Bu iktidarın güç tutkusu doktora çalışmalarına konu olacak kadar önemlidir. Doğru, bizim gibi, yarı-gelişmiş ülkelerde siyaset yapmak çok zordur, büyük hırs gerektirir. Fakat bu iktidarın güç hırsı bir başka…
Şu habere bakın:
“TRT Haber, 1 gün içerisinde canlı yayınlar ve haber bültenlerinde Erdoğan ve AK Parti adaylarına 6 saat 35 dakika 22 saniye yer verdi. CHP lideri Özgür Özel ise TRT Haber ekranlarında gece yarısı yayınlanan 2 bültende sadece 67 saniye yer bulabildi.”
Böyle saatli, saniyeli tespitler olmasa bile TRT’nin tüm millettin vergileriyle iktidarın borazanı gibi yayın yaptığı besbelli.
Bu, sadece bir örnek. Meselenin aslı, anayasa ve kanunları bile değiştirten güç tutkusudur.
TV’LERDE PROPAGANDA
Bugün hemen herkes hatırlar; TRT ve özel TV’ler “seçim dönemi”nde partilere makul oranlarda yer ve söz verirlerdi. Seçim Kanun’nun 149/A maddesi böyleydi. Uymayana YSK yaptırım uygulardı. Bu iktidara kadar hiçbir partinin itirazı olmamıştı. Fakat…
15 Temmuz’daki demokrasi katili darbe teşebbüsünün yarattığı ortamı fırsat bilen iktidar, OHAL’in verdiği yetkileri kullanarak, 2 Ocak 2017 tarihinde 687 Sayılı KHK’yı çıkardı… 180 maddelik Seçim Kanunun içinde bu 149/A maddesini KHK ile yürürlükten kaldırdı. İktidarın medya üzerinde nasıl bir hakimiyet kurduğunun somut bir örneğidir bu.
Kamu kredileriyle medya mülkiyetinin değiştirilmesi, süreci tamamladı.
Halbuki Anayasa’ya göre, ancak “OHAL’i gerektiren sebepler” konusunda OHAL kararnameleri çıkarılabilirdi.
Evet OHAL kararnamelerine karşı AYM’de dava açılamazdı ama seçim yayınlarının darbe ile, terörle ne ilgisi vardı?! Fakat maalesef AYM de kendini bu “konu” yönünden bile yetkisiz saydı. TRT’nin ve TV’lerin vaziyeti ortada.
BAKANLAR SEÇİM MEYDANLARINDA
Bakanlar seçim propagandası için meydanlarda. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bakanlar partili olmayacak” demişti. (6 Temmuz 2018)
Niye öyle demişti? Devlet başkanı parti lideri olunca kamu hizmetlerinin, kamu kurumlarının partizanlaşmayacağını ifade etmek için olsa gerek… Ama bugün “oy yoksa hizmet de yok” diyor, tüm bakanlar seçim meydanlarında…
Anayasa’nın 114. Maddesine göre seçim dönemlerine resmen girildiğinde, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları istifa eder, yerlerine partisiz isimler, çok defa müsteşar veya genel müdürler atanır, onlar tabii bir partici gibi davranmazlardı.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde Anayasa’nın bu maddesi de “mülga” yapıldı, yani ilga edildi, kaldırıldı! Üç bakan da seçim meydanlarında.
MİLLİ İRADE’YE HUKUK SINIRI
KHK ile Seçim Kanunu’nu değiştirmek gibi, Anayasa’nın bu maddesini de ilga etmekteki amaç apaçık belli: Devletin bütün imkanlarını parti propagandasına kullanabilmek!
Oysa, sağlıklı demokrasi için zorunlu şart, Raymond Aron’un belirttiği gibi, “hukuk devleti”dir. Çünkü “milli irade de otoriterleşebilir, bunu önleyecek olan, hukuktur.” (R. Aron, The Dawn of Universal History, s. 175-176)
Bu gerekçeyle, seçimlerin “hür” olması yetmez, “âdil” olması da zorunludur. Belirttiğim kanun ve anayasa değişiklikleri “âdil” şartını dumura uğrattı.
Bugünkü sistemde Cumhurbaşkanı’na verilen emsalsiz yetkilerle de kuvvetler ayrılığı ilkesi öylesine zayıflatıldı ki, devlet ile iktidar partisi arasında kalın olması gereken çizgi hayli inceldi. Alman Vakfı SWP 2021 raporunda Türkiye’de “kamu görevlisi ile parti görevlisi arasındaki çizginin belirsizleştiğini” yazıyor. (s. 18)
Bunlar “dış güçler” mi?! Ama yatırımı onlardan bekliyoruz. Türkiye’nin hukuk devleti olduğuna onları da inandırmamız gerekmiyor mu?
ANKARA VE İSTANBUL
Bu yazdıklarımın belediye seçimleriyle birebir ilgisi var. Çünkü sonuçları ülkenin genel gidişini ciddi surette etkileyecek. Özellikle Ankara ve İstanbul belirleyici olacak.
Ankara’yı Mansur Yavaş kazanıyor. İstanbul’da da iktidar zor durumda, 17 bakan İstanbul’da! Anadolu mitinglerinde Ankara ve İstanbul için oy istiyor. Hiç böylesi olmuş muydu?
İstanbul’u alırsa iktidar yeni adımlar için güç kazanacak; özellikle ‘yeni anayasa’ dedikleri proje için…
İmamoğlu’nun kazanması muhalefeti güçlendirecektir.
Kim kazanırsa kazansın, “hukuk devleti”nin önemini kavramak zorundayız. Yıllardan “hukuk ekmektir” diye yazıyorum, keşke anlatabilmiş olsaydım.