Bizi, yani Türkiye’mizin geleceğini ne bekliyor?
Sn Cumhurbaşkanı Pakistan’da konuşmasında “Türkiye’ye yatırım yapan pişman olmadı” diyor.
Ama gerçek bu değil.
Son yıllarda ülkemize AK Partinin ilk dönemlerinde yatırım yapan yabancıların kaçmak için sıraya girdiği bir dönem yaşıyoruz.
Kural yoksa, hukuk işlemiyorsa, filli durum kanunların önüne geçiyorsa başka nasıl bir sonuç beklenir?
Giden gidene...
Köyde veya kenar mahallede yaşayan inanmış dava insanları ‘aç kalırız yedirmeyiz’ havasına devam ediyor. Gerçekten de aç kalan onlar. Kasım 2017-Kasım 2019 arasında 864 bin üniversite mezunu iş bulmuş. Ama aynı dönemde lise ve altı eğitimli 1 milyon 213 bin kişi ise işini kaybetmiş.
Nasıl tezat durum diyorsunuz değil mi?
Hiç öyle değil.
Bakın Venezuela’da ordu ve halktan seçilmiş 2,3 milyon Bolivarcı milis güçleri Maduro’nun deyimi ile, “Bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve ulusal egemenliği korumak için Bolivarcı Kalkan tatbikatını başlatmış” oldular.
Venezuela’da açlık sefalet ve yoksulluk nedeniyle halk ortalama 7 kilo zayıfladı. Ama ülkede kuyruk bile yok. Çünkü kuyruğa girecek ürün yok.
Ülke bu duruma nasıl geldi? Kürsel petrol fiyatlarındaki artış ile 36 milyonluk ülkede 22 milyon kişiye sosyal yardım yapılarak üretim ve çalışma bitirildi. Dünyanın en zengin petrol ülkesi adeta havadan geçinirken, görüntüde millileşme hamleleri yapılarak ülke bağımsılaşıyor havası verildi. Asker darbeye kalkıştı ama halk darbeyi bastırdı. Ardından peş peşe gelen referandumlarla güç başkanın elinde toplandı. Bunun tehlikesini gören ‘orta sınıf’ ne darbenin ne de referandumlarla gücün bir elde toplanmasının doğru olmadığını anlatmaya çalıştı ama yetmedi.
3,6 milyon orta sınıf ülkeden göç etti.
Geri kalanlar ise artık açlık, yoksulluk ve sefalet içinde kendilerine dayatılan ‘aç kalırız yedirmeyiz’ davasını sürdürüyor.
Allahtan bizde durum bu değil.
Gerçi bizde de bazı sorunlu adımlar hızla devam ediyor.
Bizde petrol yok ama Cumhuriyetin kuruluşundan beri biriken varlıklar vardı. Onları birer birer bir güzel sattık.
Ardından itibarımıza ve yer altı-üstü varlıklarımıza dayalı yabancılardan dış borçlanma limitini sonuna kadar kullandık. 70 milyar dolar varlık satımı, 350 milyar dolar ise yabancılardan dış borçlanma imkanını kullanarak bir güzel yedik.
Şimdi ise çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini satıyoruz: Hazine garantili işler ile geleceğe ait ne varsa ipotek ediyoruz.
Kütahya Zafer Havalimanı örneğine bakın. Hazine garantisinin yüzde 20’si anca doluyor. Kalanı Hazineden ödeniyor.
İstanbul-İzmir otoyolu ve Osmangazi Köprüsü... Hazine garantisinin 1/3’ü ancak geçen yolculardan alınabiliyor. Kalanı Hazineden ödeniyor. Kuzey Marmara Otoyolu ve Yavuz Selim Köprüsü... Aynı akıbeti yaşıyor.
Çanakkale Köprüsünün ayakları çıkmış. Yılda iki kez dini bayramlarda trafik yaşanan boğaza Hazine garantili köprü yapılıyor.
İzmir-Çeşme; Ankara-Niğde otoyolları... Bayburt Havalimanı.
Ya Şehir Hastaneleri? 11,2 milyar dolar yapım maliyetli 19 Şehir Hastanesine 95 milyar dolarlık Hazine garantili hizmet sözleşmesi. Adında hasta garantisi geçmiyormuş. İyi ama röntgeni, ultrasonu ve diğer sağlık hizmetlerini hasta yaptırmayacak mı? Resmen hasta garantisi değil ama tamamen hasta garantili hastaneler.
Yalan veya yanıltıcı konuşmanın kime ne faydası olabilir?
Sadece Hazine garantili işler yapılmıyor. Hazine varlıkları, devletin varlıkları yine devletin resmi işleyişinden çıkartılarak Varlık Fonu altında toplantı. Varlık Fonu oluşturulduğunda ‘Bu bir borçlanma fonudur’ demiştim.
Hatta şöyle bir örnek vermiştim: Bir baba aylık 3 bin lira ile geçim zorluğu yaşayan ailesine eskiden kalan varlıkları ipotek ederek borçlanmaya gidiyor. Bu bir ‘gelecek satışıdır’ ama görüntüde varlıklar hala elde durmaktadır. 20 yıllık kira gelirini satarak 2-3 yıl geçici bir mutlu hayat yaşayabilirsiniz. Ya sonrası?
İşte burası çok önemli?
Ya sonrası? Ya yarın? Düşünen var mı yarını?
Varlıkları ya satılmış, ya da gelecek gelirleri ipotek edilerek aşırı borçlanılmış bir ülkenin yarını nasıl olabilir?
Bugün bu yarını kısmen yaşıyoruz zaten. Yeni yeni vergiler geliyor. Yeni yeni maliyetler, zamlar topluma yansıyor zaten. Ama bu daha bir şey değil.
Yarın kaldırım vergisi, yani yayaların kaldırımlarda yürüyüşünden HGS-OGS kesintisi neden olmasın?
Ya oksijen? Solduğun havanın öneminin bilmen gerekir? Kaç orman sulanıyor bu oksijen için?
Hazırlanın derim şimdiden. Aç kalmak yetmez; yürümek ve solumak bile ücrete tabi, olursa şaşırmam 3-5 yıl sonra. Yoksulluğu bile arayacağız ama davamız büyük olunca farkına varmayacağız belki de.