3. Siirt Kitap Fuarı’na katılmak üzere geçen hafta Çarşamba günü Siirt’e gittim. Gün içinde Beyan Yayınları standında kitaplarımı imzaladım. Okuyucularla bir söyleşi gerçekleştirdim. Konuşmama Türkçe başladım, Kürtçe sürdürdüm ve arkasından Arapça birkaç cümle söyledim. Amacım bu dilleri bildiğimi size göstermek değildir dedim. Maksadım Siirt’i anlatmaktır diye de ekledim. Fuar beklemediğim kadar kalabalıktı. İlgi yoğundu. Siirt valisi Mustafa Tutulmaz Bey çalışkan bir yönetici. Her standı dolaşıyor, dışarıdan gelen yazarlarla ilgileniyordu. Siirtlilerin fuara gösterdikleri bu yoğun ilgiden duyduğu memnuniyet yüzünden okunuyordu.
Siirt üç dilli bir şehirdir. Bir lisan bir şehir diyebilirsek eğer, Siirt üç şehirdir. Kürtçe, Türkçe, Arapça yan yana, iç içe konuşuluyor. Cümleye Kürtçe başlayan bir Siirtli sözün ortasında Türkçeye geçiş yapıyor, sonunda Arapçayla sözünü tamamlıyor ve kimse de bunu yadırgamıyor.
Siirt’e gelirken hanımın verdiği sipariş vardı aklımda. Keçi kılından üretilen Siirt battaniyesi. Bizim Van yöresinde rağbet görüyor. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma Hoca’nın rehberliğinde medreseleriyle ünlü Tillo’ya da gittik. Halenze’den geçerken Siirt milletvekili Yasin Aktay Hoca’ya selam gönderdik. Halenze’yi geçip Tillo’da Kaletu’l Üstad’ı (İbrahim Hakkı’nın makamı) ziyaret edip şehre döndüğümüzde vakit epey geçti. Gene de battaniye almaktan vazgeçemezdim. Biraz aradıktan sonra bir dükkanın hala açık olduğunu gördük. Dükkan sahibi söze Arapça başladı, Kürtçe devam etti, Türkçe bitirdi. Sıkı pazarlık yaptık. Ama bu üç dilli adamdan çok cüzi bir indirim koparabildik. Üç dil bilen bir tüccarla mücadele ediyorduk, kolay mı?!
***
Vali Mustafa Tutulmaz Bey otelde bizi ziyaret etme nezaketinde bulundu. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemalettin Erdem, Doç. Fadıl Aygan, Cemalettin Sancar ile birlikte gece yarısına kadar çok verimli bir sohbet yaptık. Son derece dirayetli bir devlet adamı Vali Bey. Kaç saat boyunca Kürt sorununu, çözüm yollarını, son hendekler sürecini, devletin tutumunu konuştuk. Vali Bey ve diğer dostlar Siirt’in bu süreci kazasız belasız atlatmasını, halihazırdaki huzurunu bir şekilde Siirt’in bu çok kültürlü, çok renkli, çok dilli sosyal yapısına bağlayan değerlendirmelerde bulundular. Vali Bey, aldığı tedbirlerin yanı sıra halkla kurduğu sağlıklı iletişimi anlattı.
***
Siirt’e gitmek üzere uçağa alınmayı beklerken Yıldız Ramazanoğlu’nun Karar gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı o günkü yazısını okudum. İrlanda’da kadınların tarafları barışa zorlamak için gerçekleştirdikleri faaliyetlerden bahsediyordu. Daha önce de İrlanda modeline, Bask modeline dair değerlendirmeleri okumuştum Türk medyasında. Bu maksatla söz konusu bölgelere yapılan ziyaretlerden haberim vardı. Bir televizyonda bunların konu edildiği bir tartışma programına katılmıştım. Orada Kürt meselesinin çözümü için IRA ve Bask modellerini araştıracağımıza, o kadar uzağa gideceğimize Çaldıran, Malazgirt, Kurtuluş Savaşı modellerini araştıralım demiştim. Siirt’e ilk kez gidiyordum. Siirt’in bu özelliğini biliyordum, ama bizzat gördükten sonra şöyle düşündüm: Çaldıran’a, Malazgirt’e, Kurtuluş Savaşına, tarihin derinliklerine de gitmeye gerek yok. Önümüzde capcanlı bir model olarak Siirt duruyor. Üç dilin yan yana ve iç içe yaşadığı, birbirlerini yok saymadığı, birbirinden yararlandığı müthiş bir model.
Bana kalırsa Siirt’te olduğu gibi Türkiye halkı meseleyi zaten hal etmiş. Geride siyasetçilerin buradan siyasal bir vizyon devşirmeleri kalıyor.