Uzmanlar, Mahmud Abbas'ın Meclis'teki konuşmasını KARAR'a değerlendirdi: Türkiye klasik Filistin politikasına döndü

Uzmanlar, Mahmud Abbas'ın Meclis'teki konuşmasını KARAR'a değerlendirdi: Türkiye klasik Filistin politikasına döndü

Mahmud Abbas’ın Meclis konuşmasını ve Türkiye’nin Filistin politikasının ne yönde şekilleneceğini, Ortadoğu Uzmanı Dr. Selin Nasi ve Gazeteci/Yazar Bülent Şahin Erdeğer KARAR’a yorumladı. Nasi, bölgede iki devletli bir çözümün en yakın barış ihtimali olduğunu değerlendirirken, Erdeğer de Türkiye’nin klasik Filistin politikasına dönmeye başladığını söylüyor.

FEYZA NUR ÇALIKOĞLU

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, 14 Ağustos günü Ankara’ya geldi. Abbas, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Beştepe Külliyesi’nde bir görüşme gerçekleştirdi. İletişim Başkanlığı’nın duyurduğuna göre ikili, bu görüşmede İsrail’in Filistin topraklarında yaptığı katliamları, kalıcı ateşkes ve barış için atılması gereken adımları ve güncel gelişmeleri ele aldı.

Abbas, 15 Ağustos günü saat 15.00’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Olağanüstü Filistin Toplantısında konuştu ve buradan dünyaya sesini duyurmaya çalıştı.

Abbas, yaptığı konuşmada barışı, ulusal birliği ve Filistin’in bağımsızlığını vurguladı. Filistin halkının direnişinin daimi olacağını söyleyerek Filistin’e destek olan Türkiye’ye teşekkür etti.

thumbs-b-c-581e9546ec41b1dd5cbb1ffff6ccd2c1-1.jpg

‘TÜRKİYE DAİMA İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMDEN YANA OLMUŞTUR.’

London School of Economics Avrupa Enstitüsü’nde Araştırmacı, Ortadoğu Uzmanı Selin Nasi, Mahmud Abbas’ın Ankara’ya çağırılmasının Türkiye’nin Filistin davasında durduğu yeri daha orta bir yola çektiğinden bahsetti:

“Mahmud Abbas’ın TBMM Genel Kurulu'na hitap etmesi; Ankara’nın Filistin davasını gündeme taşıması ve Filistin meselesinde daha hakkaniyetli bir çizgiye yönelmesi açısından çok önemli. Filistin sorunu, Türkiye’nin öteden beri hassasiyetle yaklaştığı bir konudur. Bugün Meclis'in partiler üstü bir katılım sağlamış olması Türkiye’nin bu konudaki duyarlılığını bir kez daha ortaya koyuyor. Geçmişten bugüne baktığımızda, Türkiye her zaman iki devletli çözümden yana olmuştur. Bununla birlikte, İsrail ile sağlıklı bir diyalog kurulması, Filistin sorununda yapıcı bir rol oynamamıza imkân sağlamıştır.”

‘HAMAS FİLİSTİN DAVASININ ÖNEMLİ BİR PARÇASI OLSA DA FİLİSTİN’İN KENDİSİ DEĞİLDİR’

Gazeteci Yazar Bülent Şahin Erdeğer, Mahmud Abbas’ın bazı kesimler tarafından ideolojik ve şahsi olarak sevilmese de uluslararası camiada Filistin’in devlet başkanı olarak kabul edildiğini vurguladı. Erdeğer, Filistin’i tanımanın Mahmud Abbas’ı ve Batı Şeria yönetimini tanımak anlamına geldiğini belirtti.

“Mahmud Abbas, Filistin Devleti'nin Cumhurbaşkanı olarak, Filistin'i uluslararası arenada temsil eden isimdir. Bazı kesimler, ideolojik veya kişisel nedenlerle Mahmud Abbas'ı sevmeyebilir, onu işbirlikçi ya da hain olarak nitelendirebilir. Bugün de Abbas’ın Türkiye’ye gelişi, "Filistin İçin 1000 Genç" gibi gruplar tarafından protesto edildi. Ancak Abbas, Filistin Devleti'nin dünyadaki yüzü olarak Filistin'i temsil etmektedir. İspanya ve İrlanda gibi ülkeler Filistin'i tanıdıklarında, Mahmud Abbas yönetimini tanımış olurlar. Dolayısıyla, Filistin'i tanımak, Birleşmiş Milletler'deki temsilcisini yani Ramallah'taki yönetimi tanımak anlamına gelir. Bu bağlamda Hamas, Filistin davasının önemli bir parçası olsa da, Filistin Devleti'nin kendisi değildir. Filistin içinde farklı gruplar bulunmaktadır ve hem iç siyasette hem de uluslararası alanda El Fetih hareketi önemli bir aktördür; Mahmud Abbas da bu hareketin temsilcisidir. Abbas'ın Türkiye'ye davet edilmesinin arka planında bu gerçekler yer almaktadır.”

6fa2feba-8577-4997-bd3f-e44d5dbd63a9-1-105-c.jpeg

‘HAMAS, KURULUŞTAN İTİBAREN İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜMÜ REDDEDEN BİR HAREKETTİR.’

Türkiye, geçtiğimiz yıllarda da Mahmud Abbas’ı ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i bunun yanı sıra Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’i de ağırlayarak arabulucu ülke görevini üstleniyordu. Aynı zamanda 2023 yılında Filistin’in iki lideri İsmail Haniye ve Mahmud Abbas Ankara’ya çağrıldı. Türkiye yine burada iki devlet başkanı arasında arabuluculuk görevini üstlendi. Selin Nasi, bu durumun Türkiye’yi, hem Türkiye-İsrail arasındaki ilişkilerinin bozulduğu hem de El-Fetih yönetiminden uzaklaşıp Hamas yanlısı bir pozisyona yerleştirdiğini anlattı:

“7 Ekim operasyonu ertesinde ise Ankara’nın giderek Hamas yanlısı bir tutum sergilemesi, diplomatik müzakere süreçlerinden uzaklaşmasına sebep oldu. Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri bozulurken, Filistin meselesinde Türkiye, El Fetih’ten uzaklaşıp daha fazla Hamas yanlısı bir pozisyon aldı. Hamas, kuruluştan itibaren iki devletli çözümü reddeden aynı zamanda ABD ve AB ülkeleri tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir harekettir. Ancak Ankara’nın pozisyonu bu konuda farklıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca Hamas’ı bir direniş hareketi ve siyasi hareket olarak gördüğünü söyledi.”

‘TÜRKİYE KLASİK FİLİSTİN POLİTİKASINA DÖNÜYOR’

Türkiye’nin diplomatik olarak Hamas ve El-Fetih arasında ulusal birlik hükümeti kurma çabasının sürekli olduğunu söyleyen Erdeğer, 7 Ekim sonrasında Hamas yanlısı söylemlerde bulunan Erdoğan’ın, adeta bir Hamas temsilcisi gibi görünmesinin, ulusal birlik görüşmelerinin Çin’de yapılmasında etkili olduğunu belirtti:

“Türkiye, diplomatik olarak Hamas ile El Fetih’i barıştırma ve ulusal birlik hükümeti kurmak gibi bir çaba içerisindeydi. Ancak Türkiye, son süreçte Hamas’la çok fazla yakınlaşınca, Hamas’ın temsilcisi gibi bir görüntü verdi ve bu denge bozuldu. Buna karşılık, birkaç hafta önce Çin'de yapılan ulusal birlik görüşmelerinde, bir anlaşma imzalandı. El Fetih yetkilisi Ebu Merzuk orada ulusal birlik hükümetinin ön anlaşmasını imzaladı. Yanlış hatırlamıyorsam, bu toplantı 13 ile 17 Filistinli grubun katıldığı bir toplantıydı. Toplantının ana gündemi de Hamas ile El Fetih’in yeniden ulusal birlik hükümeti konusunda uzlaşmasıydı. Dolayısıyla Türkiye'nin tekrar Abbas’ı davet etmiş olması; eski klasik politikasına geri döndüğünü, artık bütün Filistin'i desteklemek gibi bir çizgiye geldiğini gösteriyor.”

aedb9984-37f4-4ff3-8f98-8b65a4951b6e-1-105-c.jpeg

‘MAHMUD ABBAS’IN DAVET EDİLMESİ İLİŞKİLERİ DENGELEDİ’

Geçtiğimiz günlerde Netanyahu'nun ABD kongresine çağrılması ve konuşması süresince alkışlanması tartışmalara neden oldu. Erdeğer, Mahmud Abbas’ın meclise gelişini iki şekilde okuyabileceğimizi, bunlardan birinin Netenyahu’nun ABD kongresinde konuşmasına misilleme yapmak; diğerinin ise Türkiye’nin Filistin politikasını sıkça eleştiren muhalefete cevap vermek olduğuna işaret etti.

“Muhalefet, özellikle CHP ve İYİ Parti, Türkiye'nin Filistin politikasında çok fazla Hamas'a angaje olduğunu, sadece Hamas üzerinden bir ilişki geliştirdiğini eleştiriyordu. Ancak Türkiye'nin geleneksel devlet politikası böyle değildir. Abbas'ın davet edilmesi, bu açıdan önemli bir dengeleme unsuru oldu. Filistin siyasetinde birkaç tane farklı aktör var; bunların en önemlilerinden biri Batı Şeria'yı yöneten Ramallah yönetimi, yani Abbas’tır. Bu nedenle Abbas’ın davet edilmesi, sadece bir gruba angaje olma eleştirisini de gidermiş oluyor. Diğer taraftan Abbas’ın TBMM'de alkışlarla karşılanması, Netanyahu’nun ABD Kongresi'ndeki konuşmasına misilleme olarak sembolik bir tören olarak görülebilir. İsrail’in lideri Netanyahu, Filistin’in dünyada meşru olan lideri ise Abbas olduğu için, böyle bir mütekabiliyet karşılığında yapıldı. Bu açıdan da önemli ve doğru bir karar diyebiliriz.”

‘BATI ŞERİA’DA HAMAS’IN POPÜLARİTESİ DÜŞERKEN, ABBAS’IN POPÜLARİTESİ YÜKSELİYOR’

Savaş sonrası Gazze’nin ve Filistin yönetiminin nasıl şekilleneceği uluslararası diplomaside bir süredir tartışma konusu. Mahmud Abbas’ın Meclise davet edilmesi Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir tutum sergileyeceğine dair işaretler veriyor. Selin Nasi, “Türkiye Hamas’ı meşru bir aktör olarak lanse etmeye çalışıyor fakat bu ülkeyi uluslararası arenada marjinalliğe çekiyor. Türkiye, gerek coğrafi konum gerekse müslüman kimliği ve askeri gücüyle Gazze’nin yeniden inşası ve savaş sonrası planlarda aktif rol alması gereken, potansiyel sahibi bir ülke. Ancak Filistin meselesinde almış olduğu Hamas yanlısı pozisyon, bu potansiyelin önünü kesiyor.” dedi.

“Abbas’ın TBMM’ye gelerek yaptığı konuşma, bu çizginin daha ılımlı hale getirilmesi için bir olanak sunmakta. Özellikle Abbas’ın konuşmasında değindiği ulusal uzlaşı hükümeti kurulması ve çok partili bir parlamento görmek istediğine dair ifadeleri çok önemli. Eğer bu sözlerinde samimiyse Mahmud Abbas’ın bir an evvel seçim ilan etmesi gerekmektedir. Çünkü Mahmud Abbas’ın siyasi meşruiyeti oldukça zayıflamış durumda; gerek yaşı gerekse Filistin halkının sorunlarını çözebilmek konusundaki başarısızlığı gibi sebepler onu bu duruma getirdi. Ayrıca İsraille işbirliği içinde olduğu algısının yerleştiği de unutulmamalı. Gazze'de savaş başladığından beri Hamas’ın popülaritesi düşerken, Batı Şeria’da Abbas’ın popülaritesi yükseliyor.”

ERTESİ GÜN PLANI

Diplomatlar ve uluslararası platformlar yayınladıkları rapor ve makalelerde 7 Ekim’de başlayan katliamların ancak süreli ateşkes, daimi ateşkes ya da barışla sona ereceğini yazıyor. Katliamlar sona erdiğinde ne olacağına dair iki temel seçenek öne sürülüyor. Erdeğer; Rusya, Çin, ABD ve Birleşmiş Milletlerin üzerinde durduğu iki ‘ertesi gün planı’ olduğunu şöyle anlattı:

“Birinci senaryo, İsrail'in Batı Şeria'yı işgal ettiği gibi Gazze'yi de işgal edeceği, oraya yerleşimcileri yerleştireceği senaryo. Netanyahu, ABD’de Trump yönetimi ve Cumhuriyetçiler bu seçeneği destekliyor. İkinci seçenek ise, Kamala Harris’in ve Demokratların desteklediği, daha fazla uluslararası destek bulan bir seçenek. Avrupa Birliği, NATO ülkeleri, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan askerlerinin Gazze’de asayişi sağlayacağı; yönetimde ise Ramallah yönetiminin, yani Abbas’ın olacağı.”

Gazze, 2007 yılından bugüne Hamas tarafından yönetilmekte. 2007 öncesinde Gazze'de İsrailli yerleşimciler vardı. Ancak Oslo sürecinde bu yerleşimciler Gazze’den çıkarıldı. Bu süreçten sonra Batı Şeria gibi Filistin’e verilen parça topraklar oldu. 7 Ekim Aksa Tufanıyla birlikte Filistin’in eski duruma dönmesi mümkün görünmüyor. Çin’de ulusal birlik hükümetinin toplanmasının temel sebeplerinden biri savaş sonrası yönetimde Hamas’ın oynayacağı rolün ne olacağı. Erdeğer, “Hamas’ın iki seçenek üzerinden ilkini tercih edeceğini fakat Gazze’yi İsrail’den korumak için kendi elini güçlendirip İsrail’in yorulmasını beklediğini” söyledi. Yahya Sinvar’ın doğrudan savaşın komutanı olmasından dolayı anlaşmaya yanaşmadığını ekleyen Erdeğer, ulusal birlik dayatmasına karşı Hamas’ın mücadele kapasitesinin ne kadar süreceğinin belirsizliğine işaret etti.

“Hamas şu an elini güçlendirmeye çalışıyor. Süre uzadıkça, Vietnam modeli gibi İsrail’in yorulacağını ve sonunda ‘Tamam, buradan çekiliyorum.’ demek zorunda kalacağını düşünüyor. Bu yüzden Hamas, çatışmanın süresini mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyor. Ancak bu stratejinin de bir kapasitesi var; ne kadar uzayabileceğini zaman gösterecek. Dediğim gibi, ana konu bu iki plandan birinin hayata geçmesi. Burada önemli olan bir diğer faktör de ABD seçimleri. Eğer Trump kazanırsa bu süreç farklı olabilir, ancak Kamala Harris kazanırsa daha ılımlı ve geçiş sürecine dayalı bir yaklaşım olacaktır. Zaten Erdoğan da bunu istiyor. Türkiye'nin Gazze'ye asker göndermesi ve orada, Afganistan ve Somali de olduğu gibi bir barış gücü olarak görev alması üzerine planlar var. Bununla ilgili raporlar da yayımlandı. ABD, Türkiye askerinin orada olmasını istiyor.”

459735fb-ec09-4a2a-877b-5cef06e84957-1-105-c.jpeg

ANKARA İÇİN YENİ FIRSAT

Hamas’ın eski Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye, vefatından önce müzakere masasına oturmaya yakın bir politika izliyordu. Ancak onun ölümünden sonra Hamas’ın yeni lideri Yahya Sinvar’ın, müzakerelerden uzaklaşıp direnişi sürdürme yönünde bir duruş sergilediği görülüyor. Selin Nasi, Türkiye’nin Hamas’ın askeri kanadıyla değil, siyasi kanadıyla yakın ilişkiler içinde olduğunu ve Yahya Sinvar’ın lider olarak seçilmesinin, Türkiye’nin Hamas’ı meşru bir aktör olarak gösterme çabasını zorlaştırdığını belirtti.

“Abbas’ın Meclis’e gelmesi, Filistin davasına olan bağlılığımızı göstermekle kalmayıp, konuyu hem iç hem de dış kamuoyunun gündemine yeniden taşımıştır. İsmail Haniye’nin ölümünün ardından Yahya Sinvar’ın liderliğe gelmesi ve askeri kanadın daha etkin bir rol üstlenmesi, Hamas’ı daha meşru bir aktör olarak sunma çabasını zorlaştırmıştır. Ankara, genellikle Hamas’ın askeri kanadından uzak durarak, siyasi kanadıyla daha yakın bir ilişki sürdürmeyi tercih ediyordu. Abbas’ın Meclis’e gelmesi, bu açıdan Ankara’ya yeni bir fırsat sunmuştur. Bu durumda, Türkiye’nin orta noktada bir duruş sergilemesi Filistin davasına daha fazla fayda sağlayabilir. Savaş sonrası bir yönetim kurulduğunda, İsrail’in Hamas’ın bu yönetimde yer almasına şiddetle karşı çıkması bekleniyor. İsrail içinde, iki devletli çözüme karşı çıkan geniş bir kesim mevcut; bu kesim, aşırı sağcıların yanı sıra merkez sağ partileri de kapsıyor.”

İsrail tarafından iki devletli çözüm için adım atılmasının ancak Mahmud Abbas hükümetinin güçlenmesiyle mümkün olabileceğini anlatan Nasi, “Filistin halkı nezdinde siyasi meşruiyeti olan bir liderin seçilmesi lazım, fakat bu Abbas olmayacaktır. Abbas’ın da orada bir tercih kullanarak kendi koltuğundan feragat etmesi gerekecektir.” dedi.

Mahmud Abbas’ın meclisteki konuşmasında Gazze ve Doğu Kudüs vurgusu iki devletli çözümün altını çiziyor. Selin Nasi, Oslo sürecinde olduğu gibi ABD’nin taraflara baskı yapabilecek tek aktör olduğunu, barışa gidecek tek yolun iki devletli çözüm olarak görüldüğünü ifade etti.

MAHMUD ABBAS İTİBARINI YENİDEN KAZANABİLİR Mİ?

El Fetih, Filistin'deki birçok kurtuluş örgütünü içinde barındıran bir çatı yapılanma olarak bilinir. Bir dönem Hamas da bu yapının içinde yer almıştı, ancak şu an El Fetih içinde, Mahmud Abbas’ı desteklemeyen örgütler de bulunuyor. Bülent Şahin Erdeğer, El Fetih'in bir bakıma Kuva-yı Milliye'ye benzediğini belirtiyor ve Mahmud Abbas'ın yeniden yükselmek için attığı adımlardan birinin, Meclis'te yaptığı konuşma olduğunu ifade ediyor.

“Abbas, yıpranmış itibarını onarmak amacıyla ‘Gazze'ye gideceğim; hayatım, Gazze’deki bir çocuğun hayatından daha önemli değildir’ dedi. Bu, Yaser Arafat'ın durumunu hatırlatıyor. Arafat, karargahı kuşatılmadan önce işbirlikçi olarak anılıyor ve itibar kaybına uğruyordu. Ancak kuşatma sonrası kahraman konumuna yükseldi. Şimdi Abbas da benzer bir adım atıyor. Eğer gerçekten Gazze’ye giderse, El Fetih içinde ve Filistin kamuoyunda itibarını yeniden kazanabilir. Hamas'a yönelik tepkiler göz önüne alındığında, bu adım onun için önemli bir fırsat olabilir. Filistin kamuoyunda herkes Hamas’ı desteklemiyor; Abbas, tabandaki bu tepkiyi arkasına alarak liderliğini ve itibarını yeniden kazanmayı hedefliyor. Batı Şeria’da Abbas’ın etkisinin zayıf olduğu, askeri gücünün bulunmadığı ve yönetiminin sembolik olduğu biliniyor. Ramallah yönetiminin silahlı güçleri var; İslami Cihad'ın da silahlı güçleri var. Ancak Abbas’ın böyle bir silahlı yapısı yok. Bu nedenle itibarı her geçen gün azalıyor. Dolayısıyla Abbas, şimdi itibarını kurtarmak için böyle bir samimiyet gösterisi yapıyor. ‘Aslında alternatif benim,’ demek istiyor. Gerçekten Gazze’ye giderse, ilginç bir durum ortaya çıkabilir."

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN