Suriye’nin böylesine perişan olmasında bizim yanlış politik tercihlerimizin etkisi var mıdır?
Hangi yanlış politikalar?
Arap Baharı’nın Suriye’de de rejimin devrilmesiyle sonuçlanacağı varsayımından hareketle, aman geç kalmayalım, Libya’da geç kaldık, isyancılar Bingazi’de Fransız bayrağıyla gösteri yaptılar Suriye’de biz önde olalım telaşıyla muhalif protestoları yatıştırmaya çalışmak yerine erkenden teşvik etmek.
Olaylar istediğimiz yönde gelişseydi şimdi haklıydık, Baas rejimi devrilmişti, yeni rejimle can ciğer kuzu sarması olmuştuk.
Olmadı.
Esad ülkesinin halkına acımadı. Muhtemelen öldürdüklerini kendi halkı olarak görmüyordu. Şehirleri yaktı yıktı, insanlarını öldürdü veya yerlerinden yurtlarından etti.
Biz Esad’ın devrilmesine yatırım yapmaya, muhalif grupları desteklemeye ısrarla devam ettik.
(Şimdi o muhalif grupların bir kısmı Idlib’de sıkışmış durumda.)
Esad da can havliyle İran’ı, Rusya’yı yardıma çağırdı, rejimini korudu.
Biz bu arada muhalifleri bombalarken sınır ihlali yapan Rus uçağını düşürdük. Rusya’yı çok fena kızdırdık.
İyi mi ettik, kötü mü ettik bir müddet kendimiz bile bir kanaate varamadık.
Zamanla yanlış yaptığımızı anladık.
İlişkileri düzeltmek için akla karayı seçtik.
Sonunda, Ruslar okuduğunda özür, Türkler okuduğunda teessür anlamına gelecek bir mektupla Rusya’yla ilişkimizi tamir ettik.
Mektup yetmiş midir, başka bir şey vermiş miyizdir?
Mektuptan sonra çok işler oldu, vermişizdir de almışızdır da.
Bir milyon Suriyelinin öldürüldüğü söyleniyor iç savaş sırasında. Bir milyona varmamışsa bile beş yüz bini geçmiştir.
(Bu rakamlar ne kadar kötü. Rakamlarla biz ne kadar kötüyüz!)
3,5 milyondan civarında Suriyeli şu anda Türkiye’de.
Biz, biraz da Rusya’nın müsamahasıyla sınırımıza yakın bölgede bir güvenli bölge oluşturduk. Çok değil, 10 bin kilometrekare civarında.
Böylece PYD’nin etkin olduğu koridoru bölmüş olduk.
Suriye politikamız her tarafından patlak verdi.
3,5 milyon Suriyeli göçmenle baş başa kaldık.
(Geri gönderebilir miyiz? Geri göndersek Esad onları ya öldürür ya zindana tıkar.)
Suriye’de hedef küçültmek zorunda kaldık.
Önce hedef, Esad’ın devrilmesiydi. Şimdi, Kuzey Suriye’de ABD güdümünde bir PYD devleti ya da özerk bölgesi kurulmasa bize yetiyor.
Şimdi, bunca esip gürlemeden, bunca iddialı laftan sonra Beşar Esad’la görüşmenin, eski günlerimize dönmenin yollarını aramaya, fırsatını kollamaya başladık.
Eli kanlı katille aynı masaya oturmayızdan oturmamamız için hiçbir sebep yoka kadar geldik.
Bizi kim getirdi buraya?
Dış güçlerin rolü var bu sefer. Putin’in bir tazyik uyguladığı fark ediliyor.
Esad ön şart falan diyordu, şimdi demiyor, belli ki Putin onu da yumuşatmış.
Ama buralara gelmemizde kendi politikasızlığımızın daha ziyade rolü var.
Siyasetten anlayanlar derler ki dış politikanı ekonomik gücüne göre ayarlayacaksın.
Türkiye’nin takip ettiği dış politika ekonomisinden büyük ve bu bazen işimize yarıyor bazen de bizi çuvallatıyor.
Altından tek başına kalkamayacağımız kadar büyük işlerin altına girdik.
Kalkamadık.
Şimdi politikalarımızı biraz da tazyikle yeni duruma uyarlamaya çalışıyoruz.
Uyarlayabilir miyiz?
Olduğu kadar.
Fakat şöyle bir sorun yok mu?
Bu kadar verip veriştirdikten, memleketin uzun yıllarını bu istikamette sarf ettikten sonra yeniden ‘Esad kardeşim’ safhasına yeniden intikal etmek bir hazım sorununa sebebiyet verir mi vermez mi?
Politikayı uygulayanların hazım sorunundan bahsetmiyorum.
Onlar bir yolunu bulurlar, hazmederler.
Toplumun, tabanın, camianın hazım sorunundan bahsediyorum.
Onlar, yeni duruma hemen intibak edebilecekler mi?