Depreme hazırlıksız yakalanmak ve yıkılmak kader değildir. Mukadder olan depremdir, depremde ölmek değil. İnancımız, insanlık tecrübemiz ve deprem geçmişimiz bunu söylüyor. Tedbir alsaydık, gerekeni yapsaydık ve hazırlıklı bekleseydik insanlarımızı en büyük sarsıntılara direnebilecek evlerde oturtabilirdik. Ve hâlâ yaşıyor olurlardı. Bu mümkünken, biz geleceği besbelli depreme karşı onların ölümüne seyirci kalan bir ihmalle, kadere değil problemlerimizle yüzleşmemeye; yani makus talihimize boyun eğdik. Gerçeği, bilimi ve tecrübeyi gözardı eden kötü bir talih her depremde olduğu gibi bir kez daha kapımızı çaldı. Şimdi, suçu kadere atmak yerine kaybettiğimiz insanlara ve tarihe karşı başımızı utançla eğmeliyiz.
Deprem sonrasına da hazırlıksızdık. Evet büyük bir afetti ama en kritik saatlerde ne yapacağımızı bilemedik. Enkaz altında umutsuzca yardım bekleyen çaresizlere olabilecek en hızlı şekilde el uzatmak yerine tek elden ve merkezi yönetim takıntısıyla vakit kaybettik. Deprem riski olan bölgelerde; çadır başta olmak üzere uyku tulumu, battaniye, ilaç, su, yakıt ve benzeri temel ihtiyaç maddelerinin depolandığı istasyonlarımız olmadığı ortaya çıktı. AFAD diye tuttururken, asker, madenciler, belediyeler ve sivil toplum örgütlerinin profesyonel kurtarma ve yardım faaliyetlerini sisteme entegre etmekte geciktik.
Arada bir de daha dün; 2018’de imar barışı adı altında bütün sakat binaları akladık ki akıl almaz, mantık kabul etmez, vicdan tahammül etmez.
Ne depreme hazırlıklıydık, ne de afet yönetmeye…
Peki şimdi bunları söylemenin sırası mı? Sırası çünkü bu eleştirilerin muhatabı resmi ve sivil yardım ekipleri veya sahada cansiperane çalışan gönüllüler değildir. Bilakis her eleştiri onların yaptığı şeyin ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyor. Bütün koordinasyon ve organizasyon eksikliğine rağmen bir de onlar olmasaydı ne olurdu kim bilir? Merkezi yönetim ısrarına rağmen bütün ülke tek yürek deprem bölgesine yardım yağdırmasaydı tablo nasıl olurdu bir düşünün? Depremle mücadele adına söylenen her söz ve eleştiri yanı zamanda yapılan fedakarlığı ve dayanışmayı ayırıyor ve teşvik ediyor. Yanlışa yanlış doğruya doğru demeden enkazın altından kalkamayız, yeni enkazları önleyemeyiz.
Evet, bugün artık eksikleri eleştirmek gerekiyor çünkü geçmiş tecrübelerden biliyoruz ki bugün ortadaki yanlışın siyasi sorumluları kritik edilmezse, onlar gerçeği görmek şöyle dursun her şeyi gerektiği gibi yaptıkları fikrine sığınmayı seviyorlar. Binlerce insanımız hayatını kaybetmişken, binlerce insanımız enkaz altında kalmışken, şehirlerimiz yıkılmışken bir parça eleştiriye tahammül etmeyi öğrenmelerinde fayda vardır. Ayrıca kimse de 23 Kasım 2022’de 5,9 şiddetinde yaşanan Düzce depreminden sonra AFAD’ın kendi eksiklerini ortaya koyan raporundan daha öte bir eleştiri de yapmadı. Açın okuyun o raporu… Bugün ise o depremle kıyaslanmayacak büyük bir felaket ve oradaki ihmallerle kıyaslanmayacak büyük bir ihmal zinciriyle kuşatılmış bulunuyoruz.
Ayrıca, bütün kriz tecrübemiz gösteriyor ki her şeyin en iyisi bilen hükümet ya da devlet değildir. Bilakis birçok olayda hükümetin nasıl büyük hatalar yaptığını ve bunların telafisinin imkansız sonuçlar doğurduğunu yaşayarak gördük. Depremin ilk günlerinde yapılan resmi açıklamalardaki çaresizliği de duyduk. Hal böyleyken elbette herkes çare bulabilmek için fikrini söyleyecek.
Bugünün dünyasında uzmanlar, akademisyenler ve kendini bu alanda uzmanlaştıran sıradan insanlar bile birçok şeyi devletten daha iyi bilir. Ülke tek sese alıştı diye her farklı fikri eleştiri hanesine yazanlar yanılıyor. Aksine, herkesin her konuda fikir söyleme, yol gösterme ve bildiği kadar doğruyu dile getirme hakkı ve sorumluluğu vardır. Özellikle depreme hazırlık ve sonrası için uzmanların ve hatta sokaktaki insanın hükümetten ve devletten daha iyi fikirleri olmadığını da kimse söyleyemez. İyi ki farklı fikirler var ve iyi ki bütün baskılara rağmen insanlar, deprem bölgesindeki felaketi aşabilmek adına bu fikirleri söyleyebiliyorlar. İyi ki, gerçek sivil toplum örgüleri ve yardım organizasyonları, neredeyse tamamı devletleştirilen sivil toplum örgütlerinin eksikliğini kapatmak için fedakârane çaba gösteriyor.
Tek yürek olmak zamanı ama tek yürek olmak tek görüşe, tek sese tabi olmak değildir.