Doğru işaretlerdi ama sonuçta Amerika’yı yeniden keşfedecek, bulunmaz, bilinmez şeyler de değildi. Ak Parti iktidarları döneminde de tatbik edilen basit, sıradan ama ekonominin kurallarına uygun ve özetleyecek olursa iki kere ikinin dört ettiğine itiraz etmeyen, makul fikirler uygulanıyor artık. Türkiye’nin büyükten daha büyük bir enflasyon derdi var ve bunun üstesinden gelmek için yapılacaklar bellidir. Kamuoyu ekonomide, hatta ağırlıklı olarak sadece enflasyonla mücadele yolunda atılan bu adımları aldı ileriye taşıdı. İflah olmaz iyimserler, Merkez Bankası’nın faiz artırma kararları neredeyse demokrasiyi kurtaracak bir sürecin öncü adımları muamelesi görmeye başladı. Yani, ekonomide ayaklar yere basmaya başlamışsa hukukta, eğitimde, Avrupa Birliği sürecinde vesairede de aynı yol izlenir umudu belirdi.
Türkiye o kadar büyük problemlere duçar ki en küçük işaretten dahi umutlanmamak elde değil.
Ne var ki aynı zamanda hayat devam ediyor ve hala eskisi gibi devam ediyor. Yargı kararları, son Gezi davasıyla da malum zerre kadar esnemiyor. Muhalefet ve muhalif kesimin her kritik olayda olmadık sıfatlara yaftalanmasına devam ediliyor. Ya da bazen bir hevesle yeniden başlama ihtimali beliren AB süreci en basit gelişmeyle yeniden Ankara kriterlerine dönüveriyor. Rasyonalite gerçek bir sınavla karşılaştığında işler pek rasyonel ilerlemiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis açılışındaki mesajları belki yeni şeyler söylemiyor ama iyimser ya da kötümser; herhangi bir beklenti içinde olanlar için harika bir ara özet sunuyor. Tartışmalara ışık tutmakla kalmıyor, tartışılan konulara istikamet de veriyor Cumhurbaşkanı…
Anlaşılan o ki Erdoğan, kendisine art arda seçim kazandıran ve ortağı MHP’nin de taraf olduğu konularda eski tutumundan geri adım atmaya niyetli değildir. Yerel seçim de geliyor… Haliyle, tavrıyla ve diliyle bildiği yola devam edecektir. En başta da Türkiye’nin dünyayla birlikle hareket etmesi prensibiyle işi olmayacağını ilgili her vaka vesilesiyle dile getirmektedir. Mesela, AB Türkiye’ye karşı tutumundan kendi isteğiyle vazgeçip gereğini yapmadığı müddetçe adım atmayacağını söylüyor. Hatta, olur da AB üyelik sürecini tamamen bitirirse bunu dert etmeyeceğini ve yola Ankara kriterleriyle devam edeceğini tekrarlıyor:
“Artık iyice lafta kalan tam üyelik sürecini sonlandırmak gibi bir niyetleri varsa, işin o tarafı da kendi bilecekleri iştir. Biz, demokrasi, adalet ve özgürlükler noktasında Kopenhag Kriterleri’ni gerekirse Ankara kriterleri yapar, yine yolumuza devam ederiz.”
Bugüne kadar defalarca söylediği bu sözlerin anlamı bellidir. Erdoğan, ekonomi için sadece faiz artırmanın yetmeyeceği, aynı zamanda ekonomiye hukuk, demokrasi ve dünyayla iyi ilişkilerin eşlik etmesi gerektiği tezine prim vermemektedir. Cumhurbaşkanı için ekonomi sadece ekonomidir. Rasyonalite diye bir şey varsa da bundan ibarettir.
Cumhurbaşkanı’nın tavrını kendi siyasi bilgisi ve kariyeri için tutarsızlık olarak göremeyiz; zira seçimleri bu yolla ve bu politikayla almaktadır. AB’siyle ABD’siyle Batı her zaman düşman ve içerideki problemlerimizin kaynağı olmaya devam etmek zorundadır! Onlarla iyi ilişki ancak akılları başına gelip Türkiye’nin önemini anladıkları zaman mümkün olacaktır! Dolayısıyla, AB ile iyi ilişkiler anlamlı değildir ve Avrupa Konseyi veya AİHM’nin aleyhimize verdiği kararlar ise sıkça tekrar ettiği gibi “yok hükmünde”dir. Öyle olmaya devam edeceğini tahmin etmek de kehanet değildir.
Rasyonalite yolunda iyimser olmaya devam edelim etmesine ama rasyonel olmayı de elde bırakmayalım.