Herkes bu iktidara aynı gerekçeyle mi karşı?

İbrahim Kiras

DEVA lideri Ali Babacan’ın bir grup solcu genç tarafından ODTÜ’de konuşturulmamasına tutulan alkış şu gerçeği bir kere daha hatırlattı: Muhalif kesimde bugünkü iktidara karşı olan herkesin gerekçesi aynı değil...

Siz.. Başkanlık sistemi adı altında otokrasi ihdas edildiği için, kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldığı için, hukuk süresiz tatile çıkarıldığı için, devlet kademelerinde ehliyet ve liyakatin yerini sadakat aldığı için, bütün bunlar yüzünden ülke kötü yönetildiği için, yok yere yaratılan ekonomik kriz hepimizi fakirleştirdiği için, kendi tabanlarını konsolide etmek uğruna kutuplaşmayı körükleyip milleti birbirine düşürdükleri için, oy adına dini ve milli değerler istismar malzemesi yapıldığı için, ahlaksızlıklar ve yolsuzluklar alıp başını gittiği için vs.. vs.. mevcut iktidara karşı olabilirsiniz… Ama bir de yalnızca ve yalnızca kendi ideolojik takıntıları dolayısıyla bu iktidara karşı olanlar var.

Sizin itiraz gerekçeleriniz umurunda olmayanlar var. İktidarın yaptıklarının mahiyetine pek takılmayanlar. Bir işin doğru veya yanlış olmasına değil kimin yaptığına bakanlar. “Bizimkiler” yapmışsa doğru, “onlar” yapmışsa yanlış diyen aşiret zihniyetli gruplar. İktidardaki kadroya yalnızca bunlar “bizimkiler” olmadıkları için hasım olan, yani iktidarın yaptıklarını “bizimkiler” yapmış olsa ses çıkarmayacak bir zümre.

Tıpkı bugün iktidarı sadece “bizimkiler” diye körü körüne ve her şeye rağmen destekleyen kesimler gibi.

***

Hiç şüphesiz, kimse kimseyi sevmek veya beğenmek zorunda değil. Ancak ülkenin geleceğini kurtarmak için görüş farklarını bir kenara bırakıp elbirliği ve işbirliği yapmaya yönelmiş olan muhalefet partilerinin arasına ideolojik yangın bombaları savurmak kimin işine gelir?

Millet İttifakı’nın ortaklarını veya altılı masanın paydaşlarını “Erdoğan’dan ne farkları var” diyerek kategorize etmeye çalışanların hedefi ne?

CHP çevresinde sayısı az olsa da sesi çok çıkan birtakım ideolojik gruplar bunlar. Aslında CHP’li de değiller ama bu partinin hinterlandında belirli bir etki gücüne sahipler. Ortak yaşama alanlarında kesişme var çünkü.

CHP’nin bugünkü yönetiminin başlattığı dönüşüm çabalarından da hiç hoşlanmayan bu gruplar Tayyip Erdoğan’a karşı oldukları kadar Temel Karamollaoğlu’na, Ahmet Davutoğlu’na, Ali Babacan’a da karşılar. Devlet Bahçeli’ye karşı oldukları kadar Meral Akşener’e de karşılar. Aralarında fark görmüyorlar çünkü. Çünkü onların gözünde “başka aşiretin mensupları” bunlar. Yani “bizimkiler” değiller.

***

Bu ideolojik grupların CHP içinde de uzantıları olduğu belirli medya kuruluşlarının işleyişinden ve yayınlarından anlaşılıyor. Sağ partilerle kurulan ittifakın CHP’nin “sol” karakterini kaybetmesine yol açacağı iddiasına dayandırılan eleştirilerde bu partinin artık tek başına iktidara gelmeyi hedeflemesi gerektiği savunuluyor.

Ne var ki oy oranı son yıllarda hiçbir zaman yüzde 25’in üstüne çıkamamış olan CHP’nin yüzde 50+1 oy almayı gerektiren bir seçim için “sağ partilerle” ittifak ve işbirliği içinde olmasını içine sindiremeyenlerin yapmaları gereken şey partilerinin oyunu yükseltecek yeni bir siyaset yolu bulmak olmalı.

Bunu yapmayıp Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının bulduğu çözüm yolunu berhava etmeye uğraşmak ne partilerine ne de kendilerine fayda getirir. Samimiyetlerini de sorgulatır bu yıkıcı tutum.

Bir ülkenin ana muhalefet partisinin her ne yaparsa yapsın her şartta ancak dört kişiden birinin oyunu alabilmesi yönetimsel değil, yapısal bir sorundur. İdeolojik sloganla değil sosyolojik analizle kavranması gereken bir konudur. Kılıçdaroğlu’nun burada doğru yaptığını söyleyenlerin bir kısmı -bizim gibi- parti dışındaki kişilerse bunu “CHP’ye karşı kurulan komplonun kanıtı” diye göstermek ya zeka eksikliği ya da kötü niyet belirtisidir.

***

Geçtiğimiz yirmi yılda AK Parti’nin veya daha önce diğer sağ partilerin onca yanlışı oldu da CHP’nin hiç olmadı mı? Bugünlerde Kılıçdaroğlu boşuna mı geniş toplum kesimleriyle helalleşmek için yollara düştü?

Diğer yandan, AK Parti iktidarlarının ilk dönemlerinde oralarda görev yapıp sonra otokrasiye yönelim başladığında ayrılıp kendine başka bir yol seçenlerin bugünkü tablonun sorumluları olarak gösterilmesi ne kadar hakkaniyete uygun?

“Niye daha önce bırakmadınız, gidişatı o zamandan sezemediniz mi, neden bu kadar geç ortaya çıktınız” şeklindeki sitem ve eleştirilerin haklılık payı tartışılabilir ama bu kadroların bugünkü duruşlarını etkisizleştirme çabası iyi niyet eseri olamaz.

Bu tutum yalnızca vaktiyle hasbelkader AK Parti’de yer almış olan herkesin “Türkiye’nin bu hale gelmesinde” payı olduğu iddiasıyla açıklanabilir mi?

Hadi Davutoğlu ile Babacan’a -yol ayrımındaki tercihleri ne olursa olsun- sırf o hükümetlerde görev yaptılar diye kızıyorsunuz, Karamollaoğlu’na ve partisine niye kızıyorsunuz o zaman? Saadet Partisi hiç fasılasız ve istisnasız AK Parti hükümetlerinin hepsine muhalefet etmedi mi? Peki, Akşener’e niçin karşısınız? O da başından bu yana muhalif olmadı mı bu iktidara?

Demek ki mesele AK Parti meselesi değil bugün kendince CHP’ye yön çizmeye çalışan belirli bir zümre için. Dediğim gibi, bunların sayıları az. Ama sesleri çok fazla çıkıyor. Çünkü örgütlüler. Belki de CHP’nin yolunun üzerindeki en büyük risk, ittifakın seçmen tabanının aklını da karıştırabilecek bu örgütlü küçük grupların bitmeyen canlılığı.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (191)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.