Zaman zaman gelecek senaryoları ve planlama çalışmaları yapıyoruz. Bu çalışmaları yaparken ilk söylediğimiz cümlelerden biri “bugün yaşadığımız sorunlar geçmiştekine göre hem nedenleri hem de çözümleri itibariyle daha karmaşık” oluyor. Yani birçok sorun birbiri ile iç içe geçmiş durumda.
Mesela iklim değişikliği sorunu. Teknolojik, ekonomik, sosyal, uluslararası birçok boyutu var. Tek başına sorunu çözebilecek bir ülke ya da kurum yok. Yeni teknolojiler, yeni politikalar, yeni yaklaşımlar kısacası birçok farklı politika ve aktörün birlikte olması gerekiyor. Hal böyle olunca çözüm üretmek ve uygulamak da güçleşiyor.
Bazen bu çalışmalarda ana konu Türkiye ekonomisi oluyor. O çalışmalarda da birçok karmaşık sorun ile uğraşmak gerektiği ortaya çıkıyor. Sanayinin dönüşümü, eğitim-istihdam ilişkisi gibi yukarıda belirttiğime benzer karmaşık çözümler bulunması gereken karmaşık, uzun vadeli sorunlarımız var.
Kısa vadede ise sahip olduğumuz sorunların çözümü yukarıda söylediğimin aksine genelde görece daha basit çözümlere sahipti.
Sahipti diyorum çünkü şu an öyle bir politika uygulaması var ki her geçen gün aleyhimize işliyor. Her geçen gün daha basit çözümlere sahip sorunlar hiç gereği yokken büyüyor ve çok daha karmaşık çözümlere ihtiyaç duyar hale geliyoruz.
Size bir örnek vereyim…
Siz de takdir edersiniz ki Türkiye ekonomisinde bugün karşı karşıya olduğu en temel sorunların başında yüksek enflasyon geliyor. Hükümetin de sık sık ifade ettiği gibi bütün dünyada benzer bir sorun var. Ama bizim ayrıştığımız nokta başka. Biz bayağı benzine ateş dökmüş durumdayız. Yüzde 19’larda olan faizi yüzde 14’lere çekip, önce kuru ardından da enflasyonu patlattık.
Tam tersine bir politika izleseydik, bütün dünyanın yaptığını yapsaydık enflasyon yine bir sorun olacak mıydı?
Kesinlikle evet!
Ama bu kadar karmaşık bir çözüm gerekecek miydi?
Kesinlikle hayır!
Çünkü o zaman hükümetin temel iddiası olan enflasyonun yurtdışından kaynaklı olduğu yönündeki temel kabul hepimizin ana senaryosu olacaktı!
Tüm dünya ile birlikte hareket edecektik.
Yurtdışındaki enflasyonun temel artış nedeni ise enerji başta olmak üzere artan maliyetler ve salgın sonrasında artan talep!
Her ikisinde de belirgin bir iyileşmeyi bekleyecektik anlayacağınız.
Ama hükümet bambaşka bir yol haritası izledi, tüm dünyanın aksine yol aldı ve enflasyonun yüzde 70’lere gidişini birlikte izliyoruz. Sorun ise hem büyüyor, hem derinleşiyor hem de çözümü daha karmaşık bir hal alıyor.
Bakın mesela ekonomi yönetiminin kur korumalı mevduat uygulaması… Kurun kontrol altına alınması için atılan bir adımdı. Bir nebze de olsa işe yaradı.
Ancak hala kurun kontrol altına alındığı söylenen seviye 14,50 TL’nin üzerinde! Ve işin kötü tarafı bu çözümün yarattığı bir de Hazine üzerindeki artan KKM maliyeti sorunu ortaya çıktı.
Geçtiğimiz hafta veriler açıklandı. Görüldüğü kadarıyla KKM’nin Hazine’ye ilk üç aylık maliyeti 11,7 milyar TL oldu!
Ve bu maliyet önümüzdeki dönemde de artarak devam edecek.
Yani sorun kısa vadeli bir faiz-enflasyon sorunundan çok daha karmaşık hale geldi!
Enflasyonu bu kadar karmaşık hale getiren tek konu KKM de değil. Tarımda artan maliyetler ve daralan üretim, ihracatın geçmişteki melek halinden artık fiyatlar üzerinde baskı yaratan bir canavara dönüşmesi, TCMB’nin etkinliğinin kaybolması gibi sorunun çözümünü çok daha zora sokan birçok boyut da bu uygulamalar nedeniyle büyümeye devam etti.
Dolayısıyla çözüm üretmek de her geçen gün çok daha karmaşık hale geldi!
Başta da dediğim gibi günümüz sorunları zaten oldukça karmaşık ve çözümleri de öyle. O karmaşık sorunlarla uğraşmak gerekirken hükümetin uygulamaları görece daha az karmaşık sorunları da karmaşık hale getirmeyi başarıyor.
Denenen hiçbir çözüm de bu kez sonuç vermiyor.
Çözümsüzlüğün üstünü ise hamasetle örtmeye çalışıyorlar. Beka diyorlar, sabır diyorlar, geçcek diyorlar!
Geçcek elbette!
Ama belli ki bu politikalarla değil…