Öte yandan, seçimden bu yana geçen zaman verimli kullanılamadı ama boşa geçmiş de sayılmaz… En azından iktisatta ve asayişte artık sürdürülemez hale gelen manzaranın onarımı için bazı adımlar atılıyor. Evet, beraberinde yapılması gereken daha önemli işlerin kapağı bir türlü açılmıyor. Açılması içini baskı da gelmiyor. Ama gelin görün ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yapılmayan bu şeyler için suçlamak mümkün değil zira böyle bir vaatte hiç bulunmadı. Erdoğan, eğitimi ayağa kaldırmak, yargıyı itibarlı hale getirmek, ifade hürriyetini geliştirmek veya kamu yönetiminde şeffaflık veyahut da liyakat/ehliyet vaadinde bulunmadı. Böyle oy istemedi, böyle seçilmedi…
Erdoğan, “Verdiğin sözler nerede? Hani demokrasi, hani güçlü diplomasi, hani eğitim, hani üretim, hani teknoloji, hani dünyayla rekabet, hani pasaportumuzun itibarı, hani Kürt meselesinde çözüm, hani üniversitelerin dünyayla rekabeti?” gibi soruların teknik olarak muhatabı ama siyasi olarak değil. Çünkü böyle sözler vermedi. Vaat, detaylı, kapsamlı ve planlı bir sözdür. Cumhurbaşkanı’nın seçim öncesi bu bahislerin herhangi birinde planı ve projesi ilan edilmemiştir. Bazılarını genel geçer laflarla “her şey iyi olacak” kabilinden mevzu etmiş, bazılarına ise hiç değinmemiştir.
Hatta… Bugün ekonomide başta yüksek faiz politikası olmak yapılanlar da Cumhurbaşkanı’nın seçim vaatleri arasında bulunmuyordu. Tam aksine; faiz düşürme politikasının seçimden sonra devam edeceğini ilan ederek oy istedi ve aldı. Dahası, arada bir öylesine söylenen laflar dışında Erdoğan’ın ekonomiyi düzeltme vaadi bile yoktu. Zira ekonomi zaten iyiydi ve birkaç ufak tefek sıkıntının(!) kaynağı da dış güçlerin bitmek tükenmez saldırıları, Kovid pandemisi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliydi. Bunlara rağmen Türk ekonomisi Avrupa’ya göre çok iyi gidiyordu ve Almanya ve İngiltere’de raflar boşken bizde tepeleme doluydu.
Bugün her köşeden gelen çete operasyonu haberleri de Erdoğan’ın seçim vaatlerinden birisi değildi. Zaten ülkede çete yoktu ki mücadele vaadi olsun.
Erdoğan seçimi daha iyi bir hukuk, daha iyi bir eğitim, daha iyi bir diplomasi veya daha iyi bir teknolojik üretim vaatleriyle olmadığı gibi daha iyi bir ekonomi ve daha iyi bir asayiş sözü sayesinde de kazanmadı. Türkiye, tarihte görülmemiş bir beka tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve bu durumda ülkeyi en iyi kendisinin yöneteceğini söyledi. Muhalefet de malum “illet, zillet, hain, işbirlikçi” olduğu için seçmenin teveccühünü kazanmakta zorlanmadı. Kimse, “Ülke neden birdenbire beka tehlikesine düştü. Buna kim sebebiyet verdi?” demeyince seçim kolaylaştı. Yüzde 80 -ya da 180, çünkü o dönem rakamları fazlasıyla meçhul- enflasyona rağmen yüzde 52 oyun sırrı burada saklıdır.
Şimdi temel konulara olmasa bile bazı önemli problemlere el atması ve işleri düzeltmek için mesai harcaması bu tabloda ekstra bir iyilik ve sürpriz sayılabilir. Muhtemelen, ekonomide artık alarm zillerinin kulakları sağır etmesi ve yerel seçimler için tehlike hissetmesi onu bu sürprize yöneltti ama böyle bile olsa kesinlikle vaat ettiğinden daha fazlasını yapıyor. Hatta hiç vaat etmediği makul, rasyonel bir politikayı dahi uyguluyor. “Daha ne olsun” dememek mümkün değil.
Hem ülkeyi beka tehlikesine karşı koruyor ve hem de üstüne üstlük ekonomiyi, asayişi toparlıyor. Cumhurbaşkanı’nın yerel seçimlerde ne vadetmeyeceği bu açıdan büyük merak konusudur.