Geçtiğimiz dört yıl içinde 3 TL’den 18 TL seviyesine kadar çıkmış olan dolar kurunun şimdi 18 TL’den 12 TL seviyelerine indirilmesi iktidar partisine seçim kazandıracak bir zafer mi? Doların daha bu yılın başlarında 7 TL olduğunu unutmadan cevap vermek lazım bu soruya.
Gerçi iktidar ilk etapta bunu kendi tabanına büyük bir başarı olarak anlattı ve oradan olumlu bir dönüş oldu. Ancak zaten Cumhur İttifakını desteklemekte olan kesimin yaklaşımı seçim kazandıracak faktör olamaz. Son dönemde hızla kaybettiği seçmeni geri getirebilmesi lazım iktidarın.
Ayrıca şimdi bazılarınca başarı olarak görülmek istenen gelişmenin devamı gelmediği takdirde kendi mevcut tabanı bile fikrini değiştirebilir. Küskün seçmenin ise yapılan işi başarı sayması hiç kolay değil.
İkincisi, bunu başarı olarak görseler bile doları 18 TL’ye kadar çıkaran Bay Kemal olmadığına göre kabahat başarıyı sıfırlayacaktır.
Üçüncüsü, döviz kurunun düşmesi kendi başına anlamlı değil. Çünkü hayat pahalılığını düşürmek gerekiyor vatandaşı memnun etmek için. Bunu yapamıyorsanız gerisi önemsiz. “20 Aralık Zaferi”nin kutlamaları esnasında “Şimdi sıra etiketleri düşürmekte” başlıklarıyla vatandaşa verilmiş olan sözün tutulması gerekiyor. Ne yazık ki bu da kolay görünmüyor.
Girdi maliyetleri değişmeden hangi ürün nasıl ucuzlasın?
Zincir marketleri korkutarak bazı ürünlerde damping yaptırılabilir, yani bunları kısmen zararına satışa ikna edebilirsiniz. Zaten promosyon amacıyla bu yapılıyor belli kalemlerde. Geçtiğimiz yıllarda da -tarım yönetiminde planlama olmadığı için- fiyatı aşırı yükselen patates gibi ürünlerde hükümetin talebiyle zararına satışlar yapıldığını açıkladılar geçenlerde marketçiler.
Ama bu sürdürülebilir bir yöntem değil herhalde. Nereye kadar sürdürebilirsiniz? Patatesi veya pirinci sonsuza kadar sübvanse etseniz bile yalnızca patatesle yaşanmayacağından bu da çözüm olmaz enflasyon sorununa.
***
Şimdi yapıldığı gibi mahalle esnafını “Döviz düştüğü halde fiyatları düşürmediler” diye halka şikayet etmek hükümetin sorumluluğunu unutturmaya yetmez.
Diğer yandan, “Faiz enflasyonun sebebidir” tezini uygulamaya geçirmek için ısrarla faiz düşürdüğünüze göre vatandaşların hiç değilse bir bölümü şimdi enflasyonun düştüğünü görmek ister. Göremezse suçu bakkala yüklemez.
Zaten halkın tamamını hayat pahalılığının suçlusunun bakkal, market veya dış güçler olduğuna inandırsanız bile bu da hükümeti başarısız olmaktan kurtarmaz. Dış güçlerin veya bakkalın fiyatları arttırmasına engel olmak da onun görevi çünkü.
Seçimde bakkala oy verilmeyecek neticede.
Hükümet enflasyon (ve örtülü devalüasyon) karşısında cebindeki paranın değeri eriyen dar gelirli vatandaşın gelirini arttırarak bir çözüm üretmeye çalışıyor. Asgari ücret zammı bunun gereği olarak yapıldı. Belirlenen rakam döviz bazında geçmişteki ücretlerin çok altında olsa da bunun yapılması gerekiyordu. Ancak yalnızca asgari ücreti artırarak orta gelirli kesimi dar gelirli kesimle eşitlemek söz konusu şimdi burada. Şehirli orta kesim bugünkü iktidar partisinin taban omurgasını oluşturuyordu daha önce. Özal’ın “orta direk” dediği bu kesimin geliri artık “açlık sınırının altındaki” rakamlara kadar geriledi ve hem ekonomik hem de siyasi anlamda orta direk olma vasfını kaybetti.
Ciddi bir handikap oluşturuyor bu durum sandık dengeleri açısından.
***
Şimdi galiba bunu göz önünde tutarak asgari ücrete yapılan zammın ardından diğer ücretlilere de birtakım iyileştirmeler sağlanmasına yönelik hazırlıklar gündemde.
Esnaf ve çiftçi için de benzer tedbirler konuşuluyor.
Peki, kaynağı var mı bu paketlerin? Bütçede yok.
Ya dışarıdan -nasıl yapılacaksa- büyük miktarlarda borç alınacak ya da karşılıksız para basılacak. Uygulanmasının zorluğu bir yana, her ikisi de enflasyonu artıracak işlemler. Enflasyonu yani neticede halkın mağduriyetini ve dolayısıyla iktidar açısından siyasi riski arttıracak uygulamalar.
Peki bu riske karşı piyasaya ciddi miktarda para sürüldükten kısa zaman sonra, yani henüz bunun olumsuz etkileri ortaya çıkmadan bir baskın seçime gidilirse ne olur?
Bugünlerde böyle bir senaryo dolaşıyor ortalıkta. Ancak devreye sokulması düşünülen tedbirlerin sihirli değnek işlevi görmesini beklemek, son yıllardaki ekonomi yönetiminin performansı hatırlanırsa, hayalcilik gibi görünüyor.
Zaten, farzımuhal, her şey eski haline dönse bile vatandaş “Bunu bize kim yaşattı” diye düşünmeyecek mi?
Uzun lafın kısası, mevcut iktidarın siyasi geleceğini garantiye alabilecek herhangi bir gelişme artık pek imkan ve ihtimal dahilinde görünmüyor. Ancak ve ancak muhalefet çok büyük bir yanlış yaparsa bu durum değişebilir.
Demek ki bütün ümidini muhalefetle kavgaya bağlamakta haklı iktidar!