Siyasi kültürümüzdeki bulaşıcı hastalıklardan biri, rakibini vatan haini olarak suçlamaktır. İttihat ve Terakki’den bu yana, güçlü otoriter iktidarlar muhalefeti hain olmakla suçladı.
Siyasi kültürün gelişip çeşitlenmediği, konularla ilgili kavramları kullanarak konuşmanın kolay olmadığı toplumlarda en kolay ve en etkili yol hain suçlamasıdır.
Hele de mutlaka teknik kavramlarıyla konuşulması gereken iktisat ve hukuki sorunları “dış güçler”e bağlamaktan kolay ne vardır?!
DÜNDEN BUGÜNE
Cumhuriyet’in ilanından iki gün önce, dönemin saygın gazetecilerinden Ahmet Şükrü Bey’in Vatan gazetesinde bir yazısı vardır. İttihat ve Terakki’nin muhalefeti ezmesinin memleket için nasıl kötü sonuçlar doğurduğunu Talat Paşa’nın ağzından anlatıyordu.
İttihatçılar şüphesiz vatansever insanlardı. Sadece kendilerinin vatansever olduğunu sanmaları kötü sonuçlar doğurmuştu.
Ahmet Şükrü şöyle devam ediyordu:
“Şimdi Halk Partisi aynı suretle bir vatanperverler partisi olarak İttihat ve terakki kadar kuvvetli iktidara geçmiştir. Parlamentarizm usulü teessüs etmek üzeredir. Şayan-ı temennidir ki İttihat ve Terakki’nin hatalarından mütenebbih olsun…” (Vatan, 27 Ekim 1923)
Yani uyarılmış, dersler çıkarmış olsun.
Maalesef Karabekir’in partisi hain denilerek kapatılacaktı… Bunu inkılabın zorunluluğu olarak izah edenler var. Fakat, davranışlarının sonuçlarını yıllar içinde gözlemleyen İsmet Paşa, “kapatmakla hata ettik” diyecektir.
SİYASETTE HAİN SÖYLEMİ
Muhalefetteki Adnan Menderes’in “biz hain değiliz, Ruslarla ilgimiz yok” diye konuşmaları vardı... Çünkü CHP’lier DP’yi böyle suçlamıştı.
Başvekil İsmet Paşa’nın 1932’de resmi ziyaret için gittiği Moskova’da Stalin’le olan fotoğrafı, 1960’larda “Stalin’in yoldaşı” diye kalabalıklara dağıtılmıştı.
Hatırlarsınız, Erdoğan da “İnönü’nün elinde Amerikan bayrağı var” demişti. Halbuki ABD Başkanı Johnson geldiğinde, ikisinin de elinde Türk ve Amerikan bayrakları vardı…
Erdoğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Kandil’le mülakat yapmış gibi gösteren montajı kullanması… Dış güçler, mandacı iktisatçılar, talimatları dışarıdan alıyorlar söylemi…
DEM, İstanbul’da kendi adayını çıkardı. Bahçeli’ye göre, “CHP ile DEM'in ayrı ayrı aday belirlemesi sinsi bir oyundur. Çünkü CHP demek, DEM demektir!"
Ana muhalefet mutlaka hain olmalı! Tüm muhalefet illet, zillet zaten... Ekonominin yanlış politikalar yüzünden bu hale düşmesinin ne önemi var ki!..
Aslında, Ak Parti MHP ittifakı dışında her partinin kendi gücünü denediği bir konjonktürdeyiz.
Ayrıca DEM, içinde Stalinci solcuların da yer aldığı daha aşırı bir parti haline geldi. Kandil, Mithat Sancar’ın demokrasi içinde kalan çizgisini tasfiye etti, Stalinci solcuların bulunduğu bir aşırılar grubunu partinin başına getirdi. Korkarım bu sorun büyüyecek. Asıl sorun şu: Yok edilemeyen bu hareketin demokratikleşmesi mi iyi olurdu, Stalinci radikallerin elinde büsbütün radikalleşmesi mi?
KOMPO TEORİLERİ
Benim “Bilim ve Yanılgı” adlı kitabımda “komplo teorisi” bahsi geniş bir yer tutar. Çok ciddi bir sorunumuzdur. Siyasette işe yarasa da hem siyaseti hem toplumu rasyonellikten uzaklaştırıyor. Mehmet Şimşek’in “rasyonel zemine dönmek zorundayız” sözü, sadece ekonomide “kopan linkleri” tamir etmek için değil, siyasetimizin kalitesini ve çözüm kapasitesini yükseltmek için de şarttır.
Araştırmacı akademisyenler Sinan Alper ve Onurcan Yılmaz “Komplo Teorilerine Neden İnanırız?” adlıyla mükemmel bir araştırma yayınladılar. (Doğan Kitap)
Komplo teorilerine inanmamızın temelinde “güven eksikliği”nin yattığını anlatıyorlar. Dış güçler korkusu, orada burada hainler arama tutkusu de bu yüzden…
Kitapta, Boğazın altındaki 23 trilyon dolar değerindeki “contorium” madenini çıkarmamızı emperyalistlerin engellediği gibi komplo teorilerine örnekler veriliyor. Tabiatta contorium diye bir maden, bir element yok ama sorulanların üçte biri inanıyor!
Gelişmiş ülkelerde de yaygın ama komplo teorilerine itibar etmeyen geniş bir seçmen kitlesi hakemlik yapabiliyor.
Gelişmiş ülke refahına ve gücüne ulaşmak kolay değil; rasyonel analitik düşünce şart. Türkiye ancak o zaman bütün sorunlarının üstesinden gelecek güce ulaşır. Yoksa, debelenip duruyoruz işte.