Müslümanların ortak değerleri, inanç ve amel olarak paylaştıkları hususlar başka herhangi bir dinin mensuplarından çok daha fazladır. Ayrıca bir arada yaşama kültürü bakımından da tarihsel olarak zengin bir tecrübeleri var. Buna rağmen Müslümanlar günümüzde bir türlü birlik olamıyorlar. Çeşitli sebepler sayılabilir. ‘Mezheplerin varlığı’ veya ‘mezheplerin din yerine konulması’, ‘milliyetçiliklerin etkinliği’, ‘sırf iktidarlarını düşünen yöneticiler’, ‘iç ve dış düşmanlar’, “Kur’an İslam’ı”ndan ya da “geleneksel İslam”dan uzaklaşma vs. sıralanır bu konu her gündeme geldiğinde.
Hz. Peygamberin (s.a.v) meşhur hadisidir: “el-İslamu ya’lu wela yu’la aleyh” (İslam üstündür, ondan üstün bir şey yoktur). Yani hiçbir amaç İslam’ın önünde, üstünde olamaz. İslam, herhangi bir devlet için değil, herhangi bir devlet İslam için gerekli olur. Bir devleti savunmak için İslam’a başvurulmaz, İslam’ın temsil ettiği değerlerin yeryüzünde yayılması için bir devletin imkanlarından yararlanılır. Amaç İslam ve İttihad-ı İslam olunca da araç olan devlet veya devletler zaten güçlü olurlar, yücelirler.
***
İttihad-ı İslam yani İslam birliği ilk olarak Osmanlı’nın kurtarılması için gündeme gelmişti. Yani amaç değil araçtı İslam birliği fikri. Böyle olunca da doğal olarak işe yaramamıştı.
Tarihte de İslam’ın ve şiarlarının araç olarak kullanılmasının örnekleri var. Emevi ve Abbasi dönemlerinde bazı veliahtlar halife olmak için İslam’ı kullanmışlardır mesela. Emevilerden Abdulmelik b. Mervan kalabalık rakipleri arasında halifelik şansını arttırmak için sürekli Kur’an okurmuş. Böylece hem saray erkanında hem de halkta muttaki biri olduğu algısını oluşturmak istemiş. Başarmış da. Mevcut halife ölünce bütün veliahtlar içinde herkesin aklına doğal olarak o gelmiş. Meşhur rivayettir. Halife olarak tayin edildiğini duyunca, önündeki rahlenin üzerinde açık olan Mushaf’ı kapatmış ve “seninle işim buraya kadardı” demiş.
Bunun günümüzde de çok çarpıcı örnekleri var. Mesela Saddam, Irak Kürtlerini imha harekatına Kur’an’dan bir surenin, yani “Enfal” adını vermişti. Aynı Saddam hapiste iken kanıyla Kur’an yazmaya kalkmıştı. Tabi umduğu desteği bulamamıştı.
İran’da Humeyni’nin devrim yapmasından sonra bir süre başbakanlık yapmış Mehdi Bazergan’ın “Biz İslam’ı İran için istiyorduk, Humeyni ise İslam için İran’ı istiyordu” şeklindeki sözü de son derece çarpıcıdır. Bugün bazılarının İran’a yönelttiği eleştirilerin başında bu çizgiden uzaklaşmış olması, yani İran’ın etkinliği için İslam’ı kullanması geliyor.
İslam’ın bütün siyasal ve toplumsal şiarlarına karşı amansız bir savaş açan eski Türkiye’de de mesela Kürt isyanlarına karşı hep İslam kullanılırdı.
Bizden ve başka ülkelerden verdiğim örneklerin tümünde İslam’ın kullanılması süreci kullananların hüsranı ile sonuçlanmıştır her seferinde.
***
Geçen hafta İstanbul’da 13. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısı vardı. Bu toplantıda da geçmişte olduğu gibi İslam Birliği kuvvetle vurgulanan hususlardan biriydi. Toplantının genel havası hala aynı kaygıları taşımam gerektiğini düşündürdü. En önemlisi ümmetin genelinin boğuştuğu konjonktürel sorunlar, en başta DAİŞ ve benzeri terör örgütlerinin eylemleri gerekçe gösterilerek birlik olunması vurgulanıyordu. Yani İslam Birliğinin araç olarak görülmesi durumu hala devam ediyordu. Bazı açıklamalara sinen “Avrupa’ya ayıp oluyor” iması ise kaygıyı iyice derinleştiren türdendi.
İİT’nin dönem başkanlığı Türkiye’de. Bu sürenin sonuna kadar İslam dünyasına bu teşkilat aracılığıyla yapacağımız en büyük katkı, her imkanın, her aracın İslam için kullanılması gerektiği bilincini yerleştirmeye çalışmak olmalı. Kuşkusuz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantının açılışında yaptığı konuşma özellikle bu bilinç açısından önemlidir.
Son söz…
İttihad-ı İslam’ın önündeki en önemli engellerden biri en iyi niyetli olanların bile İslam için birlik yerine birlik için İslam temelinden hareket etmeleridir.