Ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Şehir Üniversitesinin kapısına resmen kilit vuruldu.
Borç bahanesiyle el konulup Marmara Üniversitesi’ne devredilen üniversitenin faaliyet izninin kaldırılmasına dair karar Resmi Gazete’de yayımlandı.
Evet sözün bittiği yerdeyiz, bu ülke 60-70 yıllık demokrasi yolculuğunda sayısız badireler atlattı, darbelere-muhtıralara rağmen ağır aksak da olsa yürüyüşünü sürdürdü ve ayakta kalmayı başardı. Elbette yaşanılan bu acılı günleri de atlatıp yaralarını bir şekilde sararak yoluna yine devam edecektir.
Ama şu bir gerçek ki, 28 Şubat’ın en karanlık günlerini yaşayan insanlar olarak hiç böyle bir gelecek hayali kurmamıştık. Bizim iktidarımız döneminde bırakın üniversite kapatmayı, böyle bir niyetin telaffuz edilmesine bile isyan ederdik. Kaderin cilvesine bakın ki, tarihe ‘üniversite kapatan’ iktidar olarak kaydımızı yaptırmış olduk. Herhalde bir iktidar için bundan daha hüzün verici bir durum olamazdı...
Geçtiğimiz günlerde Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasına karşı çıkan dünyanın saygın üniversitelerindeki bilim insanlarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a gönderdikleri mektubu görünce yüzüm kızarmış ve müthiş bir utanç duygusuna kapılmıştım, ama aynı zamanda da umutlanmıştım. Beklentim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yanlışı düzelterek hepimizi utançtan kurtarmasıydı.
Zira dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde görev yapan 65 saygın akademisyen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderilen açık mektuba imza atarak “Üniversitenin kapatılması, akademik kurumların özgürlüğü ve özerkliği açısından Türkiye’nin itibarına önemli bir darbe olacaktır” uyarısında bulunmuşlardı. Ama olmadı, üniversiteye kilit vurma ayıbını kimse önleyemedi.
Yüzümüzü kızartan bu özgürlük ayıbının iki veçhesi var. Birincisi, üniversite kapatan ve akademik özgürlüğe tahammül edemeyen bir ülke olarak dünyada nam salmak, ikincisi ise ülkemiz üniversitelerindeki bilim insanlarının böyle bir mektuba imza atabilecek kadar bile bir özgürlüğe sahip olamamaları... Zira mektuba imza atan 65 saygın bilim insanının tamamı Türkiye dışındaki üniversitelerde görev yapan akademisyenler.
Neden akademik özgürlükten bu kadar korkulur, doğrusu akıl ve mantık alır gibi değil. İşin en dramatik tarafı da, yıllarca Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklara, özgürlüklerin alanını daraltan yasaklara karşı mücadele veren bir partinin, yani AK Parti’nin iktidarı döneminde üniversite kapatılarak akademik özgürlüğe kilit vurulmasıdır.
Unutmayalım bu talihsiz karar konusunda tarih hepimizi bir yere not ediyor, ama esas utanç verici olan, muhafazakar-dindar kesimlerin bu hukuksuzluk karşısında suskunluğa gömülmeleridir. Ne diyelim, 28 Şubatçı ortakları bütün dindarlara hayırlı olsun...
Normal sosyal hayatta insanların neye inanacaklarına, hangi politik düşünceye, kimliğe ve inanca sahip olacaklarına karışmak ne kadar antidemokratik bir tavırsa, bilim insanlarının mektubunda da yer aldığı gibi “evrensel olanı ve evrenseli özgürce keşfetmek” için kurulan Şehir Üniversitesi’ne tahammülsüzlük de aynı şekilde antidemokratiktir.
Üniversitelerdeki yüzlerce akademisyen ve binlerce öğrenci neden aynı düşünceyi ya da politik paradigmayı paylaşmak zorunda olsunlar ki... Bırakalım farklı dünya görüşlerini kucaklayan öğrenciler ve bilim insanları özgürce konuşsunlar, tartışsınlar ve bilim üretsinler. Biliyoruz ki akademik özgürlük olmadan hiçbir demokrasinin sıhhatli işlemesi mümkün değildir.
Tarihin değişik dönemlerinde olduğu gibi, günümüzde de iktidarlar gerek bireysel özgürlüklerin, gerekse akademik özgürlüklerin kullanılmasına karşı hep tahammülsüz olmuşlardır.
Geçmiş yüzyıllarda özgürlüğün zaman zaman bir kötülük sembolü olarak görüldüğüne ve bu konuda farklı safsatalar üretildiğine dikkat çeken Amerikalı bilim insanı Carl Sagan şöyle diyor: ”Otokratlar tarih boyunca okuryazarlığın, eğitimin, kitapların ve gazetelerin tehlikeli olduğunu düşündü. Bunların vatandaşların zihinlerinde özgür, hatta isyankar düşünceler oluşturabileceğinden endişe ettiler.
Virginia Kolonisi’nin Britanya Kraliyet Valisi 1671’de şu satırları kaleme aldı: Burada özgür okullar ve matbaa olmadığı için Tanrı’ya şükrediyorum; umarım önümüzdeki yüzyıl içinde buraya gelmezler, çünkü eğitim dünyaya isyankarlığı, dinsizliği ve mezhepleri getirdi ve matbaa da hem bunları hem de en iyi hükümetlere bile atılan iftiraları yayma görevini üstlendi. Tanrı hepimizi ikisinden de korusun!” (Karanlık bir Dünyada Bilimin mum Işığı, s.546)
Evet iktidarlar özgürlüklerden pek hoşlanmıyorlar, ama biz 21. yüzyılda özgürlüklerin kısılmasından ve üniversite kapatılmasından dolayı Allah’a şükretmiyoruz...