2019 yerel seçim öncesinde yaşanan süreci ve sonrasını hatırlayan var mı?
Malum hafıza-i beşer nisyan ile maluldür, özellikle Cumhur İttifakı cenahının hafızalarını tazelemek ve de onlara sadece iyilik olsun diye kısaca bir özet yapalım isterseniz...
Bilindiği gibi 2018’den itibaren ekonomik rasyonaliteyi kaybetmeye başlayan iktidar, tıpkı bugün olduğu gibi zamlar karşısında çaresiz kalmış ve Türkiye’nin her yerinde patates-soğan çadırları kurmaya başlamıştı. Ancak memleket sathına yayılan çadır kuyruklarının yarattığı nahoş görüntü de iktidarın derdine çare olmamış, bunun üzerine itidali kaybeden iktidar kendi ayağına kurşun sıkma pahasına patates-soğan tüccarlarını ‘terörist’ ilan edivermişti…
Şimdi geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki o günlerde “patates-soğan teröristleri” sloganı ile başlayan o seçim kampanyası AK Parti-MHP koalisyonu için hezimetle sonuçlanmıştı. Cumhur İttifakı başta İstanbul ve Ankara olmak üzere neredeyse bütün büyükşehirleri kaybetmenin travmasından kurtulamamış olmalı ki bugün de ‘hain-aç gözlü-vurguncu’ marketçiler kampanyasını başlatmış bulunuyor.
Oysa bilinen bir gerçek var ki Üç Harfli marketler, fiyat anlamında diğer marketlerden de, bakkallardan da daha ucuz. Dahası Anadolu’daki ve büyükşehirlerin varoşlarındaki insanlar bu marketlerden alış-veriş yapıyor. Dün KARAR’ın manşetinde de yer almıştı, mesela pirinç devletin Tarım Kredi marketinde 28.90 Tl’den satılırken, BİM’de 22 liraya satılıyor. Aynı şekilde süt TKK’da 16.90’dan rafa konurken BİM’de etikette 14.75 olarak yazılıyor. Yani devlet marketinde indirim söylemine rağmen fiyatlar cep yakmaya devam ediyor.
Hal böyleyken iktidarın market taşlama kampanyasını nasıl değerlendirmeliyiz?
Acaba iktidar “Ben ekonomik krizi önleyemiyorum, bu yüzden de ‘dış güçler’, Bey Kemal ve Üç Harfli vurguncular el ele verip enflasyonu yükseltiyorlar, benim aziz milletime kötülük yapıyorlar” demek istiyor olabilir mi?
Bu yaklaşım çok mu absürt oldu?
Eminim ülkede kimsenin bu palavralara inanmadığını düşünüyorsunuzdur. Ama hayır, özellikle Anadolu’da ve büyükşehirlerin varoşlarında yaşayan önemli bir toplum kesimi bu masallara inanıyor ve bütün bu zamların arkasında dış güçlerin, muhalefetin, Üç Harfli marketlerin olduğunu düşünüyor.
Dolayısıyla iktidar ne yaptığını çok iyi biliyor. Tam da seçimler yaklaşırken çaresizlik içinde kendi günahlarının üzerini örtme telaşıyla, bu gariban kitleye taşlayacakları günah keçileri icat ediyor.
Seçim öncesinde bu kitleyi efsunlamak için belki de daha öyle masallar anlatılacak ki “Yok canım bu kadarı da olmaz” diyeceğiz ama iktidar bu masalları anlatmaya devam edecek.
Evet bu kadarı da olacak ve muhtemelen iktidar her zaman olduğu gibi yine çıkacak ve “Her ne kadar iktidarı biz yönetiyor olsak da aslında doğal gaza, elektriğe, çiftçinin kullandığı gübreye, mazota yaptığımız fahiş zamların da, Tarım Kredi marketlerindeki pahalılığın sorumlusu da bu Üç Harfli marketlerdir” diyerek meydanları inletmeye devam edecektir.
Biliyorum içinizden meseleyi abarttığımı, ölçüyü kaçırdığımı düşünüyorsunuzdur. Bana göre de biraz abarttım ve gerçekten uçuk-kaçık bir yaklaşım. Ama unutmayın ki bu iktidar doların artışının ve ekonomik krizin arkasında da ‘dış güçler’in olduğunu söylemiş ve belli bir kesimi buna inandırmıştı.
Akılla ve izanla açıklaması mümkün olmadığı halde, iktidar enflasyonun ve zamların tek sorumlusunun Bay Kemal olduğunu bile söylemişti.
Ancak bu ‘şeytan taşlama’ kampanyasında kafaları karıştıran bir durum var. Özellikle MHP’nin durumdan vazife çıkartarak kavgayı köpürtmesi biraz kafa karıştırıyor. Çünkü MHP’nin etrafındaki malum çevreler meseleyi ölüm tehditlerine kadar götürüyor ki bu kelimenin tam anlamıyla iktidar zaafına işaret etmektedir.
Ayrıca herkes biliyor ki bu Üç Harfli marketler ve onların hinterlandında bulunan kesimler, doğrudan AK Parti kitlesidir. Kim nasıl tarif eder bilemem, ama bunun anlamı AK Parti’nin kendi ayağına kurşun sıkmasıdır.
Açıkçası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tam da seçimler yaklaşırken kendi seçmeniyle arasındaki bağları tümden koparmak gibi bir niyet içinde olamayacağına göre, ‘acaba bu kavgaya bir virüs mü bulaştı’ diye de sormak gerekiyor.