Son dönemde medyanın sergilediği trajik görüntüyü ve yaşanan tuhaf tartışmaları gördükçe insan hayretler içinde kalıyor. Bunu söylerken elbette sadece bazı yazarların gazete yönetimleri tarafından işlerine son verilmesini kastetmiyorum. Çok doğal olarak gazeteler, editöryal ilkeleri gereği bazı yazarlarıyla yollarını ayırabilirler. Dolayısıyla, her ayrılışın ardında illa da siyasal bir neden aramak gerekmeyebilir.
Mesela geçtiğimiz günlerde Hürriyet Akif Beki’nin, Cumhuriyet de Nuray Mert’in işine son verdi. Aynı şekilde geçmişte de benzer şekilde bazı yazarların gazeteleriyle yolları ayrıldı. Bugün yaşananlar ne ilk, ne de son olacaktır. Muhtemeldir ki gazeteler gelecekte de buna benzer tercihlerde bulunacaklardır.
***
Diyebilirsiniz ki, tuhaflık bunun neresinde?
Tuhaflık şu ki, mesela Cumhuriyet yazarları adeta her gün toplu bir şekilde Nuray Mert’in gönderilişi vesilesiyle garip bir savunma kampanyası başlattı. Yanlış anlaşılmasın, yazarla ilgili bir kampanya değil bu. Kelimenin tam anlamıyla tabuları savunma kampanyası...
Meğer Cumhuriyet yazarlarının ne çok tabuları varmış... Mesela bu yazarlara göre ‘evrim teorisi’ni tartışmak ve evrimin bir hipotez olduğunu söylemek mazallah bilimsel imanı zedeler ve kelimenin tam anlamıyla yobazlıktır! Diyelim ki ‘evrim teorisi’nin de bütün hipotezler gibi yanlışlanabilir olduğunu ve dolayısıyla çok rahatlıkla tartışılabileceğini savundunuz, tamam artık siz iflah olmazsınız. Bu dalaletten kurtulabilmeniz için acilen bilime olan imanınızı tazelemeniz gerekir!
Aynı zihniyete göre, liberal demokrasiyi ve demokratik değerleri önemsemek Cumhuriyet düşmanlığı ile eşdeğer bir suç niteliği taşımaktadır. Bilimsel düşünceye adeta Katolik nikahı benzeri bir anlayışla bağlanan bu zihniyet, esas itibariyle bilimsel düşüncenin değişimci ruhuyla çelişen zihinsel bir geriliği temsil etmektedir.
Oysa bilimsel düşünce özünde dinamik bir yapıdır ve sürekli değişim içindedir. Nitekim Darwin de, tıpkı Newton’un cisimlerin yere doğru hareketiyle ilgili olarak sorgulamaları gibi, canlıların neden, nasıl hangi süreçlerle değiştiğine yönelik sorular sormuş, hipotezler geliştirmiş, bazı hipotezlerini yanlışlamış, bazılarını ise doğrulayarak daha güçlü bir forma kavuşturmuştur. Yani bizzat Darwin’in çalışmalarında da olduğu gibi hipotezler de her zaman yanlışlanabilirler. Ayrıca bilim durağan bir yapı değildir, yeni bilimsel gelişmelerle birlikte her zaman yeni değişimlerin olması bizatihi bilimin doğası gereğidir.
Galiba Türkiye toplumu olarak bizim zihinsel kodlarımızda bir takım problemler var. Çünkü sadece bilimsel alan dahil, hiçbir konuyu kendi bağlamı içinde özgürce tartışamıyoruz. Mesela inanç merkezli bazı kesimler ‘evrim teorisini’ tümden yok sayarken, bir başka kesim ise türü az bulunan bir yobazlıkla ‘evrim teorisi’ni asla tartışılamaz bir tabu olarak görüyor. Sizin anlayacağınız hepimiz biraz yobazlıkla malul durumdayız...
Oysa bu evreni yaratan da, insanları var eden de, varlık alemindeki bütün gelişmeleri, değişimleri incelemek, yeni bilimsel ve teknolojik durumları keşfetmek için akıl, zeka ve iradeyi insana bahşeden de Allah’tır. Dolayısıyla ‘evrim teorisi’ ile ilgili hipotezleri ortaya atan Darwin de Allah’ın kudreti dahilindedir.
Eğer Allah’ın verdiği bu aklı ve iradeyi bir takım ideolojilerin ve yobazlıkların ipoteğine teslim etmezsek ‘evrim teorisi’ni de, başka teorileri de rahatlıkla tartışabiliriz, okullarda da okutabiliriz. Hiç öyle korkulara filan kapılmaya gerek yok, yaratılışla, evrenle ve hayatın hikmeti ile ilgili sorular sormakla, bilimsel verileri incelemekle imanımıza halel gelmez.
***
Nitekim geçmiş yüzyıllarda İslam alimleri evrimi de, başka konuları da rahatlıkla tartışmışlar ve ilmi incelemeler yapmışlardır. Üsküdar Üniversitesi, 5. Uluslararası Evrim Kongresine ABD Howard Univesity’den “Untold Anatomical Contribustioğns and Evolutionaryİdeas of Muslim Scholars” başlıklı sunumu ile katılan Prof. Rui Diago 8. yüzyılda yaşayan El Cahiz, 10. yüzyılda yaşayan Ibn Mıskaway ve 11. yüzyılda yaşayan Biruni gibi pek çok Müslüman bilim insanı ve filozofun açıkça evrim teorisinden bahsettiğini, özellikle Avrupa’nın Ortaçağ’da karanlık bir dönem yaşarken İslam dünyasının altın çağı yaşadıklarını ve bu dönemde Müslüman bilim insanı ve filozofların bilim dünyasına önemli katkılarda bulunduklarını, bu gerçeğin Batı dünyası tarafından saklandığını söylüyor.
Müslüman filozofların evrime inandığını savunan Diago diyor ki: “Darwin’den önceki Müslüman filozoflar evrime inanıyorlardı. Ama Darwin’den bir noktada farklıydılar, onlar açısından Allah evrimi kontrol edendi. Darwin evrimi insanoğlunun varmaya çalıştığı nokta olarak görmezken, Müslüman araştırmacılar onun merhalenin en ilerlemiş noktası olduğunu düşünmekteydiler.”
Eğer ideolojik körlüklere ve yobazlıklara teslim olmadan, tamamen özgür ve zihni berraklık içinde dünyayı, yaratılışı, bilimsel gelişmeleri tartışabilirsek eminim ki hepimizi esir alan korkulardan da emin oluruz.