Merkez Bankası politika faizini değiştirmedi, yüzde 14’te devam ediyor. Oran yüzde 15 iken nass var, yüzde 14’te devam ederken nass ortadan kalkmış (mensuh) olabilir mi?!
Cumhurbaşkanı ne diyordu?
“Nass ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor?!” (21 Aralık 2021)
Erdoğan, artık emrinde olan Merkez Bankasına, iki aydır faiz indirmediği için neden “sana ne oluyor” demedi?
Ticari kredi faizleri yüzde 30’un üstünde seyrediyor…
Daha vahimi, Türkiye’nin yüzde 7.23 gibi çok yüksek, hatta Düyunu Umumiye faiziyle 3 milyar dolar borçlanmış olmasıdır! İslami “Sukûk” senedi satarak Hazine 3 milyar borçlandı, “faiz” denilmiyor, “getiri” deniliyor. Kredinin maliyeti olarak hiçbir farkı yok!
Ekonomimizin “risk primi” o kadar yüksek ki, ancak yüzde 7.25 gibi bir “getiri” yani faiz vererek borçlanabiliyoruz!
FAİZ YÜZDE 6 İKEN
Tarihimizde, Osmanlılar dahil, hiçbir hükümet Erdoğan hükümetleri kadar faiz karşıtı konuşmalar yapmadı ama Erdoğan hükümetleri kadar da ‘faizci’ olmadı!
Başbakan Erdoğan bakın 8 yıl önce yüzde 6 faizi bile fazla buluyordu:
'Yüzde 6'lık faiz yüksek kısa zamanda düşmeli' (Milliyet 5 Nisan 2013)
Yüzde 6 faizi bile yüksek bulacaksın, ama öyle politikalar uygulayacaksın ki, sekiz yılda ülkede kişi başına gelir 12 bin dolardan 8 bin dolara düşecek, dış borçlar 450 milyar dolara çıkacak, resmi enflasyon yüzde 50’yi görecek… Merkez Bankası’nın emirle indirdiği politika faizi yüzde 14, bankalarda ticari kredi faizleri yüzde 30’un üstünde gezinecek…
Niye böyle oldu, nerelerde yanlış yaptık diye düşünmek gerekmiyor mu?
Temeldeki sorun, “faiz sebeptir” diye özetlenen yanlış politikaların makro dengeleri bozmuş olmasıdır.
ERDOĞAN’IN FAİZ SÖYLEMİ
Erdoğan AB sürecinde doğru politikalarla ve doğru ekiple ekonomiyi büyütürken, “faiz hayatın gerçeğidir” diyordu. (18 Nisan 2004)
Ekonomi politikalarında bozulma 2013- 2014 yıllarında “faiz sebeptir” denilerek başladı.
Erdoğan’ın “faiz sebeptir” söyleminin biri siyasi, öbürü İslami iki sebebi var:
• Türkiye sermaye birikiminde en az bir asır geri kalmış bir ülkedir. Düşük faizli krediye ekmek su gibi ihtiyacı olan milyonlara Erdoğan ‘düşük faiz’ mesajı veriyor. Hatırlayın, 2018 seçimlerindeki “bu kardeşinize yetkiyi verin…” konuşmasını. Hiçbir şey düzelmedi, aksine makro dengeler bozuldu.
• Erdoğan nass derken hem inancını ifade ediyor hem dindar seçmenin sadakatini pekiştiriyor. ‘Faizci kapitalistler’ Erdoğan’ı engelliyor, öyleyse desteklemeli!..
“Faizi düşürdük Batı çıldırdı” sözü Erdoğan’ındır. (19 Haziran 2018)
Gerçekçi değildir; Türkiye’ye en yüksek miktarda yatırımlar faizin en düşük, TL’nin en değerli olduğu dönemde geldi.
Sorun İslam’da faizin haram olması değil, faizi indirtmek için uygulanan yanlış politikaların makro dengeleri bozmasıdır.
İSLAM VE FAİZ
İslam’daki faiz yasağının kapsamını fetvalarda bulamayız, kaldı ki para vakıflarının faizle kredi vermesi fetvalarda bile tartışmaIıdır ve genelde kabul edilmiştir.
Modern ekonomide “para politikası enstrümanı” olan faizin işlevlerini öğrenebileceğimiz tek kaynak modern iktisat bilimidir.
Üç yüz elli yıl önce büyük âlimimiz Kâtip Çelebi de bunu anlatmaya çalışıyor, “Peygamberlerin ve Ashab-ı kiramın vazifesi halka dini konuları öğretmek olup eşyanın hakikatini açıklamak onların vazifesi olmadığından…” mesela gök cisimlerini araştırmanın “dini işlerden olmadığını” yazıyordu. (Cihannüma, IBB yayını, s. 124)
İktisat da “dinî ilimler”den değildir, tıp, fizik, kimya, matematik, astronomi gibi “aklî ilimler”dendir.
Mademki Erdoğan düşük faiz diye Amerika’yı, Almanya’yı, Japonya’yı örnek veriyor; öyleyse
“o ülkeler gibi” Merkez Bankası bağımsız olmalı, iktidar firmalar arasında ayırım yapmamalı, oy için borç ve tüketim değil, yatarım için tasarruf teşvik edilmeli, özetle modern iktisat ilmine göre ülke yönetilmedir.
‘Faizsiz’ kurumlar da elbette olmalı. Sermaye birikimine ve finansmana katkı yapan her teşebbüs piyasa ekonomisinde makbuldür.
İktisat biliminde karşılığı olmayan ve on yıldır zararları görülmekte olan kişisel “benim tezim”i denemenin yeri devlet değildir. Faturası çok ağır oldu zaten.