Müslüman bir ülkede dindarlık hassasiyeti taşıyan insanlar, hayatlarının her alanında denetlenebilir olduklarının bilincinde olmaları gerekir. Her an her eylemimizin Allah tarafından bildiğini bilerek hareket etmek esastır.
Kuşkusuz sadece dindarlık bilincine sahip olanlar değil, her bir bireyin ahlaki temelde denetim bilincine sahip olması bir erdemdir. Çünkü insanoğlu için esas olan ve de fıtratında var olan ahlaklı olmaktır. Bu noktada Ali Bardakoğlu Hoca’nın, Hz. Peygamberin hadisine dayanarak yaptığı şu tespit önemlidir: “Peygamberler insanoğlunun fıtri yaratılışını ve özelliklerini korumak, asli değerlerini hatırlatmak üzere gelmişlerdir. Rasül-i Ekrem’in ‘İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap’ buyurması, dinin insanoğluna özündeki ahlaki hasletleri hatırlatarak, onu özüne döndürmeye çalışarak davete başladığı haber vermektedir.” (Yüzleşme, s.279)
Utanma duygusunun ahlaki hasletlerden kaynaklandığı dikkate alındığında, günümüzde bireylerden toplumsal hayatta ön planda yer alan siyasetçilere ve sorumluluk makamında olan pek çok kişiye kadar önemli bir kesimin ahlakla bağlarının zayıfladığını, hatta hiçbir anlam ifade etmez hale söylemek gerekiyor.
Doğal olarak ‘utanma’ duygusu kaybolunca herkesin, her şeyi yapmasında bir beis kalmamış oluyor.
Eğer utanmıyorsanız, sizi durduracak bir hukuk sistemi de yoksa, başkalarının hakkına-hukukuna tecavüz etmenizi önleyecek hiçbir engel kalmamış demektir.
Eğer utanmıyorsanız, vicdanlı olmak sizin için bir anlam ifade etmiyorsa, “Yolsuzluk eskiden yok muydu?” diye fetvalar uyduranlarla kol kola akıbeti meçhul yolculuklara çıkabilirsiniz…
Eğer dilinize mukayyet olması gereken ahlaki sınırı aşmışsanız, dillendirilmesinden bile hicap duyulan kelimeleri uluorta herkese söylemenizin önünde hiçbir mani kalmamış demektir, kimse de sizi durduramaz…
Eğer, Kur’an’da “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (et-Tin, 95/4) ayetinde Allah’ın insanı edep ve ahlakı, hakkı ve hukuku gözetsin diye yarattığı açıkça belirtmesine rağmen, başkalarının haklarını ve özgürlüklerini gasp ederek haram yemekten çekinmiyorsanız, fıtratınızda var olan ahlakla bağlarınızı tümden koparmışsınız demektir.
Maalesef günümüzde giderek makbul bir durum haline gelen “görsel dindarlık” anlayışı yüzünden Kur’an’ın önerileri de, Hz. Peygamber’in öğütleri de bir takım ritüellere hapsedilmiş bulunuyor. Yine Bardakoğlu Hoca’nın altını çizdiği gibi, “Artık günümüzde Hz. Peygamber’in sünneti deyince hep belli şekiller akla gelir oldu. Sünnetten ahlak ve hikmet kalkarsa geriye şekil kalır, özün yerini kalıplar alır. Mesela dikkat ederseniz İslam dünyasında sakal ve sarık-cübbe sünnete ittibayı temsil etmeye başladı. Bu ortamda İslam bilginleri sünnetin evrensel ve dini karakteri ile örfi ve beşeri yönünü tartışmaya, böyle bir ayırım yapmaya mecal de bulamaz oldu.” (Yüzleşme, s.299)
Hal böyleyken, günümüzde yolsuzluklara, rüşvete, liyakatsizliğe, adaletin terazisini bozanlara, söylenmesinden hicap duyduğumuz kirli siyaset diline bir gün olsun itiraz etmeyen, daha da acı olanı teşvik eden dindar bildiğimiz insanların dilinden nasıl emin olacağız?
Unutmayalım ki evrensel hukuk normlarına itibar edilmediği için adalete güvenin kalmadığı, her geçen gün özgürlüklerin askıya alındığı, insanların konuşmaktan bile çekinir hale geldiği bir ortam, bu ülkede yaşayan herkes için yeni kabus senaryolarının yazılmasının önünü açan bir iklimi kaçınılmaz hale getirecektir.
Ve dindarlar dahil kimse bu vebalden kurtulamaz…