Dolar/TL paritesi 7,26’dan 6,70’e düştü. Borsa endeksi ise yükseliyor. Merkez Bankası piyasayı fonlama faizi 22 Mayıs itibari ile yüzde 8,22. Bu faiz oranı üzerinden piyasaya verilen para ise 174 milyar 888 milyon lira.
Bu yılın başında 143 milyar lira olan dolaşımdaki para ise 15 Mayıs itibari ile 209 milyar liraya ulaştı.
Para bolluğunda bu paralar nereye gidiyor?
Finansal olarak bakıyoruz:
Yılbaşında 1 trilyon 251 milyar lira olan TL mevduatları 15 mayıs tarihinde 1 trilyon 483 milyar liraya ulaşmış oldu.
Yabancı para mevduatları ise 221,4 milyar dolardan 220,0 milyar dolara geriledi.
Kısaca para dövize gitmemiş, TL mevduatına yönelmiş görülüyor.
Peki, para mevduata gitti de oradan da kredi olarak ekonomiye yansı mı? TL kredileri 1 trilyon 633 milyar liradan 1 trilyon 989 milyar liraya yükselmiş görülüyor.
Kredilerdeki artış 4,5 ayda yüzde 22.0.
Oysa ilk 4 ayda enflasyon sadece yüzde 3,16 seviyesinde kalmış. Hatta TL mevduatları bile yüzde 18,5 artış ile kredilerin gerisinde kaldı.
Bu tabloya göre ekonomimizde muazzam bir parasal döngü sağlanmış oldu.
Bir taraftan paralar basılıyor
Bir taraftan Merkez Bankası bankalara para veriyor
Ve ortalık adeta TL kaynıyor.
Ama bu para dövize de gitmeyerek TL mevduatında kalıyor ve daha çok kredi olarak ekonomiye akıyor.
Şu anda gerçekleşen yıllık enflasyon %10,94; 12 aylık ortalama yıllık enflasyon ise %12,66 ve beklenen enflasyon ise 9,53...
Ama TL mevduat faizleri şu şekilde;
1 aya kadar vadeli %7,26
3 aya kadar vadeli %8,20
6 aya kadar vadeli %7,60
1 yıla kadar vadeli %8,08
1 yıl ve daha uzun vadeli %6,60 ve
Toplam TL mevduat ağırlıklı ortalaması %7,58
Ne gerçekleşen enflasyon ne de gelecek enflasyona bakmadan yatırımcılar paralarını reel olarak kaybetme pahasına TL mevduatına yatırmışlar.
Bu muazzam bir ekonomi yönetimidir.
Tasarruf sahibinin kaybetmesine rağmen tasarruflarını artırdığı ve yine bu tasarrufları negatif getiri ile bankalara yatırarak ucuz kredi imkânı sağladığı görülüyor.
Bu muazzam ucuzluk karşısında ekonomi çalışmış mı? Mesela krediler üretime, yatırıma dönmüş mü?
İşte orası olmuyor.
Sadece pandemi etkisi ile değil, öncesinde de kredi-üretim-büyüme dengesi sağlanamamış.
Ortada bir sorun var.
Kredi alan yatırım ve üretimini artırmıyor.
Parayı bulan tüketime gitmiş ama o da yerli değil. İşte orada da hemen imdada gümrük kapılarını kontrol etmek yetişti.
Nisan ayının son 10 gününde ithal ürünleri gümrüklerde beklettik. Bu sayede içeride üretim düşmüş mü, kesilmiş mi bakmadık tabii.
Ayrıca gümrükleri her fırsatta artırarak içerdeki tekelleri adeta beslemiş olduk. Tedarik zinciri zedelenen ülkemizde hammadde ve ara malı maliyet artışı adeta sanayiciye “ÜRETME” dedi.
Ülkemiz zaten düşen enerji maliyetlerini piyasaya yansıtmıyor. Rakiplerine göre oldukça dezavantajlı olan sanayiciyi bir de gümrükler üzerinden sıkıştırdık.
İşte tüm bu nedenlerin toplamında finansal göstergelerdeki makyajın reele yansımadığını, insana dokunmadığını görüyoruz.
Bu anlayış aslında 2017 yılında da uygulandı. Finansal makyajlı 7,4’lük büyüme maalesef reele yansımadı ve ardından finansalları da bozdu.
Bugün yine benzer senaryoyu uyguluyoruz. Perdenin önünü düzeltme adına perdenin arkasında derin uçurumlar oluşturuyoruz.
Ülkemizdeki güven sorunu aslında her alanda kendini gösteriyor. Makyaj ile başarılan gösterge düzeltmeleri bir türlü insanımızın refahına yansımıyor.
Bu nedenle değil midir ki, ekonomide kalıcı düzelmeyi kimse beklemesin. Reel bir iyileşme yerine, devrevi dalgalar halinde aşağı giden aracın zıplamalarından başka iyileşme olmayacak diyoruz.