TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Azerbaycan dönüşünde, yeni anayasanın “olabilecek en yüksek konsensüsle çıkmasını” temenni ettiğini söylemiş, “en az 400 oy” diye konuşmuş.
Bu açıklamasını önemsiyorum, bu görüşünü ısrarla savunmasını diliyorum.
Fakat, ben iktidardan ‘yeni anayasa’ sözünü duyduğumda endişe hissediyorum.
Yeni bir anayasaya niye yapılmalı? Hak ve hürriyetleri koruma ve hukukun üstünlüğüne toplumda bir güven yaratmak için…
Yeni anayasa diyenlerin böyle bir niyet taşıdığına inanamadığım için endişe duyuyorum.
Özellikle CB sisteminde Türkiye’de hukukun hayli örselenmiş olması bu endişeyi doğrulayan bir faktördür.
Peki, Mehmet Şimşek’le ekonomide U dönüşü yaptıkları gibi hukuk konusunda da bir dönüş yapmayı düşünüyor olamazlar mı?.. Keşke ama…
PARTİ DİSİPLİNİ
Sayın Kurtulmuş, özenli davranmaya çalışıyor. Elbette Can Atalay meselesinde hukuka saygının gereği, Yargıtay’ın anayasaya aykırı kararını değil, AYM’nin kararını uygulamaktı. Ama hiç olmazsa kendisinin bulunduğu bir oturumda okunmasından sakındı… Bizim siyasi kültürümüzde, liderin ve camianın gidişine aykırı bağımsız davranış kolay değildir. Hain damgası yemek dayanılması çok zor bir baskıdır.
Gazeteci Hüseyin Cahit, yüzyıl önce, Halk Fırkası’ndaki sıkı disiplini eleştirirken şöyle yazmıştı:
“Maatteessüf bizde kanaatin sahibi olmak ve ona göre hareket etmek henüz alışılmamış kahramanlık teşkil ediyor.” (Tanin, 10 Mart 1924)
Cahit, haklı olarak parti içi demokrasi kültürünün yerleşmesi için gereken uzun zamanın geçmediğini yazıyordu. DP kapatılmasıydı sağda da böyle bir kültür gelişirdi.
Bugün bilhassa Ak Parti ve MHP’de aynı sıkı disiplin vardır. CB sistemine kesinlikle karşı olduklarını dost sohbetlerinde söyleyen Ak Partililer, Meclis’te oy verdiler, eleştirilerini partiden ayrıldıtan sonra yaptılar.
‘Yeni anayasa’ da hazırlanırsa aynı şekilde işlem görecektir. İktidar içinden eleştirenlerin çıkabileceğini sanmıyorum.
ANAYASA’DAKİ TUZAKLAR?
Mevcut anayasayı kötülemek için ileri sürdükleri gerekçeyi Numan Kurtuluş da tekrarlıyor. Darbe anayasası diyor, anayasaya darbecilerin tuzaklar koyduğunu söylüyor. Beğenmediğimiz maddeler olabilir ama “tuzaklar”ı ben bilmiyorum. Kurtulmuş diyor ki:
“153. maddeye bakarsanız bir başka yargı merciinin dediği haklı oluyor, 138. maddeye bakarsanız bir başka yüksek yargı organının kararı haklı oluyor.”
Tuzak bu mu?.. Hayır olamaz, çünkü 138. Maddeye göre tüm yargı organları bağımsızdır, emir ve talimat verilemez. Bu, “azarlanamaz” anlamına da gelir… 153 madde ise AYM kararlarının bütün kurumları, bu arada adli ve idari mahkemeleri de bağlayacağını yazıyor.
154. maddeyi göre, Yargıtay adli hukuk alanında ve adli mahkemelerinin en yüksek ve son merciidir.
AYM ise anayasa hukuku alanında ve insan hakları alanında son mercidir. Bir çelişki, bir “tuzak” yok, çünkü görev alanları farklı.
Bir konu adli mi, idari mi, anayasal mı, net değilse, Anayasa’ya göre, “diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” (Md. 158)
Yani AYM’nin Can Atalay kararı, açık değil mi?
ANAYASA DİLİ
Darbe anayasası diyorlar fakat darbenin izleri ve vesayet maddeleri 1990’lı yıllarda ve AK Parti döneminde de 2004 ve 2010 yıllarındaki Anayasa değişiklikleriyle bunlar temizlendi. Askerlerin eseri olarak mesela YÖK var ama “bizden” hale getirildiği için iktidar memnun.
Hangi maddeleri “darbe eseri” sayıyorlar, bu konuda bir açıklamaları yok.
İktidarın ‘yeni sivil anayasa’ kampanyasında sürekli “darbe anayasası…çelişkiler var” diyorlar fakat anayasa hukukun temel kavramlarını ağıza almıyorlar. İktidarın hukukla sınırlanması, kuvvetler ayrılığa, yargı bağımsızlığı, denetim ve denge, temel hak ve hürriyetler?...
Bu temel anayasal değeri ağzına almayan bir “yeni anayasa” endişe yaratmaz mı?
AYM Başkanı Sayın Zühtü Arslan’ın dünkü konuşmasındaki şu sözler son derece önemlidir, hiç akıldan çıkmamalı:
“Günümüzde anayasa yargısı alanındaki belki de en önemli sınama, otoriterleşme yönündeki küresel ve yerel ters dalgalar karşısında hak eksenli yorumun korunması ve sürdürülmesidir. Sanırım ülkemizde de anayasal yorumun geleceğini bu ters dalgalar karşısında yorumcu topluluklarının hak eksenli yaklaşımı sürdürme iradesi belirleyecektir.”