Gazze katliamı, yıkımı ve işgali üçüncü ayını tamamlanıyor. Ölü sayısı 7 Ekim’den bugüne 23 bini aşmış durumda; büyük çoğunluğu da kadınlar, çocuklar ve sivillerden oluşuyor. Ateşkes girişimleri de zayıfladı ama İsrail savaş kabinesinin saldırı temposu düşmüyor. Lübnan’a yapılan sıralı saldırılar İsrail’in savaşı bölgeye yayma eğiliminin artık fırsat arayışına dönüştüğünü gösteriyor. Yani, dünyanın katliama karşı tepkisi azalırken İsrail yeni avantaj arayışını sürdürüyor. Bunda elbette ABD yönetiminin verdiği desteğin dinamik ve artan seyir izlemişinin payı büyüktür.
Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’yi de dahil ettiği son bölge turunda İslam ülkelerini duymak isteği bazı sözler sarfetti. Bakan, Bağımsız Filistin devletinin kurulması fikrine bağlılıklarının devam ettiğini tekrarladı. Ardından, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya şehirden ayrılmak zorunda kalan -ki sayıları 2 milyona ulaştı- Gazzelilerin mutlaka geri dönmesi gerektiği söyledi. Hatta, Türkiye’deki görüşmede savaş bitmiş gibi Gazze’nin yeniden imarı planlarını konuştu. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle Gazze’nin savaş sonrasında idaresi ve yeniden inşa süreci konusunda planlamalar yapmak için mutabakata varıldığını dahi söyledi. Ve bütün başkentlerde Gazze’deki çatışmaların sona ermesi ve bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik somut adımlar atılmasını görmek istediklerini tekrarlayıp durdu.
Bu seriye bakınca ABD’nin İsrail’e katliam için tanıdığı sürenin sonuna geldiği kanaati uyansa da ne Blinken’ın, ne de ABD yönetiminin ateşkesten söz etmesi böyle bir iyimser bakışa imkan tanımıyor. İsrail vurmaya ve hevesini almaya devam edecek; ABD’de de desteğini sürdürecek.
Anlaşılan o ki ABD, kendi içindeki ve Batı başkentlerinde sergilenen ABD’yi de İsrail kadar hedefe koyan şiddetli tepkileri yönetmek için vadesi belirsiz bir ertesi gün planından bahsediyor. Oysa Gazze’de yaşanan dram teselli kaldıracak boyutları çoktan aşmış bulunuyor. Hem acil ateşkes, hem acil insani yardım, hem acil yapılanma ve hem de acil geri dönüş gerekiyor. Gazze’de insanlığın aylakta kalmasını sağlayacak adımların hepsi birbirinden acildir. Diplomasiye alan bırakmadıktan sonra şimdi de diplomatik manevralarla durumu geçiştirmek ve belirsizleştirmek, bu yüzden daha da can acıtıcı…
Gazze’nin karşı karşıya bulunduğu ölümcül tehditlere ilaveten şimdi de dünya kamuoyunun ilgisinin azalması tehlikesi vardır. Türkiye’de görüyoruz bunu. Medya Gazze’den daha az bahsediyor ve en ağır görüntüler bile ne ilk günlere kıyasla daha az şaşkınlık uyandırıyor.
İsrail’e sınırsız destek veren ülkelerin hükümetleri ilk vartayı atlattıktan sonra kamuoyu tepkilerinden daha az çekinir noktaya gelebilirler. Unutmayalım; Rusya’nın işgali altında bulunan ve düzenli katliamlar yaşayan Ukrayna halkı da ilk günkü duyarlılıkla takip edilmiyor. Gazze trajedisine tepkiyi ayakta tutmak için şimdi daha fazla mesai harcanması ve uluslararası girişimlerin artırılması şarttır. Şart ama Türkiye dahil İslam ülkeleri sokaklarının baştan beri çok zayıf kalması, sivil toplumun neredeyse ses çıkarmaması ve yükü Batı kamuoyunun sırtına atıp izlemesi böylesi girişimleri hareket geçirmek adına hiç de cesaret vermiyor.
Gazze konusunda ilerleme olmasa bile gerilemeye mani olacak çabaların yolu bulunmalı. Hükümetler seviyesinde ve elbette sivil toplum aracılığıyla… Yani eldeki bütün imkanlarla. Duyarlılığı ayakta tutmak, ateşkesi sağlayana kadar Gaza için yapılabilecek en iyi şeydir.
Ekim’den beri üç aydır katliam mevsimiydi; Gazze şimdi de unutma mevsiminin kurbanı olmamalı.