Mesleğim, daha doğrusu çalıştığım alan, yani uluslararası ilişkiler genel kabul gören anlayışa göre 2019 itibarıyla 100 yaşına basıyor. Oysa öğretisinin de pratiğinin de geçmişi çok daha eski. Öğretinin izini 2 bin 500, hatta 2 bin 600 yıl, pratiğini de 3 bin 500 yıl öncesinde sürmek mümkün. Paradigması farklı da olsa Sun Tzu’nun ve Thucydides’in yazdıkları ya da Sümer şehir devletlerinin birbirleriyle ilişkileri başlangıç noktası olarak kabul edilebilir.
Ayrıca öğretide referans noktası sayılan Hobbes, Machiavelli, Rousseau da geçtiğimiz yüzyılın başlarında değil çok daha eskilerde yaşamıştı. Kaldı ki alanın başlangıç tarihi kabul edilen Galler Üniversitesi’nin Aberystwyth yerleşkesindeki Woodrow Wilson Kürsüsünün 1919’da kurulmasından 60 yıl önce İstanbul’da Mekteb-i Mülkiye kurulmuştu.
Yine de biz disiplinimizin, mesleğimizin geçmişinin 100 yıllık olduğunu kabul ediyoruz ve başlangıç noktasını Woodrow Wilson Kürsüsü diye alıyoruz. Bunda biraz alanın ontolojisinin, epistemolojisinin, biraz da kabul ettiren anlatılarındaki hegemonik üstünlüğün rolü var tabii ki. Ama başlangıç tarihi ne olursa olsun gelişiminin İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu kesin. Bizde ise çok daha yeni. Sıçrama Soğuk Savaş sonrasında, özellikle de 2000’li yılların başında yaşanıyor.
***
Galler’le neredeyse eş zamanlı olarak Washington’daki Georgetown Üniversitesi’nde Edmund A. Walsh School of Foreign Service, ardından Londra’daki LSE’de Uluslararası İlişkiler Bölümü kuruluyor. 1927’de de Milletler Cemiyeti’ne hizmet edeceği düşünülen Cenevre’deki Graduate Institute of International Studies faaliyete geçiyor. Bir süre sonra da yüksek lisans programları Şikago Üniversitesi (1928) gibi okullarda da açılıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise öğretide ve öğretim veren kurum sayısında ciddi bir artış yaşanıyor. Bir yanda teoriler birbiriyle yarışırken diğer yanda alan çalışmalarının sayısı artıyor, uzmanlaşma konuları çoğalıyor, giderek daha fazla sorun uluslararası ilişkiler disiplininin çerçevesi içine giriyor. Bugün antropolojiden felsefeye, hidrokarbon yataklarından nükleer silahlara pek çok konu kapsama alanımız içinde.
Dünyada uluslararası ilişkiler ya da benzer bir programı olmayan üniversite yok gibi. Türkiye’de de 2018 yılı itibarıyla 196 bölüm 332 programla bu konuda eğitim veriyor. Hepsinin mükemmel olduğunu söylemek tabii ki mümkün değil. Arz fazlası olduğu da doğru. Ama şurası gerçek ki yeterli olmasa da talep var. Daha da önemlisi eğitim kalitesi her geçen gün artıyor, rekabet ve YÖK kaliteyi zorluyor.
Türkiye’de genel eğilim bence olumlu yönde. Dünya çapında atıf alan, en iyi, en prestijli dergilerde yazıları çıkan akademisyenlerimiz var. Eğitim programları çoğu yerde sürekli gözden geçiriliyor, eğitim kalitesinin evrensel standartların altına düşmemesi için çalışılıyor. Alanın gelişimine katkıda bulunan Uluslararası İlişikler Konseyi gibi dernekler, düşünce kuruluşları ve yayın evleri de mevcut.
***
Ne Türkiye’de ne de dünyada uygulamada karşı karşıya kaldığımız sorunların çoğu aşılamayacak mahiyette değil. Asıl sorunumuz odak noktamızın kaybolmasında, 100 yıl önce neden ve nereden başlandığının unutulmasında. Bu alanda eğitimin bir daha savaşlar olmasın, milyonlarca insan ölmesin, milyonlarcası sakat kalmasın, yerinden yurdundan olmasın diye başladığının hatırlanmamasında.
Doğrudur öğreti ve anlatı çeşitlendi. Savaşlar olmasın, krizler yaşanmasın diye Liberaller ticaret, iş birliği ve demokrasi önerdi. Realistler güç dengesi dedi. Marksistlerin önerisi biraz daha radikaldi, onlar kapitalist sistem değişsin istedi. Sonra onları eleştirenler çıktı ortaya. Feministler, Post-modernistler, İnşacılar, Yapı Çözümcüleri ve daha nice ekoller oluştu. Liberaller Realistlerle, Post-pozitivistler Pozitivistlerle tartıştı. Fakat odak noktamız kayboldu.
Bugün alanda çalışan, okuyan çok az insan bu disiplinin neden kurulduğunu hatırlamakta ve önemsemekte. Umarız bu yıl dünyada ve Türkiye’de düzenlenecek etkinliklerle, akademik faaliyetlerle öğretinin unutulan öğesi “insan” hatırlanır. Pratiğe bir faydası olmasa, gerçek hayata yansımasa bile bizler, yani bu alanın içindekiler nerede durduğumuzu, ne yaptığımızı gözden geçirme fırsatı buluruz…