Kötü ekonomi birçok şeyle birlikte demokrasinin düşmanıdır. Kötüye gidiş müzminleştiğinde toplumun yüzyıllardır tecrübe ederek biriktirdiği birçok değer şaşılacak hızla kaybolur. Demokrasiyle birlikte hukuk, temel haklar, dayanışma duygusu çatırdamaya başlar: Şeffaflık ve denetim denklemden çıkar ve yozlaşma yayıldıkça yayılır. Seçme hakkı ve oy kullanmaktan daha “kutsal” bir demokratik değer yoktur; krizde o bile aleni bir pazarlığın konusu olmaktan kurtulamaz.
Siyaseti ve siyasal iktidarı ayakta tutan kolonlardan birisi mutlaka kesinin ağzını açabilme kabiliyetidir. “Ver parayı al oyu” düzeni hiç değişmez. Hatta ihtiyaca binaen zaman zaman alenileşir, utanmazlaşır; hükmünü icra etmesine kimse mani olamaz. 2023 Mayıs seçimine giden son bir sene bu düzenin örnekleriyle doludur. Kötü bir ekonomiyi daha da kötüleştirme pahasına, olmayan kaynaklar seferber edilip kesenin ağzı açıldı. Hatta, dünyada eşi benzeri olmayan EYT gibi bir kavram önce üretildi sonra kutsallaştırıldı. Böylelikle bir gecede tam 2,5 milyon kişi birden emekli edildi. Yani, sadece olmayan kaynaklar değil olmayan emekliler de var edilerek “ver parayı ay oyu” düzeninin zirvesine ulaşıldı. Erdoğan Mayıs seçimini sadece bu yüzden almadı ama 2022 Temmuz’undan 2023 Mayıs’ına kadar mükemmel bir ralliyle popülizm rekoru kırmasaydı alamayacağı da muhakkaktı. Ralliye bakar mısınız? 70’in altındaki tüketici güven endeksini her ay artırarak 90’a kadar tırmandırdı. İnanılmaz bir seri… “Tüketici güven endeksi” özetle vatandaşın cebinde biraz para olması demektir.
Bugün Mart ayı itibariyle tüketici güven endeksi 79,4’tür. Bir seçim arefesi için hiç iyi bir seviyede değildir. Emeklisiyle, emekçisiyle vatandaşın cebinde para yok demektir.
Yani bir hafta sonra seçime giderken vatandaş bu kadar güven içinde değil çünkü cebinde para yok. Cumhurbaşkanı’nın önce 3 bin lira bayram ikramiyesi sonra da 2024’ü emekli yılı ilan etmesi de karın doyurmadı. Elbette Erdoğan da bunu görüyor, tabandan gelen sesi duyuyor. O sesin söze dökülmüş halini çok iyi okuyor. Vatandaşı görmek lazım, görmezse sandıkta problem çıkacağını hissediyor. Emekliye, işçiye, köylüye daha çok para vermeyi ve daha çok oy almayı da istiyor ama ne yazık ki deniz bitti. Hiçbir iktidarın aklına gelmeyecek bankaların emekli maaş promosyonunu bir müjdeye dönüştürüp şansını denemesi denizin bitmesindendir. Deniz bitince aynı suyu çalkalayıp köpürtmekten başka çare kalmaz!
EYT’lilerin de eklenmesiyle emekliler Türkiye’nin en büyük, en etkili ve en kararlı “sivil toplum kuruluşu” oldu… Ekonomik krizden darbe yedikçe daha kararlı ve ikna edilmesi zor hale geldiler. Cumhurbaşkanı çok çok iyi tanıdığı bu kitlenin hiç olmazsa bir seçim için aza razı olmasını umuyordu ama öyle olmadı. Hayat pahalı, enflasyon durmuyor ve maaş yetmiyor. Erdoğan, “ver parayı al oyu” kuralının ne kadar keskin ve esnetilemez olduğunu görüyor. Hele hele dört yıl daha seçim olmadığı için, kimsenin “bu seferlik” para pula ehemniyet vermeden geçmiş güzel günlerin hatırına oy atmayacağını da anlıyor. Mitinglerinde ve konuşmalarında genel seçim öncesinde bile değinmediği kadar ekonomiden bahsetmesi ve “yakında her şey iyi olacak, refah kaybı telafi edilecek” gibi cümlelere müracaat etmesinin sebebi budur.
Şehirleşme, trafik, altyapı, park, yol ve bilhsassa deprem konuşmayı bırakıp konunun “ver parayı al oyu” eksenine oturması da krizdeki demokrasinin trajedisidir. Ekonomik kriz bütün değerleri önüne kattı, sürüklüyor. Sıra şehirlerin geleceğinde…
Kaldı bir hafta… “Promosyon müjdesi” de seçmeni iknaya yetmezse dönüp Mehmet Şimşek’i ikna edip gelecek birkaç seneyi erkenden bozdurup dağıtmaktan başka çare kalmayacak. Herkes emekli ama geri kalanlar çalışıp öder nasıl olsa.