Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başlayan kabus günlerinin sonu bir türlü gelmiyor. Yasama ve yargının devre dışı kaldığı, hiçbir denetleyici kurumun bulunmadığı bu alaturka sistemin temelini artık ‘kuvvetler ayrılığı’ değil, kuvvetler birliği oluşturuyor.
Yasama, yargı ve yürütme dahil devletin bütün kurumları tek kişide toplandığı için siyasal iktidar hiçbir şartta hesap vermek durumunda değil. Doğal olarak sistemin hesap verilebilir bir özelliği olmadığı için de kelimenin tam anlamıyla otokratik bir model.
İşte tam da bu yüzden Türkiye’de olup bitenleri ya da toplumun her gün yaşadığı temel problemlerin çözümü ile ilgili beklentileri normal bir demokratik sistemle kıyaslamak mümkün değildir. Çünkü mahkum olduğumuz bu alaturka sistemde Merkez Bankası bağımsız değildir, yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı gibi evrensel hukuk normları da geçerli değildir, ekonomi piyasa gerçeklerine göre işlemez, eğitim çağdaş dünyanın verili gerçeklerine göre değil, her şeyin bağlı olduğu liderin muhayyel dünyasına göre şekillenir.
Her ne kadar iktidar ekonominin ‘uçuşa geçtiği’ gibi bir hayalle yaşamaya devam etse de manzara vahimdir… Mahalle bakkalı aklına bile sahip olmayan Merkez Bankası’nın fantezileri yüzünden Türk lirası tarihinin en değersiz günlerini yaşıyor, dolar ise bağımsızlığını ilan etmiş ve kafasına göre takılıyor. Ve toplum olarak her geçen gün hayatımız daha da zorlaşıyor.
Sanki bunca kabus yetmiyormuş gibi şimdi bir de “kara para” ligine alınmış bulunuyoruz. Küresel kara para ağını denetleyen Mali Eylem Görev Gücü, kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda ‘yeterince çaba göstermediği’ gerekçesiyle Türkiye’yi “gri kategori”ye almış bulunuyor. Maalesef Türkiye’nin, Sudan, Fas, Arnavutluk, Suriye ve Yemen gibi ülkelerin bulunduğu listeye girmesi özellikle yabancı sermaye açısından yeni riskler ortaya çıkacak. Eğer buna bir de 10 büyükelçinin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilmesi eklenirse seyreyleyin gümbürtüyü…
Gerçi Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan “Listeye girmeyi hak etmiyoruz. En kısa sürede listeden çıkacağız” demiş ama Türkiye’nin dünyaya verdiği fotoğraf hiç de iç açıcı değil. Amerika’nın “kara para aklamak”tan aradığı Sezgin Baran Korkmaz halen Viyana’da tutuklu bulunuyor. Siyasetçilerin, yargıçların, gazetecilerin Korkmaz’la olan ilişkileri ve birlikte çektirdikleri boy boy fotoğraflar artık herkesin malumu. Ülkenin içişleri bakanı bir siyasetçinin suç örgütü lideri olmaktan aranan kişiden her ay 10 bin dolar maaş aldığını söylüyor, marina kahyalığına soyunan eski bir siyasetçi “ben olmasam buraya mafya çöker” diyerek devlet adına kutsal bir görev yaptığına inanıyor. Ama ne hikmetse yargı bu konularda ciddi bir adım atmıyor. Hal böyleyken, Türkiye’nin bu listeden nasıl çıkacağını doğrusu ben de çok merak ediyorum…Ne yazık ki “hukukun üstünlüğü” endeksinde geri sıralara düştüğü için son yıllarda yabancı yatırımcının dönüp bakmaya bile çekindiği Türkiye’nin böylesi bir “kara para” liginde yer alması işleri daha da zorlaştıracaktır.
Artık şu kesinlikle anlaşıldı ki tek kişiye ayarlı bu alaturka sistemle Türkiye’nin sorunlarını çözmesi mümkün değil. Çünkü devletin kurumsal hafızası yok edildi ve daha da vahim olanı geçmişte ağır aksak da olsa işleyen devlet kurumlarının yerine ‘gecekondu modeli’ ile dizayn edilen yapılar inşa edildi.
Kabul etmek gerekiyor ki ‘hukuk devleti’nin önemine inanmayan, liyakati ayak bağı olarak gören, bağımsız kurumları talimatla yönetmenin faziletine inanan bir zihniyet ikliminde Merkez Bankası’nın ekonomik gerçekliklerle hareket etmesi de, yargının evrensel hukuk normlarına göre bağımsız karar vermesi de, yönetim erkinin hesap verebilir olması da beklenmemelidir.
Kuşkusuz bütün bunların bizi çekemeyen “dış güçler”in karanlık planları yüzünden başımıza geldiğini söyleyip toplumu teselli etmeyi tercih edebiliriz, ama sorunlarımızı bu hamaset söylemleriyle asla çözemeyiz. Halimiz ortada… Ekonomik ve sosyal iklim her gün biraz daha karamsar bir görüntü arz ediyor. Ve sonrasında bütün olumsuzluklar peş peşe gelmeye başlıyor.
Hukuk güvenliğini kaybettiğimiz için bir gün büyükelçiler ‘yargı bağımsızlığı’ dersi veriyor, tam fırtına geçti derken bu kez de Mali Eylem Görev Gücü bizi “kara para” ligine terfi ettiriyor.
Talihsizlik o ki dünya yıkılsa bir kez olsun kendimize dönüp “Acaba nerede yanlış yapıyoruz?” diye sorma gereği duymuyoruz. En iyi bildiğimiz hep bir ağızdan ezberlerimizi tekrarlamak: “Kimse bize ayar veremez, ayağınızı denk alın, biz çadır devleti değiliz…”