Arada kalmamak için…

Mensur Akgün

Rusya’nın Ukrayna üstünden geliştirdiği asker destekli diplomatik inisiyatif sonuçlarını vermeye başladı. Rusya ve NATO, Rusya ve Amerika en sonu Cenevre’de Dışişleri Bakanları Blinken ve Lavrov arasında olmak üzere çeşitli düzeylerde görüştü. Henüz bir uzlaşmaya varılmamış olsa da tansiyon büyük ölçüde düştü. Gelecek hafta Amerika’nın Rusya’nın taleplerine yazılı cevap vereceği açıklandı. Ayrıca Amerika’nın orta menzilli füzelere ilişkin yeni bir antlaşma isteyebileceği de belli oldu.

***

Ben ABD’nin Rusya’nın talep ettiği gibi Ukrayna’yı NATO’ya üye yapmayacağız diyebileceğini sanmıyorum. Muhtemelen varılacak uzlaşma zımni olacak, Rusya’nın vereceği garantiler karşılığında Ukrayna’daki fiili durum fiilen kabullenilecek. Kırım’ın ilhakı, Ukrayna’daki Rus ayrılıkçıların bağımsızlık talebi tanınmayacak fakat çok fazla da ses çıkartılmayacak. 1997 sonrasında NATO’ya üye olan Bulgaristan, Romanya gibi ülkelerde de güven arttırıcı önlemler marifetiyle Rusya’yı rahatlatacak adımlar atılacak.

Rusya da buna karşılık Ukrayna sınırına yığdığı askerlerini çekerek hem Avrupa’yı, hem de kendisini rahatlatacak. Bizi de etkileyecek önemli bir kriz müzakere edilerek aşılacak, Rusya’nın statüko olarak gördüğü durum bir süreliğine sabitlenecek. Tersi olursa, taraflar maksimalist pozisyonlarında ısrar ederse ya da Putin, Biden’ın artık alışılmış gaflarından, aklına ilk geleni söylemesinden sonuç çıkartıp da zafiyetten yararlanmayı düşünürse, yani Ukrayna’ya müdahale ederse belki bir dünya savaş çıkmayacak ama müdahalesinin ciddi ekonomik sonuçları olacak.

ABD Rusya’ya yeni ve daha etkili yaptırımlar uygulayacak. Olasıdır ki, bizim gibi ülkelerin Rusya’ya domates satması bile mümkün olmayacak. Türkiye bir kez daha Amerikan yaptırımlarıyla ticari çıkarları, stratejik beklentileri arasına sıkışacak. Krizin tırmanması üstündeki Montrö baskısını arttıracak. Öte yandan Amerika ile olan ilişkilerinin seyri, Washington’un Ankara’ya bakışı değişecek. Onların koyduğu kurallara uyduğumuz sürece karşımızda daha hoşgörülü, daha toleranslı bir Amerika bulacağız.

Fakat kurallara uymak isteyecek miyiz, konacak kurallar bizim çıkarlarımıza hizmet edecek mi o biraz, hatta birazdan fazla tartışmalı. Bu yüzden Türkiye’nin Ukrayna merkezli küresel krizin yatışması için daha yoğun çaba harcamasında, sorunu kendi sorunu gibi görmesinde yarar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Putin ile Zelensky’i bir araya getirebilirsek, Ukrayna ile Rusya’nın el sıkışmasına katkıda bulunabilirsek müthiş bir iş yapmış oluruz. Ancak bu imkansız olmamasına karşın kolay değil.

Her şeyden önce Ukrayna da, Rusya da Ankara’dan çok Washington’a bakacaklardır. Kaldı ki Rusya ile görüşürken AB’yi, Almanya’yı, Fransa’yı dikkate almayan Washington da Türkiye’nin kendisinden “rol çalmasını” hoş karşılamayacaktır. Endişem İran ile Amerika arasındaki nükleerleşme sorununa Brezilya’nın katkısıyla 2010 yılında bulduğumuz çözümde olduğu gibi hayal kırıklığına uğramamız, Amerika’nın ya da bir başkasının gerçek beklentilerine hitap edemememiz.

Yine de bu tür endişeler oturup beklenmesini, hiçbir şey yapılmamasını gerektirmiyor. Nihayetinde söz konusu olan NATO’nun genişlemesi ve biz de NATO’nun üyesiyiz. Pek çok nedenle Ukrayna’yı veto ederiz diyemeyiz ama eğer istersek ittifakın sağladığı çok taraflı diplomasi platformundan yararlanabiliriz. Krizin tırmanmaması için Ukrayna’nın güvenlik endişelerine cevap üreten ancak genişlemeyi içermeyen formüller üstünde istikrarı önemseyen Almanya gibi ülkelerle işbirliği yapabiliriz.

Daha önce de yazdığım gibi söz konusu olan zaten genişlemeyecek, Ukrayna ve/veya Gürcistan’ı görünür bir gelecekte üye kabul etmeyecek bir ittifak. Türkiye’nin üyeliğini dahi hala tartışan, birbirine verdiği güvenlik garantileri üyelerince yeterli bulunmayan NATO, nasıl olup da böylesine sorunlu bir ülkeyi veya ülkeleri üyesi yapacak ve onlar için savaşa girmeyi, nükleer bir çatışmada yok olmayı göze alacak?

Aslında Rusya da bunu biliyor fakat birilerinin söylemesini, ittifakın kendi aleyhine genişlemeyeceğinin teyit edilmesini istiyor. Yapmak istediği bir başka şey de Atlantik İttifakını zorlamak, Avrupa ile Amerika kanadı arasında güven bunalımı yaratmak, Avrupa’yı jeopolitik bir aktör olmaya teşvik etmek, Fransa’nın öncülüğünde sürdürülen dış ve güvenlik politikasındaki otonomlaşma sürecini hızlandırmak. Ki bunda da başarılı olmadığını söylemek zor.

İktidardaki Alman Sosyal Demokratlarının (SPD) vakfı Friedrich Ebert tarafından 2017’den bu yana çıkartılan International Politics and Society (IPS) dergisinin son sayısında SPD milletvekili Rolf Mützenich ile yapılan mülakat bunun kanıtı niteliğinde. Mützenich bir yandan bloklaşmanın aşılması, Avrupa için yeni bir güvenlik mimarisi kurulması gerektiğini söylerken diğer yandan da AB’nin Dış İşleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’in ABD’ye bulunduğu serzenişi destekliyor, Avrupa konuşulurken bize danışılmıyor diyor.

Onun önerisi en geç Mart ayında Avrupa Birliği’nin kendine bu konularda bir yol haritası çizmesi. Belli ki beklentisi NATO’dan kopuş, ABD’nin nükleer şemsiyesinden vazgeçiş değil. Daha ziyade otonomi ve AB’nin kümülatif potansiyeline yakışan bir saygınlık istiyor. Yumuşak güce ağırlık vermeyi, Rusya’nın çıkarlarını göz ardı etmemeyi önceliyor. Ancak varacağı kaçınılmaz olarak Amerika ile stratejik mesafe koymayı gerektirecek, Avrupa ile Amerika’nın arası tam da Rusya’nın istediği gibi açılacak.

***

Haftanın mutat okuma önerisine gelince, konunun önemine istinaden IPS’in son sayısı bence okunmalı. Bir başka okuma önerisi de Türkiye’nin farklı bir zamanda ve farklı bir alanda iki rakip gücü yakınlaştırmak için harcadığı çabaya ilişkin ilk elden gözlemlere dayanan eski bir kitap. Feridun Cemal Erkin’in bendeki baskısında 1968 (Ankara: Başnur Matbaası) yazan “Türk-Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi” çalışması, özellikle de Dışişleri Bakanı Saraçoğlu’nun 1939’daki Moskova ziyaretini anlatan bölüm. İyi, huzurlu ve her anlamda krizsiz bir Pazar günü dileğiyle…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.