Türk Dili Derneği'nin (TDD) başkanı Gökbey Uluç'u 2008 yılından beri tanırım. Hiç yüz yüze müşerref olamasak da dil konusunda yaptığı tutkulu çalışmalara ara vermeden devam ettiğini internet vasıtası ile biliyorum.
Gökbey il il dolaşarak gençlere Göktürkçe öğretme derdinde. Nitekim bu hususta 2015 yılında kurdukları Türk Dili Derneği ilk altı ayı içerisinde 10 bin kişiye ulaşmış.
Fakat malumunuz ülkemizde hiçbir başarı cezasız kalmıyor. Gökbey'in tutkulu çabaları da buna istisna değil.
2015 yılında kurdukları Türk Dili Derneği'ne seçtikleri keçi logosu, bu uğurda çaba gösteren başka bir Türk kültürü ve Türkçe sevdalısı, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde görevli Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz ile davalık olmalarına yol açmış.
Duyunca çok üzüldüm. Davayı da biraz garipsedim.
Neden mi? Durun anlatayım.
Keçi sembolü Orhun Yazıtları'ndan biri olan Kül Tigin anıtının doğu yüzünde yer alan bir sembol. Ulaşılamaz yerlere ulaşmayı, yüceliği sembolize ediyor. 'Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olan Kağan'ın mührü olarak kabul ediliyor.
732 yılı olarak tarihlenen bu anıttaki keçi sembolü Türk kültür ve tarihi açısından epey önemli. Nitekim Moğolistan'dan Kazakistan'a kadar Türki Cumhuriyet'lerin neredeyse hepsinde bu sembole rastlamak mümkün.
Kazakistan'ın tedavülde olan 1000 Tenge parasında, Moğolistan'da bulunan bir kütüphanenin kapısında, 2016 yılında Türk Kültür Akademisi'nin düzenlediği bir forumun afişinde de bu keçi sembolü var.
Hatta daha ilginç bir bilgi vereyim, 2016 yılında Merkez Bankası tarafından basılan 2.5 TL değerindeki Orhun Anıtları hatıra parasında da bu sembolü görebilmek mümkün.
Sembolün Türk kültür ve medeniyeti açısından taşıdığı değeri anlamak için davada müşteki konumda olan Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz'ın Orkun Dergisi'nin Mart 2001'de (sayı 37) yayınlanan bir yazısından küçük bir alıntı yapmak istiyorum:
"Dağ keçisi/ Teke damgası, Türk Dünyasının en eski ve ortak damgalarından biridir.... Türk miletinin var olduğu, ulaştığı her yerde dağ keçisi damgasının izine rastlamak mümkündür."
Sembolün kıymetini takdir eden yazı sahibi Prof.Dr. Cengiz Alyılmaz 2012 yılında kurduğu online bir dergi olan ve Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim sözcüklerinin baş harflerinden oluşan Teke dergisinin logosu olarak da Teke ismi ve sembolünden müteşekkil bir kompozisyonu seçmiş.
Aynı zamanda bu logonun patent başvurusunu da 2012 yılında yapmış.
Dergi sitesinde yayınlanan tanıtım yazısında da sembol seçimine dair bir izahata rastlamak mümkün:
"TEKE dergisinin ambleminin özünü: "Türk kağanları"nın, "beyleri"nin ve "buyrukları"nın / kumandanlarının anıtlarını yazıtlarını süsleyen; güneşi, ışığı, aydınlığı, erişilmez yerlere erişilebilirliği, yüceliği, bilgeliği; bağımsızlığı, özgürlüğü, kararlılığı; çevikliği, sürati; yazı, bolluğu, hareketi, bereketi, zenginliği, asaleti, cesareti ve hâkmiyeti temsil eden dağ keçisi / teke damgası oluşturmaktadır."
Üç ayda bir Türkçe ve İngilizce, çevrimiçi olarak yayımlanan dergiye www.tekedergisi.com adresinden erişebilirsiniz.
2015 yılında Gökbey Uluç ve arkadaşları tarafından kurulan Türk Dili Derneği (TDD) çalışmalarından haberdar oldukları Cengiz Alyılmaz'a bir e-posta göndererek derneklerine sunacakları katkıdan memnun olacaklarını belirtmişler Fakat aldıkları yanıt kendilerini bir hayli hayal kırıklığına uğratmış.
Zira Prof.Dr. Alyılmaz, Türk Dili Derneği'nin logosunda yer alan dağ keçisi sembolü patentinin kendisine ait olduğunu, dernek çalışmalarında kullanamayacaklarına dair "sert" bir dille yanıtlamış bu çağrıyı.
(Buradan itibaren aktaracaklarım Türk Dili Derneği'nin kendi web sitesinde de kamuoyu ve basına yaptıkları duyuru (http://turkdilidernegi.org.tr/gokturk-damgasiyla-ilgili-dava-basin-aciklamasi/), Gökbey Uluç'un paylaştığı malumatlar çerçevesindedir.)
Sonraki süreç noterden gönderilen ihtarlar ve mahkeme git-gelleri ile devam etmiş.
Gökbey'in açıklamasındaki bilgilere göre İstanbul Bakırköy Savcılığı bilirkişi raporunda yer alan görüşe itibar ederek takipsizlik kararı verdi.
Bilirkişinin görüşü kamuya ait olan bu sembolün TDD tarafından kullanımının, TEKE dergisi ile bir bağ kurulmasına yol açmayacağı yönünde.
1300 yıllık geçmişi kamuya ait olan bir sembolün Paris Antlaşması'na göre patentinin alınması teknik olarak söz konusu değil.
Bakırköy'deki davanın reddinden sonra da davada ısrarcı olan Alyılmaz Erzurum'da hem asliye hukuk, hem de ceza mahkemelerine şikayette bulunarak ticari marka hakkının gaspedildiğini belirterek 10 bin TL'lik bir tazminat talebinde bulunmuş.
Nihayetinde Yargıtay'ın da onadığı karar ile Gökbey Uluç patenti alınmış bir sembolü kullanmakla, ticari bir zarar vermekten tazminat ödemeye mahkûm oldu.
Gökbey Uluç ısrarla Türk tarihine ait olan bir sembolün patentinin alınamayacağını; karardan hareketle Orhun Kitabeleri'nde bulunan yaklaşık 37 sembolün patentini alarak kendisinin de insanları bunları kullanmaktan men edebilecek olmasının trajikomik yanına dikkat çekiyor.
Böylesi bir hadise 2007 yılında da yaşanmıştı. İstiklal Marşı'nın telif haklarını alan bir Alman şirket, Almanya'daki bir Türk okulundan İstiklal Marşı'nın telif ücretini istemişti. Olaya el atan Kültür ve Turizm Bakanlığı sorunu çözmüştü.
Keçi aynı zamanda inadıyla da meşhur bir hayvandır.
Tarafların ısrar ve mücadelesi biraz da bundan mülhem olsa gerek.
Yazıdan ilham alan okurların hilâl sembolünün patenti için başvurmamalarını önemle rica ediyorum. Zira ben başvuracağım. :)