Ekonomi dediğinizde aklınıza ilk ne geliyor?
-İş var mı?
-İş varsa sürdürülebilir mi? Yani yarın yine işsiz mi kalacaksınız.
İlk soruya cevap verelim: İş var mı?
Yok... Hem de tam 4 yıldır yok.
2017-II. çeyrek çalışan sayısı 28.345 bin kişi. Aradan tam 4 yıl geçiyor ve 2021-II. çeyrek çalışan sayısı 28.448 bin kişi.
Koca Türkiye’de toplam 4 yılda iş bulup çalışmaya başlayan kişi sayısı sadece 103 bin kişi.
Ama burada bir fark daha var.
Resmi çalışan sayısı yanında işbaşında olanlar ve çalışılan saat sayısı...
2017 yılı ikinci çeyreğinde çalışıyor gözüküp işbaşlında olmayan kişi sayısı 670 bin kişi. Oysa bu yıl çalışıyor gözüküp işbaşında olmayanların sayısı 1 milyon 886 bin kişi
Veya şöyle ifade edelim: Fiili çalışan sayısı 2017/II.çeyrekte 27.675 bin kişi iken 2021/II. çeyrekte 26.562 bin kişiye düşüyor.
İstihdamda 4 yıl içinde 103 bin kişi artıyor ama fili çalışan sayısı 4 yıl sonra 1 milyon 113 bin kişi daha az... Buna bağlı olarak çalışılan saat sayısı da aylık bazda 5 milyondan 4,5 milyona düşüyor.
Gelin şimdi büyük buhran dönemi 4 yılda çalışan sayısında ve fiili çalışılan saat sayısında yüzde 11,4 gerileme olurken büyüme ne olmuş ona bakalım.
Yine TÜİK verilerinden söyleyelim: 2017/II. çeyrekten 2021/II. çeyreğe toplam 4 yıllık büyüme oranı yüzde 13,6... Evet bu reel bir büyüme oranı.
Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan istihdamı koruduk, büyümeyi sağladık diyor ya... İşte o.
İstihdam artmıyor, çalışılan saat sayısı düşüyor ama ülke büyüyor.
Kağıt üstünde cennet.
Tamam ama 2017’den 2021’e artan 15+ yaş üstü 3,8 milyon kişi ne olacak? Onlara ne diyeceğiz?
2017 Haziran ayında 10,4 olan işsizlik oranı 2021 Haziran ayında da 10,4 diye ilan etiğimizde işsizlik sorunu çözülmüş mü oluyor?
Tabii ki de hayır.
İşte onları başka bir yere atıyoruz.
Umutsuz işsizler diyerek eve kapattığımız bu kesimin işsizliği 4 yıl önce yüzde 15,9 seviyesindeyken artık yüzde 24,8’e çıkmış oldu.
Bunlar görünmeyen işsiz, ya da Halk TV’de dün Mehmet Tezkan’ın deyimi ile “Buharlaşan işsiz” oldular.
BUNLAR İYİ GÜNLER
Şimdi asıl meseleye gelelim.
Bizler neden çırpınıyor, neden avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz?
2015-2017 yıllarında “Kriz tellalı” diye isim takmışlardı. Kriz çığırtkanlığı yapıyormuşum. Oysa her şey güllük gülistanlıkmış.
Şimdi de “biraz sorun oldu ise neden yırtınıyor muşum ki”. Türkiye nice ekonomik krizler atlatmadı mı?
Cevap verelim: 2015-2017 yıllarında “Büyük Buhran” nerede ise -GELİYORUM- diye bağırıyordu. Ve de geldi...
Şimdi daha büyük tehlike var. Hem de büyük buhranı aratacak tehlike... Bu sefer “BÜYÜK ÇÖKÜŞ” aşamasındayız.
Ülkemiz yapısal çöküş içinde. Bu süreçte büyümeler-şişmeler bile olur ama yapısal çöküş içten içe devam eder.
Beyin göçü son sürat, sermaye kaçışı yerlisi-yabancısı şeklinde sürüyor ama bir başka mesele şu: Ülkenin kaynakları Türk Halkının hizmeti yerine 5-6 Hazine garantili müteahhide devredilmiş durumda.
Çocuklarımızın geleceğine değil, Cengiz'in, Limak’ın, Kolin’in, Kalyon’un geleceğine çalışıyoruz.
Bundan daha büyük çöküş ne olabilir ki?
Koca bir ülke kaynakları 3-5 müteahhide verilir noktaya gelmiş ise, gerisini saymaya gerek var mı?
Verimsizlik üzerine kurulu bir ekonomiden ekmek çıkmaz, o ekonominin geleceği parlak olmaz. Bu yolun sonu kuraklık ve yozlaşmanın son safhasıdır.
İşte bunun için çırpınıyoruz, bağırıyor-haykırıyoruz: N’olur birazcık evlatlarımızı düşünelim ve kendi varlığımızdan bile bu yolda vazgeçelim.
Bari evlatlarımız bu müteahhit zincirinden kurtulmuş olsun. Evlatlarımızı bu esaretten kurtarmak hepimizin borcu olsa gerek.