Sistem referandumu (16 Nisan 2017) ve ardından Cumhurbaşkanlığı ile genel seçimler (24 Haziran 2018) siyasal tablonun genel karakterini netleştirmişti. Bir yanda AK Parti-MHP Cumhur ittifakının sahip olduğu yüzde 50’nin üzerinde oy tabanı karşısında ise CHP öncülüğündeki Millet İttifakı ve başta HDP olmak üzere diğer partilerin toplamının yüzde 49’da sabitlenen oy oranı... İkinci blokun; yani muhalefet cephesinin artık yüzde 49’dan aşağı inmediği yerel seçimlerde (31 Mart 2019) açıkça görüldü. Hatta, CHP’nin büyükşehirlerdeki başarısı muhalefetin yüzde 49’u aştığına da işaret ediyor ama yerel seçimin tabiatı gereği rakamın nerede olduğunu somutlaştırmak pek mümkün değil.
Şunu biliyoruz… Geleneksel tasnifle yüzde 65 geniş tabanı koruyan muhafazakâr seçmenin yüzde 50 civarında olan kısmından fazlası Cumhur ittifakını tercih etmiyor. Dahası, muhalefet blokunu İYİ Parti üzerinden tercih eden milliyetçi seçmen ve HDP üzerinden tercih eden muhafazakâr Kürt seçmen Cumhur ittifakına neredeyse kapıları kapatmış bulunuyor. Son seçim sonrasında bu kitleyi kazanmak için hamle yapılması şöyle dursun tersine girişimler de devam ediyor.
Başkanlık sistemi idarede, bürokraside ve merkezi siyasette hâlâ oturmamış olsa bile, ürettiği tercihler nedeniyle tabanda oturmuş durumdadır. Ülkenin kaderine hükmedecek cumhurbaşkanı muhakkak surette bu kılpayı oy dengesinden geçmek zorundadır. Belki bir puan ya da en fazla iki-üç puanlık esneme alanı bulunuyor. Başlangıçta sistemi tasarlayan AK Parti-MHP ortaklığının hesabının böyle olmadığını söylersek yanılmış olmayız ama sistem ikinci senesinde gelip bu denkleme dayandı.
***
Başlangıçta AK Parti’den yeni siyasi parti kuracak bir kopuş olacağı da tahmin edilmemişti. Siyasi denkleme bugün artık bu faktör de katılmıştır. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve arkadaşlarının ihraç sürecini durdurarak istifa kararı almaları ve bunu yeni bir parti ilanıyla birlikte yapmaları bilhassa Cumhur ittifakının oy hesaplarını sarsacak bir gelişmedir. Çünkü, Davutoğlu’nun öncelikli oy kitlesinin, lideri olarak başında seçime girdiği ve hükümetler kurduğu AK Parti tabanı olduğu bellidir. İstifaya giden süreçte büyük çoğunluğun iştirak ettiği eleştiri ve özeleştiriler yaparak özelde AK Parti’nin, genelde ise geniş muhafazakâr tabanın duyarlılıklarına hitap etmeyi bildi. Öte yandan süreci soğukkanlı yöneterek, istifaya giden yolda bir anlamda ‘günah benden gitti’ kanaatini vermeyi başardı. Davutoğlu, bugüne kadar daha çok parti içi muhalefet alanını kullanıyordu. Şimdi partileşme süreci ilan edildi ve hem bu mesajların hem de seçmen tabanının olup bitenlere nasıl tepki vereceğini ölçebileceğimiz bir süreç başladı.
Böylelikle, genel siyasi oy dağılımını ve yeni partilerin toplumdaki karşılığını, tahminlerin ötesine geçip en azından anketlere bakarak tanımlama fırsatı olacaktır. Bu tablo oy dağılımını etkileyecek ama bunun kadar önemli bir etki politik söylem çeşitliliğinde görülecek. Ülkenin sorunları; ekonomi, dış politika, sosyal gerilim, adalet, hukuk gibi sektörlerde hem eleştiri hem de farklı fikirleri duyma imkanı ortaya çıkacak. Bunlar sadece bir fikir değil aynı zamanda toplum karşısında birer siyasi vaat olarak şekillenecek.
Hiç şüphesiz kolay bir yol değil ama farklılıklar, yeni fikirler, yeni partiler ve siyasi rekabet demokrasi için fırsat alanlarıdır. Sadece yeni parti için fırsat değil; özgür zeminde iktidarın muhalefetle yarışması ülke için de imkandır.