Peşin peşin söyleyeyim, ateşi kim tutuşturmuşsa tutuştursun Kurşunlu camii yangınının faili PKK’dir. PKK’nin tehdit gücünü de bilerek bunu söylüyorum. Söylüyorum, söylemek zorundayım, çünkü Diyarbekir yanıyor, Sur yanıyor, Kurşunlu camii yanıyor… Kürdistan yanıyor.
Çünkü PKK 7 haziran seçimlerinden itibaren şiddetin niteliğini değiştirerek düzeyini arttırmış bulunuyor. Geliştirdiği bu eylem türüyle de yangının fitilini yakmıştır. Bu saatten sonra o alanda olup biten her zayiatın müsebbibidir. Sivil kayıplara davetiye çıkarmıştır. Dağlarda PKK militanlarıyla askerler arasındaki çatışmaları şehirlere kaydırmasının bundan başka bir anlamı olamaz. PKK liderlerinin açıklamaları da bunu gösteriyor zaten. Cemil Bayık son gelişmeler üzerine konuşurken “bizi dağlardan atamadıkları gibi şehirlerden de çıkaramayacaklar” diyor. Demek oluyor ki bu, söylendiği gibi Türkiye’yi müzakere masasına getirme amacına yönelik taktiksel bir eylem türü değil, uzun vadeli stratejik bir eylem türüdür. Bunun bir diğer anlamı da daha fazla sivil kayıptır. Geçmişte de dağlarda süren çatışma sürecinde PKK’nin korucu ailelerini ve kendilerine katılmayan bazı Kürtleri katletmesi, yine devletin içindeki bazı karanlık odakların faili meçhul olarak kayda geçen katliamları dolayısıyla yoğun bir sivil kayıp yaşanıyordu. Ama o zaman sivil kayıplar bir tür yan zayiatlardı. Asıl savaş dağlarda sürüyordu. Bu gün seçilen eylem türü doğrudan sivil zayiatlar üzerine kurulmaktadır. Asker ve polis kayıplarının yanı sıra PKK mensuplarının kayıpları yan zayiatlardır artık diyebiliriz. Bu PKK’nin tercihidir. PKK liderlerinden Duran Kalkan “yakın, yıkın…” diyor, “bunların tümü meşrudur” diye de ekliyor. Sonra Diyarbekir’in Sur ilçesinde 500 yıllık Fatih Paşa, diğer adıyla Kurşunlu Camii yakılıyor. Duran Kalkan’ın bu açıklaması burada dururken HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ “Cami havadan bombalandı” diyor, devlet yaktı demek istiyor. Hayır hanımefendi, sizin ya da desteklediğiniz eylem tarzı bütün bu kayıpların sorumlusudur. Tahir Elçi’nin de, Kurşunlu Camiinin de.
Bir Kürde sormuşlar: “Bavê te siyaran kuşt yan peyayan?” (babanı süvariler mi öldürdü piyadeler mi?) o da cevap vermiş: “Hemin kuştin çi siyar çi peya” (neticede babam öldü, ha süvari öldürmüş ha piyade). PKK bu eylem türünü Diyarbekir’in kalbine taşıdıktan sonra Kurşunlu camiinin havadan bombalanması ile dibine dinamit konularak patlatılması arasında bir fark olmaz. O caminin katili bizzat bu eylem türüdür. Tıpkı Tahir Elçi’nin katilinin Hendekçiler olması gibi. Şimdi Tahir Elçi’yi vuran kurşun polisin silahından mı çıkmış yoksa teröristlerin silahından mi tartışmasının hiçbir anlamı yoktur. Beyler Kurşunlu Camiinin yanması da Tahir Elçi’nin öldürülmesi de sizin o akıllara ziyan eylemlilik halinizin bir neticesidir.
Cemil Bayık Kürtlerin canına, malına, tarihine, ekolojisine (evet o çok kullandığınız ekoloji var ya işte o ekoloji) verilen bunca zarara rağmen “bizi dağlardan atamadılar şehirlerden de çıkaramayacaklardır” diyor. Biz zaten senin dağlardan çıkmadığını biliyoruz, şehirlerde de uzun süre kalabileceğini de gözlemliyoruz. Bizi de bu ürkütüyor. Bu anlamsız tutumdan endişeliyiz. Bu yüzden diyoruz ki: Dağlarda otuz seneyi aşkındır kalman Kürtlere hiçbir şey kazandırmadı, bir otuz sene de şehirlerde geçirmen hiçbir şey kazandırmayacaktır.
Bu gün tartıştığımız konu PKK’nin dağlarda veya şurada burada kalma becerisi değil, bu kalış sürecinde Kürtlere, Kürt davasına, Kürt tarihine, Kürt inancına, mabetlerine verdiği zarardır. Bütün bunlar sizin için önemli değilse, en azından liderinizin felsefesine uyun, ekolojiye zarar vermeyin. Yoksa Müslümanların mabedi çevre, ekoloji kapsamına girmiyor mu size göre.
*Diyarbekir yanıyor, ciğerimiz yanıyor