Cumhurbaşkanı Erdoğan Çengelköy’de tarihi Çınaraltı çay bahçesinde vatandaşlarla sohbet etti. Dünkü konuşmasında bunu şöyle anlattı:
“Çınaraltı’ndaydım. Kimsenin baktım ki çarşıdan pazardan bahsettiği yok, herkes halinden memnun. Şikayetiniz nedir falan dediğim zaman, ‘marketlere biraz daha bağırın’ diyorlar. Gerekirse fiyatlara ayarı biz çekeceğiz. Ucuz ürün vermek zorundayız.”
Esnafın çok yüksek maliyet enflasyonundan mustarip olmaması mümkün mü? Ama Cumhurbaşkanına “herkes halinden memnun” görünmüş. Cumhurbaşkanı sorduğunda “marketlere bağırmasını” yani marketlerde fiyat kontrolü yapılmasını istemişler.
Tek Partili Cumhuriyet
Cumhurbaşkanı Erdoğan halkla sıcak temas kuran bir lider; böyle olduğu halde esnaf neden ekonomik sıkıntılarını dile getirmemiştir?
Saygı elbette çok değerli bir hasletimizdir.
Fakat geçmişten gelen bir çekingenliğimiz de var.
Tek parti rejiminde halk vali ve kaymakamdan bile korkar, şikayet ve taleplerini dile getirmede çok çekingen davranırdı. Bu konuda Ortanın Solu hareketinin beyin takımından merhum Turan Güneş’in “Türk Demokrasisinin Analizi” adlı kitabını tavsiye ederim.
Bir süre Atatürk’ün iktisat danışmanı olan ‘Limancı’ Ahmet Hamdi Bey’in anılarına da bakabilirsiniz.
Halkın sıkıntıları Atatürk’e intikal etmez, çok büyük çoğunluğun memnun olduğu düşünülürdü. 1930 Temmuz’unda Atatürk Yolava’da çevresine soracaktır:
“Çekinmeden söyleyin, halk hükümetten memnun mu, değil mi?”
Çünkü halkın memnuniyetsizliğini temsil edecek muhalefet de yoktu, basın da… Bu amaçla Serbest Fırka kurulacak fakat kısa ömürlü olacaktır.
İsmet İnönü’nün de yaşanan tecrübelerle tek parti dönemindeki bazı uygulamalara sonradan yaptığı eleştiriler vardır.
Osmanlı saltanatı
Cumhuriyet’in otoriterliği Osmanlı’dan gelmektedir. Okurlarıma bu konuda Halil İnalcık’ı, özellikle de Şükrü Hanioğlu’nu okumalarını tavsiye ederim. Mehmet Akif de o zamanki siyasi kültürü “kuvvet meddahlığı” diyerek eleştirmiştir.
Temmuz 1908’de Meşrutiyet ilan edildi. İttihatçılar Rumeli köylerinde seçim gezisi yapıyorlar. İttihatçı İbrahim Temo anılarında anlatır: Rum ve Bulgar köyleri cıvıl cıvıldır. Başlarında papaz ve öğretmenleri toplanmış, bir yığın etnik ve dini talepte bulunuyorlardı.
Yunan ve Bulgar milliyetçiliği yıllardan beri okullar eliyle köylere sirayet etmişti.
Müslüman köylerinde ise yaprak kapırdamaz. İmam ve muhtardan halkı toplamasını rica ederler.
Şikayet ve isteklerini sorarlar, seçimlerin yapılacağını anlatırlar… Köy halkının cevabı şudur:
“Devlet büyüklerinin emri var mı?!”
Uzun asırların oluşturduğu “yukarıdan aşağıya” sert hiyerarşik siyasi kültürü ve yarattığı çekingenliği görüyor musunuz?
Başka bir yazımda Namık Kemal, Münif Paşa, Sadullah Paşa, Said Nursi, Şehbenderzade gibi şahsiyetlerin bu konudaki görüşlerini yazacağım.
Abdülhamid de Müslümanların pasifliğinden şikayetçiydi. Bunun için Mehmet Hocaoğlu’nun “Abdülhamid Han’ın Muhtıraları” adlı belgeler kitabına bakabilirsiniz. Fakat Müslüman kitlelerin aktifleşmesini de istemezdi, çatırdayan imparatorluğu ve saltanatını sarsabilirdi.
21. Yüzyıldayız
Osmanlı ve Cumhuriyet, Abdülhamid ve Atatürk ellerindeki imkanlar nispetinde ve dönemlerinin anlayışlarıyla mümkün olanı yaptılar.
Osmanlı modernleşmesinin eğitim ve hukuk kurumları, daha ileri bir atılım olan Cumhuriyet’e temel olmuştur.
21. yüzyılda kendimize soralım: Abdülhamid’le Atatürk’ü çatıştırmak, zihnimizi böyle bir kutuplaşmaya kilitlemek bizlere özgürlüğün, hukukun, sivil toplumun değerini unutturmuyor mu?
Bağımsız kişilik ve hür düşünce sahibi nesiller yetiştirmemize ne katkı sağlıyor bu kutuplaşma?
Artık ne Abdülhamid ne Tek Parti dönemindeyiz. Toplumsal olarak da hukuki olarak da o zamanların ilerisindeyiz ama çağdaş standartların gerisindeyiz.
Tarihimize yabancılaşmanın da anlamı yoktur; bütün milletlerin tarihlerinde otokrasi vardır.
Tarihimiz bizi buralara ulaştırdı, bugünkü nesillerin görevi bugünkü çağı yakalamaktır.
Bugün öyle bir çağdayız ki, artık “büyük devlet” ve “gelişmiş millet” olmanın tek yolu hür zihinlerin üretimleridir, sivil tolumun kültürel ve sosyal dinamizmidir, hukukun üstünlüğü ve demokrasidir.
Bakın dünyaya, hukuk ve özgürlük indeksleriyle iktisadi gelişmişlik arasında birebir bağlantı var.