Suriye’de işlerin Türkiye’nin planladığı gibi gitmediği muhakkaktır. Hatta, başlangıçtaki tasarımların epey uzağında olduğumuz ve üstüne üstlük bir de YPG/PKK devletçiği veya otonomisi riski ile yaşamak zorunda kaldığımız gerçektir. Nitekim, Afrin harekatı bunun kaçınılmaz bir sonucudur. Bu tablonun birçok sebebi vardır ve ortadaki tatsız sonucun tamamı Türkiye’nin kararlarına bağlı değildir. Özellikle hem Obama, hem de Trump yönetimlerinin aldığı veya almadığı kararlar, savaştan Türkiye’ye düşen payı radikal bir şekilde etkilemiştir. İki Başkan’dan özellikle Obama’nın Esad rejiminin kimyasal silah kullanımını bile görmezden gelmesi Rusya ile İran’a sahayı sonuna kadar açmış ve Türkiye büyük avantaj kaybederek bugün YPG ile yalnız başına mücadele etme noktasına kadar gerilemiştir. Tabii, bu süreçte dönemin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hamle yapmakta isteksizliği gibi faktörler de başka dezavantajlar üretmiştir.
Ne var ki Ankara’nın en baştan itibaren Esad ve Esad rejimine ilişkin tutumu doğrudur. Nitekim, uzun bir dönem pamuk ipliğiyle bağlı olduğu iktidarı Rusya sayesinde kurtaran Esad’ın biraz toparlanınca yine katliama başlaması düşman görülmeyi sonuna kadar hak ettiğini göstermektedir.
***
Esad yönetimi, ülkesinde demokrasi ve eşit temsil imkanına izin vermediği için başlayan savaşta en iyimser rakamlara göre 500 bin civarında insanın ölümüne yol açtı ve nüfusunun üçte birinden fazlasını, 9 milyon kişiyi mülteci durumuna düşürdü. Bugün ağır kaos tablosuna bakınca rakamlar istatistik olmaktan başka bir şey ifade etmez ama unutmayalım ilk günden itibaren Esad bu konuda en başta Türkiye tarafından dostça uyarıldı. Türkiye, bir umut diyerek Şam’la temaslara devam ederken Esad’ın katliamlarında ölümler 10 bini aşmıştı bile. Buna rağmen Ankara çözüm için bir fırsat bulma çabasını sürdürdü.
Şam yönetimi için öldürmek hiçbir zaman sorun olmadı. Birkaç ay önce Halep’te ve bugün Doğu Guta’da olduğu gibi Rusya’yı arkasına alarak katletmekten geri durmuyor. Sayılar birkaç gün içinde binleri buluyor ve her defasında yaptığı da yanına kar kalıyor.
Türkiye “Madem Esad’ın her yaptığı yanına kar kalıyor, dünyanın ahlaklısı biz miyiz?” diyerek bu zulme ortak olamaz. Dış politikada bazen planlarınız tutmaz, bazen de uzun zaman alır ama ahlaki tutum da bir standarttır. Bugün ne olursa olsun vazgeçilmemesi gereken bir standarttır.
***
Esad’la görüşmek, Esad rejimiyle işbirliğine girmek veya Şam yönetiminin istediği bir noktaya çekilip sessizliğe gömülmek Türkiye’ye yakışmaz. Suriye halkı, Rusya destek verdiği müddetçe Esad’ın baskısında bitkisel hayatta da olsa yaşayabilir ama hiçbir zaman bir daha eskisi gibi normal bir hayata sahip olamaz. Bu yönetime yüz vermek daha fazla ölüme göz yummak demektir. Bugün Rusya hatta İran’ın yaptığı bundan başka bir şey değildir.
Şartların değiştiğini ileri sürerek Türkiye’nin Esad’la temas kurmasını isteyenler de aslında bir politika önermiyor. Temas kurulduğunda neyin değişeceğine dair bir tahminleri bile bulunmuyor. Rusya-İran kontrolünde kukla rejim haline gelen Şam yönetiminin Türkiye hakkında kendisine ait bir karar alabilmesi mümkün bile değildir.
Esad’la el sıkışmaya zorlamak, Türkiye’nin Suriye sorununda kalan son ağırlığını bitirmekten başka anlam taşımaz. Süresi ne olursa olsun ülkesinin başında kalması imkansız bir diktatörün kanlı elini sıkmamak bile, tek başına korunması gereken diplomatik pozisyondur.