Demokrasinin birçok aksayan tarafı olduğu muhakkak. “Seçimle gelen krallar”ın yolunu açabildiği, çoğunluk diktasına dönüşebildiği doğru. Ama bundan daha iyi bir sistem henüz bulunamadığı için seçimli (temsili) demokrasinin kıymetini bilmek, Allah eksikliğini göstermesin demek durumundayız.
Çünkü seçim sandığının varlığı her halükârda yokluğundan daha iyi.
Gazze’de yedi aydır bütün dünyanın gözü önünde vahşi katliamını sürdüren İsrail’i kimse durdurabildi mi? Durdursa durdursa seçim sonrası yeni bir koalisyon durdurabilir diyor herkes. Yani çözüm orada bile sandıkta.
ABD yönetimini de İsrail’e destek vermekten alıkoyabilecek bir güç yok. Ama sandık endişesi onları da bir şeyler yapmaya zorluyor.
Amerika’da bu yılın sonbaharında başkanlık seçimi yapılacak. Mevcut Başkan Biden’ın karşısında eski Başkan Trump aday olarak çıkıyor yine. Beyaz Saray yönetimi için son derece sıkıntılı bir süreç bu.
Gerek cumhuriyetçiler gerekse demokratlar için İsrail’in kayıtsız şartsız desteklenmesi vazgeçilmez bir politika. Gelgelelim Gazze’de yaşananlar Amerikan kamuoyunu da rahatsız edecek bir boyuta ulaştı. New York ve Washington başta olmak üzere birçok şehirde protesto gösterileri aylardır devam ediyor.
Yakın zamanda üniversite kampüslerini de kapsar hale gelen bu eylemler, hız kesmeyi bırakın, giderek büyüyor ve yayılıyor. Dünyadan habersiz Amerikalılar bile bir yerlerde yanlış bazı işler yapıldığından haberdar oluyorlar.
Yine de bugünkü ABD yönetiminin sürdürdüğü Gazze siyasetinin başkanlık seçimini ne ölçüde etkileyebileceğini söylemek zor. Belki de hiç etkilemeyecek. Ancak bıçak sırtında giden yarışta böylesi bir dış sorunu çözemeyip üstüne üstlük iç sorun haline getirmiş olmak Biden’ın aleyhine bir görüntü. “Ben olsam bu meseleyi çoktan çözmüştüm” şeklinde açıklamalar yapan Trump’ın ise lehine işleyen bir süreç bu.
Dolayısıyla mevcut ABD Başkanının İsrail’e her fırsatta “Gazze’de soykırım yapmayın demiyorum ama bu kadar da vahşi şekilde yapmayın, bu kadar da göz önünde yapmayın” mealinde mesajlar yollayıp durması aslında sandık endişesiyle ilgili bir olay.
Biden’ın bugünlerde Gazze’deki Refah kentine kara harekâtı (hızlandırılmış sivil katliamı) yapmaya hazırlanan Netanyahu hükümetini bundan vaz geçirmeye uğraşması da bu gözle okunabilir.
Hamas’ın elindeki rehinelerin serbest kalması karşılığında ateşkes sağlamaya çalışması da öyle.
Gelgelelim Netanyahu’nun -pek de hoşlanmadığı bilinen- Biden’a seçim kazandırmak gibi bir mecburiyeti yok. Adam İsrailli rehineleri bile geri almak istemiyor, Hamas’a karşı savaşmanın gerekçesi zayıflamasın diye. Biden’ın seçimini mi düşünecek?
Nitekim Tel Aviv’e söz geçiremeyen Beyaz Saray bu yüzden öncelikle kendi kamuoyuna “Bizim Netanyahu’ya desteğimiz sınırsız değil” mesajı vermek için somut bir adım da attı. İsrail’e gönderilecek bir mühimmat sevkiyatını durdurduğunu açıkladı. İsrail’i durdurmaya yetecek bir tedbir değil elbette bu hamle. Ancak mesaj iletme kapasitesi yüksek.
Amerika’da altı ay sonra seçim yapılacak olmasaydı bunu yapar mıydı Biden, bilemeyiz. Sandığın gücünün küçümsenmemesi gerektiğini biliriz yalnızca.
Bazen seçimden önce bazen de seçimden sonra siyasileri harekete geçirebiliyor sandık. Bizdeki seçimden sonra oldu mesela.
31 Mart seçiminde yaşanan ağır hezimette Gazze politikasının da ciddi pay sahibi olduğu değerlendirmesi hükümeti harekete geçirdi. İsrail ile ticaretin kesildiği açıklandı öncelikle. Seçimden önce “Yapmıyoruz, yalan” dedikleri ticaretin…
“İsrail ile ticaret” meselesinden sonra bir çıkış da seçimden önce “yasal olarak mümkün değil” denilen Lahey Mahkemesi için geldi. Uluslararası Adalet Divanı’nda Güney Afrika tarafından açılan soykırım davasına Türkiye’nin de müdahil olacağı duyuruldu.
Her iki girişimin de “Batı'yı kızdırdığı, İsrail’i korkuttuğu” şeklinde açıklamalar yapıldı. Gerçi ABD’li yetkililer Ankara’nın İsrail ile ticaret kararının kendilerini ilgilendirmediğini açıklamışlardı ama olsun. İç kamuoyuna da bir şeyler vermek lazım.
“Biz kazanırsak Filistin sevinecek” dediğiniz seçimi kaybettiğinizde Filistin’i sevindirmek az şey değil çünkü…