Geçen yıl cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapıldı, iktidar en azından bir beş yıl için daha halktan onay aldı. Oysa geniş bir ittifak halinde seçime giren muhalefet sandıktan tam aksi yönde bir sonuç çıkmasını bekliyordu. Ekonomideki sıkıntılar başta olmak üzere geçen beş yılın kötü yönetim karnesi bir iktidar değişimini gerektirirdi normal şartlarda. Ama bizim şartlarımız normal olmadığı için bu olmadı.
Bunun üzerine muhalif kesimde büyük bir hayal kırıklığı ve derin bir karamsarlık baş gösterdi. “Bizim sandığa gidip oy kullanmamız hiçbir şeyi değiştirmiyor” düşüncesi muhalefet seçmenini etkisine aldı.
Aradan geçen sürede bu karamsarlık büyük ölçüde dağıldı gerçi ama yaklaşık bir yıl sonra önümüze yeniden gelen seçim sandığına yine bu psikoloji içinde bakan insanlar yok değil.
İktidar seçmeni açısından ise -bunun tam aksine- “verdiği oyun değer taşıdığı” duygusu güçlenmiş bulunuyor. Ancak bu kesim biraz da bu duygunun etkisiyle iktidara mesaj veya ceza verme yetkisinin de kendi elinde olduğunu görüyor. Bu kritik bir detay.
Bir önceki seçimde “iktidarın gitmesi veya kalması” seçenekleri vardı. Bu sefer bu yok. İktidar seçmeni bu seçimin hükümete güçlü bir uyarıda bulunma fırsatı olduğunun bilincinde.
İktidar seçmeni iktidara güçlü bir toplumsal aidiyet duygusuyla sahip çıkma eğiliminde. 14 Mayıs’ta bunu yaptı. “Ne olursa olsun iktidar bizimkilerde kalmalı” dedi. Şikayet ettiği bütün yanlışlara rağmen “kerhen” oy verdi. Fakat geçen bir yıl içinde hiçbir şey düzelmedi, düzelecekmiş gibi de görünmedi. Dolayısıyla yarın yapılacak oylamada “iktidarın gitmesi veya kalması” söz konusu olmadığından “bir kısım” seçmeninin Cumhur İttifakına sarı kart göstermesi kimseyi şaşırtmayacak.
Mamafih hem iktidarın hem de muhalefetin destekçileri yanılıyor olabilirler…
“Bu seçim nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın genel tabloda bir şey değişmeyecek” düşüncesi doğru bir düşünce değil aslında. Çünkü bu seçimin siyasi anlamı sadece belediye yönetimlerinin belirlenmesinden ibaret olmayacak.
Mevcut iktidarın ajandasında 2028 seçimi bir numaralı madde. Her konu bununla ilgili olarak anlam ve önem taşıyor. Ekonomi de dış politika da terör de. Günlük sorunlarıyla uğraşan bizim gibi sıradan vatandaşlar için dört yıl sonraki siyasi tablonun nasıl şekilleneceği konusunun hiçbir önemi olmayabilir ama siyasiler için durum öyle değil.
Bugün biz ayın sonunu nasıl getireceğimizi düşünürken Ankara’da harıl harıl “Erdoğan’ın yeniden adaylığının yolunun açılması” konusundaki formüller üzerinde çalışılıyor. Bunun anayasal bir düzenlemeyle halledilmesi için meclisteki sandalye sayısının nasıl bulunacağından referanduma götürülürse nasıl bir paket içinde götürülmesi gerektiğine kadar bir dizi formül masaya yatırılmış durumda. Söylendiğine göre konuyla ilgili B planı ise TBMM’nin 2027’de kendini feshederek erken seçim kararı almasıymış.
Ancak bütün bunlar şu ya da bu şekilde halk desteğine ihtiyaç duyuruyor. Cumhur İttifakı, bir önceki seçimde elinden çıkmış olan İstanbul’u ve Ankara’yı geri alabilirse, hatta yalnızca İstanbul’u geri alabilirse bile, 2028’e yönelik önemli bir avantaj kazanmış olacak. Öncelikle en ciddi rakiplerine karşı psikolojik üstünlük kazanmış olacaklar. Bu çok önemli.
Aksi durumda ise muhalefet canlanacak ve 2028 planlarının hayata geçmesi zorlaşacaktır. Yerel seçimde vatandaşın hükümete göstereceği kartın rengi bu yüzden kritik.
İktidar cenahının Ankara’dan ümidi tamamen kesilmiş durumda zaten. Mansur Yavaş sessiz ve derinden başkentin gönlünü fethetmiş görünüyor. İstanbul’da ise Ekrem İmamoğlu üçüncü defa Erdoğan’ı yenmiş olursa bunun hem İmamoğlu’nun hem de Erdoğan’ın kişisel siyasi gelecekleri üzerinde ciddi ve belirleyici etkileri olacaktır. Birinde olumlu, öbüründe olumsuz tabii… Diğer yandan, Ankara’daki seçmen desteğini neredeyse geometrik ölçüde arttırdığı söylenen Mansur Yavaş da ülke çapında da arttırdığı sempatiyle bir başka siyasi lider adayı olarak öne çıkabilecektir.
Şurası muhakkak: İktidarın yerel seçimde uğrayacağı bir hezimet seçimden sonra devreye alınması beklenen kemer sıkma tedbirlerinin uygulanmasını zorlaştıracaktır. Hükümet vatandaşı sık boğaz etmek istemeyecektir. Ancak gereken tedbirlerin alınmaması durumunda ekonomideki sıkıntıların sona erdirilmesi de zorlaşacaktır. Bu durumda büyük ölçekli dış desteği ihtiyaç duyulacak, bunun temini için de hem dış politikada hem de bununla bağlantılı olarak iç politikada radikal birtakım yönelimler söz konusu olabilecektir.
Bütün bunlar birbirleriyle de etkileşerek bugünden öngörülemeyecek kadar farklı bir siyasi tablo doğurabilecektir…
“Bu seçim belediye seçimi, alınacak sonuç hiçbir şeyi değiştirmeyecek” diye düşünenler fena halde yanılıyor olabilirler.