluşma nedir iki katı deyin muazzam bir şey.
Ben özel uçak kiralayarak altını çizelim Trabzon’a gittik. Çünkü aynı gün dönüşümüz olacaktı doğrudan İstanbul’a bir de kalabalık heyetimiz vardı.. Trabzon’da beni nereden karşılayacaklar ben bu işlerle ilgilenmem ki. Gittiğimiz yerde sorumlu insanlar var. Bizi VIP’ten karşıladılar. Köyümüze gittik. Ertesi sabah Trabzon’daki bayramlaşma dediğimiz o seromoninin büyük bir kalabalığa dönüşmenin keyfini yaşadık. Derken bu güzel buluşmayı örtmek isteyen bir anlayış hangi dokunuşsa o elbette görünen figürü Ordu Vali’sidir. Bir tuzak kuruldu bize. Niçin tuzak şöyle ki…
Ben oraya gidene kadar nereden çıkacağız bunu bilen birisi değilim ki. Havaalanına girdik VIP’in otomobil giriş bariyerleri açıldı. İçeri girdik arabaları çektik. VIP’in önünde toplanmış insanlarla ben fotoğraf çekmeye başladım. O esneda benim annem, babam, kız kardeşim diğer ekip x-ray cihazından giriş yaptılar. Biz o fotoğraf çekiminden sonra içeriye girdiğimizde bir telaş bağırışma çağrışma. O ara annemle karşılaştım annemin benzi atmış. Biz her yerden gireriz evladım gidelim normal vatandaş nereden giriyorsa oradan gidelim. Buradan girişimizi yasaklamışlar kim yasakladı vali beyin talimatı var. Emniyet müdürünün söylediği…
Seyit Torun’a vali beye rütbe taktırmayın bu bir tuzak. Polislere de ‘Kusura bakmayın bu sizinle olan bir olay değildir. Bir saygısızlık varsa kusura bakmayın hakkınızı helal edin’ deyip içeriye geçtik.
Konuşacaksa medya 1 milyon Karadeniz insanın bizi karşılamasını konuşsun. Başkalarının gitmesini istediği yola gitmesinler. İnsanların gösterdiği ilgi ve alakaya karşı uygulanmış provokatif bir süreçtir. Vali bey bize tuzak kurmuştur ancak vali beye de kim talimat vermiştir onu bilemem açıklasın. Telefonuna çıkmayanlar, mesajına bakmayanlar dert ne yani.
“TC’NİN 100 YILLIK BİR KURULUŞUNU HANGİ İTHAMLA SUÇLUYORSUNUZ?”
İki profil yok, tek profil var. Ben insanım. Sizde 72 yaşındaki annenizin yüzünü beyaz görünce insanları dışarı çıkartırsınız ya da kavga edersiniz bilemem. Ben kavga etmedim tutanak uydurma. Teşekkür ettiğim polisler ne söylediğimi biliyor. Bu tuzaklar çok defa da kurulmuştur. Benim bir anlık yüzümdeki sertlik size çok sert geliyorsa ben sizi bu ülkenin bakanlarının söylediği sözleri analiz etmeye davet ediyorum. Bir günden öbür güne söyledikleri yalanı tarif etmeye davet ediyorum. Vali basitlik yapmıştır. Vali beyin kurduğu da bir tuzaktır. Özür borcu vardır gündem yaratmıştır. Bakın diyorsunuz ki ‘Siyasete alet olmuş bir grup’ siz bile bence bir kusur işliyorsunuz. Yani bir firmadan o uçağın kiralanmasıyla ilgili ki ben bu işlerle ilgilenmem. O uçağı Binali Yıldırım kullanırken ne kadar analiz etmişse. Ya da diğer bakanlar o firmadan ne kadar helikopter ve uçak kiraladığında ne kadar analiz etmişse… Benim arkadaşlarım da o kadar analiz etti. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yaklaşık 100 yıllık bir kuruluşunu hangi ithamla suçluyorsunuz?
Sizinle ne kadar temasımız varsa o kurumla da o kadar temasımız var. Sizin şu an çalıştığınız grubun, parti olarak bugünkü iktidarla temasının milyonda biri kadar temasım yok. Eğer bu etik kuralsa sizin için…
Siyasetle ilişkinizi yorumladığınız için ben de size tekrar diyorum ki, ‘Mensubu olduğunuz bir grup var o gurubun iktidar partisiyle münasebetinin milyonda biri kadar benim o gurupla münasebetim yok.’
KARADENİZ ZİYARETİ
İstanbul’da hemşehrilik üzerinden buluşmaları minimuma indirmeye çalıştım. Her kavram bir bölünmeyi oluşturuyor. Arkadaşlarım bana 8-9 il saydılar. Ben dedim ki bayramda, bir özlemim var yerine getirmek istiyorum. Madem oraya gittiniz Giresun-Ordu talebi var dediler oraya gittik.
Bu da bir siyasi yönlendirmedir. Ama bunun sona ermesi lazım. Ben İstanbullu hemşehrilerimin peşindeyim. İstanbul’da hemşehri dernekleri üzerinden siyasallaşmanın çok tehlikeli olduğunu düşünenlerdenim. Herkesin bir değeri var.
Kesinlikle ve kesinlikle tüm hücrelerimle söylüyorum. İstanbul’da yaşayan 16 milyon insanın hepsi bir. Bir İstanbul kültürü oluşması konusunda bir eğilimim var.
SEÇİM KAMPANYASI VE BAĞIŞLAR
Kesinlikle… Mini minnacık çocuklarımızın bile liraları var. Yüz binlerce insan bağışta bulundu. Mutlaka ve mutlaka seçim süreci tamamlandığında tüm şeffaflığıyla süreci kamuoyuna aktaracağız. Şu an yapılan bağışların 23 Haziran seçimiyle ilgili bir kampanya olduğunu. Ne kadar harcandı, ne kadar kaldı.
Birkaç manevi harcama konusunda düşüncelerim var. Süreç netleştikten sonra paylaşacağım. Ama şehrimizde ama ülkemizin farklı noktalarında kalıcı bir şeyler yapabilir miyiz diye öngörülerimiz oldu. 23 Haziran’dan sonra topluma her şeyi açıklıkla anlatacağız.
CHP – İYİ PARTİ İTTİFAKI VE HDP
Bu ülkenin bir atmosferi var. Atmosfere göre dün başka bugün başka konuşan bir kimliğe sahip değilim. Bir kampanya döneminde aynı kampanya bütünlüğü içerisinde hiçbir siyasi yol arkadaşım çelişkili hiçbir ifadede bulunamaz.
Ben CHP-İYİ Parti’nin adayıyım. Ben İstanbul ittifakının adayıyım dedim lansmanda. Herkesin oyuna talibim. Bunun içinde HDP’li, AKP’li, MHP’li, BBP’li aklınıza gelebilecek DP, DSP, Saadet partisi, herkesin oyuna talibim. Hiç kimseyi birbirinden ayırmıyorum.
Benim garipsediğim taraf şu. Terör örgütlerinin sözcüleri kimlerse – takip etmem onları, yok hükmündedir benim için – terör örgütlerinin isimlerini her gün dile getiren insanlar terör örgütü kampanyası yapıyor. Anlamış değilim. Benim için, senin için bir başkası için de terör örgütü. Bu tavır milli tavırdır.
31 Mart’a kadar, ben İstanbul’da yaşayan Kürt hemşehrim için, HDP’li seçmen için ne dediysem bugün aynısını söylüyorum. Bugün gelmeden öğlende Vanlı vatandaşlar sohbet etmek istedi, aynı şeyleri söyledim.
HDP, Türkiye’nin siyasi partisidir. Tavsiyem şudur, dün başka konuşan -hatta iki hafta önce başka konuşan- bugün başka konuşan sorgulamanızı ve yorumlamanızı isterim.
BEYLİKDÜZÜ BELEDİYESİ İDDİALARI HAKKINDA
Ben 5 yıllık başkanlık dönemimde farklı konularda şahsım da dahil olmak üzere yüzlerce soruşturma geçirmiş bir belediye başkanıyım. Birçok konu var. Gururla söylüyorum ki, 5 yıl boyunca, özellikle adaylığım söz konusu olduğunda ayrı bir mercek altında tutulma çabası olmasına rağmen zerre kadar ne bir görev zararı – sayıştay raporları var- var.
Bütün bu denetimlerden geçmiş, hakkında tek bir dava açılmamış. Aleyhine tek bir sonuç alınmamış biriyim. Hatamız, eksiğimiz olabilir ama minimum bütçeyle maksimum iş yapma ahlakıyla yetişmiş birisiyim.
İhalelerimiz oldu, naklen yayınlamış birisiyim. 5 yıl boyunca başlattığımız en nitelikli biçimde naklen yayınla insanların şeffaf biçimde önüne koyan birisiyim. Bizim raporlarımız var.
Ufak tefek hatalar olabilir, asla maddi anlamda değer ifade eden unsurlar değildir. Tertemiz bir 5 yıl geçirdiğime inanıyorum. Biz israf merceği her kurumun yeni nesil bir dönemi başlatma adına tekrar tekrar kendi kurumuna tutmak ve gerekli tedbirleri almalı.
Kamu vicdanı korunmamaktadır. Kul hakkı çok değerli bir kavramdır. Bütün bu yapılan harcamaların yanlışları. Bu ülke zengin değil. Ben iş insanıyım. Bir işin fizibilitesinde ihtiyaç mı değil mi, maliyeti çok önemli. İhtiyacı belirlersiniz.
Türkiye’nin şu an çok zarar eden kurumları kamu kurumlarıdır. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar çarçur edilen bir alan yoktur.
Benim ilk sunumum kent yoksulluğu üzerine oldu. Tam 4 ay önce bugün. Şubat ayının 11’inde yine yoksulluğu konuşuyorduk. O zaman sesimizi duyuramıyorduk.
MÜLTECİ SORUNU
Bugünkü mülteci sorunu da Türkiye’nin ekonomik anlamdaki unsurları tetikliyor. Mülteci konusu kulağından tutulmuştur. Uluslar arası, evrensel değerler üzerinden değerlendirilmemiştir. Türkiye bu konuda yalnız bırakılmıştır. Ama Türkiye de bu konuda tutarlı, sağlıklı adımlar üretmemiştir. Günü geldiğinde iç politika malzemesi yapılmıştır. Milyonlarca insanı mülteci olarak tutmak başka şekillerde tutmak başka, şehirlerin içerisinde dağıtmak başka bir kavram.
Biz, birkaç temel tavırla bu süreci takip altına alacağız. İBB’nin tek bir hamlesi, akılda kalıcı bir politikası yok. Sıfır. Başka idari kurumlarla bu işi nasıl siyasal zeminde değerlendirildiğiyle ilgili yaşadıklarım var ama anlatmayı doğru bulmuyorum.
Biz mültecilerin yaşadığı hangi problemler varsa onların önüne geçeceğiz. Bu kanayan yarayı büyütmeme adına, hep birlikte tedbirler alarak günün sonunda mültecilerin vatanlarına gitmesi konusunda net bir tavırla hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum.