İçinde bulunduğumuz gergin, biraz umutsuz ve bir hayli sıkıntılı durumun sebepleri malum ama artık bunları sıralamak pek tesir yaratmıyor. Hukuk, liyakat, şeffaflık, denge denetleme, kuvvetler ayrılığı, dünyayla ilişkilerdeki gerileme veya daha derinde eğitim, sivil toplumun zayıflaması gibi sorunlarımız var. Gayet tabii bu kadar problemi olan ülkenin ekonomisinin ve siyasetinin krize girmesi, girdikten sonra da çıkamaması normaldir. Herhangi bir alanda iyi netice almanın gerek şartlarının tamamına yakını diskalifiye edilmişse olumlu bir gelişme beklemek sadece hayaldir.
Türkiye’nin doğal potansiyeli veya daha da gerilemesi mümkün olmayan üretim gücünün üzerine bir şey koymadan yürümesinin güçlü bir ekonominin işareti sayılması bu yüzdendir. Kaçan fırsatı, geçen zamanı ve dünyanın gelişmesini hesaba katmazsanız kendinizi teselli edebilirsiniz. Enflasyona, yüksek faize, yüksek kura ve ağır borçlanma şartlarına da bahane bulabilirsiniz. Türkiye’yi, sonuçta çarkların bir şekilde dönmesiyle yetinen bir ülke seviyesinde görürseniz mesele yoktur. Oysa, bugünün dünyasında en umutsuz ve başarısız ülkelerde bile çarklar bir şekilde dönüyor.
Gelin görün ki Türkiye bu standartla yetinemeyecek bir ülkedir ve yetinmesini istemek de haksızlıktır. İyi kötü işleyen hukuk sistemi korunmuş olsa ve fizibilitesiz hedeflerle hamaset yapmak yerine, hükümet “sabah 9 akşam 5” standardıyla çalışmış olsa bile bugün gayrı safi milli hasılamız iki katı olacaktı. Kaybettiğimiz böyle bir değerdir. Sıralı yanlışların maliyeti bu kadar ağırdır. Hem kural bozulmuştur hem de o kuralsızlığın üzerine işlemesi mümkün olmayan hedefler yüklenmiştir.
Bozulan kural, demokrasinin denklemdeki payının, çarpanının zayıflamasıdır. Ekonomide kötüleşen makro rakamlardan daha önce ve daha ağır şekilde bozulan demokrasi karnesi olmuştur. Ne kadar yeni plan, ne kadar mucize reçete denenirse densin Türkiye’nin çıkışı ancak demokrasiye iade-i itibarla mümkün olacaktır. Hukuk ve demokrasi bugünkü yerinde saydığı sürece ekonomi, dış politika ayağa kalkamaz. Yahut toplumsal gerilim düşürülemez.
Bütün problemlerin temeli olan hukuk ve demokrasi eksikliğiyle yüzleşmeyen iktidar da bunu ıskalayan muhalefet de sonuç alamaz. Bugün demokratik standartlar düştüğü için Türkiye’ye gereken demokrasinin vizyonunu küçültmek de aynı kapıya çıkar; sonuç vermez. Özellikle muhalefetin, ekonomide kendini iktidara göre konumlayıp daha iyisi yapma vaadini bir pratik haline getirirken, demokraside de biraz daha iyisini yapmakla yetinmesi ülkenin ihtiyacı olan demokrasi vizyonunu karşılamaya yetmez. Esasen, herhangi bir alanda, gerekenin yerine, sadece “daha iyisini yapmak” gibi bir yaklaşım muhalefetin rüzgarını güçlü estirmez. Birçok alandaki problemlere ve başarısızlıklara rağmen iktidarın hala gücünü korumasının sebebini de seçmen sadakati kadar, muhalefetin hala bir sır olan vizyonunda aramak lazımdır.
Toplum ekonomiye, hayat pahalılığına, iyi ücrete bakar ama bütün bunların temelinde güçlü bir demokrasi duygusu da arar. Huzur olmadan refah olmaz; huzuru garanti etmeyenin refahı; yani iyi bir ekonomiyi getiremeyeceğini bilir. Yakın ve uzak geçmişteki bütün ekonomik kalkınma hamlelerine aynı şiddette demokratik gelişme de eşlik etmiştir.
Demokrasiye dönüş aynı zamanda iktidar için de bir vizyon ve yenilik enstrümanıdır. Belki biraz zor ama ülkede demokrasi havası estirme niyeti sergilenirse bunun karşılığı mutlaka olacaktır. Gerileme o denli dramatik ki ister seçim için ister muhalefetin hamle fırsatını elinden almak için yapılsın, her türlü demokratik hamlenin ülkeye faydası olacaktır.