Yıllardır, “Kürt meselesi” diyenlerin kastını iyi anlamak lazımdır. Ne manaya geldiğini düşünmeyerek onlara katılanların olması gayet normal. Çünkü Türk medyasında, siyasetinde yıllardır bir dil ve propaganda geliştirilerek devam ettiriliyor. Onlara alanlar sonuna kadar açıldı. Biz gerekenleri yapamadık.
Ne zaman ağzını açsa bu kavram ve türevleriyle konuşanlar, belli bir plan çerçevesinde hareket ediyorlar. Kesin şekilde bölücüdürler. Bir unsurun ezildiğini iddia ederek kurucu iradeye ve Türklüğe saldırıyorlar. İftira ediyor ve düşmanlık yaratıyorlar.
Ezmenin, hak yemenin ne demek olduğunu bilenler dünyaya bakarak bir kıyaslama yapmalıdırlar. Hadi dünü bırakalım, bugün modern Batı’da hâkim milletin egemenlik hakkına sataşan ve paylaşmaya kalkan bir ideolojik topluluğu yaşatmazlar. Fransa’da, İspanya’da, İngiltere’de, Almanya’da farklı etnisiteler asla ortaklık iddiasında bulunamazlar. “Biz sizden farklıyız, o halde şu şu egemenlik haklarımız olacak” diyemezler. Vatandaş olarak elbette eşittirler. Her türlü hakları vardır.
BİZDE EŞİTLİK YETMİYOR
Bu dili kullanarak konuşmak istemem ama geldiğimiz yerde anlatmak için mecburuz: Türkiye’de Kürt kardeşlerimizin, -hepimiz gibi- vatandaş olarak her türlü hakları vardır. Hatta imtiyazlıdırlar. Bir bir saymayayım: Orta Anadolu’da kaçak elektrik kullanan vatandaşın başına kanunen ne gelecekse gelir. Belli bölgelerde bu neredeyse suç değildir.
Bunları yıllardır yaşayınca benim aklıma Osmanlı Türkiyesinin son asırları gelir. Önemli benzerlikler vardır. O zaman da ayrılıkçıların sırtları sıvazlanmış ve uslanacakları, ayrımcılıktan vazgeçecekleri düşünülmüştür. Tam da şimdiki yaşadıklarımız gibidir. Yakın tarihin o dönemini, nasıl ülkeler kaybettiğimizi iyi bilmek lazımdır.
Hıristiyan topluluklar, bir bir ayaklandılar. Onlar bizden kopunca Türk olmayan Müslüman topluluklar da aynı yolu izlediler. Ağır bedeller ödedik. Ne yaptıksa onları ayrılmaktan vazgeçiremedik. Araplar böyledir. Arnavutlar böyledir.
“KARANLIKTA UYANAN BİRİ”
Bu, Yahya Kemal’in döne döne okunacak yazılarından biridir. 1921 yılında yazılmış. Tam da bu konuyu anlatır: “Üsküp halkı Belediye Reisini, Vâlî Hâfiz Mehmed Paşa’yı istememek dâiyesiyle bir ihtilâl çıkarmış, Midhat Paşa’nın ihtilâlci hocalarından İdris Hoca’nın peşine takılarak Sultan Murad Camiine kapatmıştı; Yıldız bu ihtilâlden ürkmüş, Üsküp’ü Arnavudluğun merkezî sandığı için, — sonraları sadrâzam olan — Hakkı Bey’i, Mahmud Esad Efendi’yi ve daha bir kaç Babıâli siyâsîsini hey’et hâlinde göndermişti. Hakkı Bey Üsküp’e gelmiş, pâdişâh nâmına, eşrafı davet etmiş, nasihate koyulmuş; lâkin dikkat etmiş ki, bu eşraf Türkçe konuşuyor da Arnavudca bilmiyor, isyanda çizmeden yukarıya çıkmıyor; Üsküplülerin Arnavud olmadıklarının farkına varmış ve derhâl hiddetlenmiş: “Biz de sizi Arnavud zannediyorduk, çıkınız buradan!,, diye kovmuş.”
Türk olunca böyle oluyor. Kurucu unsuru zorluyor ve ikinci plana iter görünüyorsunuz. Her türlü fedâkârlık onlara düşüyor. Hatırlatayım, “Osmanlı’da Türk’ün itibarı yoktu” denerek verilen örnekler de tam bunun gibidir. Bilmek ve anlamak lazımdır.
Yahya Kemal’in sonraki cümleleri üzerinde ayrıca düşünmek lazım. Ayrılık fikri yerleşince ne kadar uğraşsanız da kâr etmeyebiliyor. Üstad şöyle diyor : “Üsküplüler Arnavud olmadıklarına yanıyorlardı; Avusturya gibi bâzı devletler Üsküp’ü Arnavud görmek ve göstermekde menfaatdardılar; zâten biz de öyle biliyorduk. Her büyük şehrimizde olduğu gibi burada da leylî(yatılı) ve nehârî(gündüzlü), bir îdâdî mektebi(Ortaokul) vardı. Bu mektepte Arnavudlar, Karadağlılar meccânî(parasız) tahsîl görürlerdi. Bir Türk’ün ücretle bile yerleşmesi güç olurdu. Arnavudlar, bugünkü felâketlerini hazırlayan o Kanunî devrinde Üsküplülere, kendilerinin tortusu bir unsur nazariyle bakarlardı. Arnavudluğun ikbâli gitgide Arnavud milliyet nazariyesini doğurdu: yeni Arnavud elifbası, siyah kartallı bayrak, büyük Arnavud devletinin hududları alttan alta fikirlere yerleşiyordu. Bu heves yalnız Arnavudları değil, Kosova’da beş asırdan beri yerleşmiş fâtih Türklerin çocuklarını da sardı.”(Yahya Kemal Beyatlı, Çocukluğum, Gençliğim, Edebî ve Siyâsî Hâtıralarım, 47.-48. Sayfalar)
KAÇINILMAZ SONUÇ
Sonunda, Müslüman toplulukların hemen hepsi gibi Arnavutlar da ayrı devlet oldular. Osmanlı topraklarından 26 devlet çıktı. Yüzyıl sonra hepsinin durumu bugün bellidir. Yalnız Kürt vatandaşlarımız ayrılığı kabul edecek kadar ikna edilemediler. Bugün onu başarmaya çalışıyorlar.
Bir temel meseleyi tekrar etmenin yeridir: Devletin kurucusu Türkler, yüz yıl önce İstiklal mücadelesi vermek zorunda kalınca Türkiye’nin yanında yer alan ana vatana bağlı Arnavutlar da, Araplar da, Kürtler de oldu. Tarihte bütün ordular bu manada koalisyondur. Devletlerin koalisyonu dışında savaşlara katılan unsurlar, egemenlik hakkından pay isteyemez. O hak kurucu gücün tekelindedir. Devlet ortaklık kaldırmaz. Yoksa çok başlılık, kargaşa ve nihayet ayrılık olur.
Tabii, dün de bugün de her vatandaş Türk vatanının sahibidir. Kimse kimsenin etnik yapısına bakmaz. “Bakmazdı” demem lazım. Çünkü yıllardır işlenen bahsettiğim iddia birliği dinamitledi. İslamcı görünenlerin Türklük antipatisi bölücülere sonsuz alan açtı. Hâlbuki hepsi birinci sınıf vatandaştırlar. Ülkenin en yüksek makamlarına geldiler. Çoğu şerefleriyle hizmet ettiler. O halde şimdi istenen başka şeydir. Ülkeyi milyonlara açmanın da yeni etnik dinamitler yerleştirme amacını taşıdığı “Kör gözlere ayandır”.
Bunları bilelim ve “Karanlıkta uyanmayalım” demek için devam edeceğim.