Çöpten yiyecek toplarken “çok yaşa reisim” diyorsanız orada demokrasi bitmiştir. Fakirliğe alışıp zenginliği kötülerseniz orada kalkınma ve ekonomik gelişme de bitmiştir.
Bugün Türkiye karanlık 90’lı yılların bile çok gerisine düştü. Mesela sağlık sisteminde hastane önünde günü birlik kuyrukların yerini, 4-5 aylık bilgisayar kuyrukları aldı. İlaç ise erişilemez noktaya gelmeye başladı.
90’lı yıllar karanlık diyoruz ama o yılların ortalama işsizlik oranı bugünden daha iyi. En iyisi gelin rakamlara bakalım:
1981-1991 arası 15+ çalışabilir yaştaki nüfus 29.866 bin kişi. Bunun 16.835 bini iş gücünde, yani iş gücüne katılım yüzde 56,4 gibi yüksek bir rakam. Bu iş gücünün de 15.444 bini bir işte çalışan olarak görülüyor. Böylece geriye kalan 1.392 bin kişi işsiz ve yüzde 8,3 işsizlik oranıdır.
1991-2001 arası 15+ nüfus 40.534 bin kişi. Bunun 20.558 bini iş gücünde, yani iş gücüne katılım yüzde 50,7’ye düşüyor. Ve ortalama işsiz sayısı 1.670 bin kişiye çıkıyor ama işsizlik oranı yüzde 8,1’e düşüyor. Tıpkı son yıllarda yeniden yaşadığımız olay. Yani işsiz sayısı artıyor ama işsizlik oranı düşüyor. Bunun temel nedeni “İş gücüne katılım oranı”dır.
Şimdi gelin bu analizi tersten okuyalım: 90’lı yıllarda iş gücüne katılım düşmeseydi, yani, insanlar umutlarını kaybetmeyip 80’li yıllardaki gibi iş gücüne katılım %56,3 oranında kalsaydı ne olurdu? İş gücü sayısı 20.558 bine yerine 22.833 bin olurdu. Ve 18.888 bin istihdam dışında kalanlar olarak işsiz sayısı 1.670 bin yerine 3.945 bin kişi olacaktı. Böylece 90’ların gerçek işsizlik oranı da 8,1 yerine 17,3 çıkacaktı.
Felaket değil mi? Ya da felaket nasıl umutsuzlukla örtülmüş.
90’lı yıllarda da gerçek işsizlik, iş gücüne katılım düşerek örtülmüş. Oysa ekonomik gelişme ile işgücüne katılım azalmayacak, tersine artacaktı.
Gelelim bu verilerle şimdiki durumumuzu çözmeye.
Ağustos 2018- Ağustos 2021 dönemine bakıyoruz. 15+ yaş nüfus 62.230 bin kişi. Buna karşılık iş gücüne katılan insan sayısı 31.853 bin kişi. Yani iş gücüne katılım oranı %51,2 ila 90’lı yıllara yakınız. Bu iş gücünün de 27.685 bini çalışanların sayısı. Geriye kalan 4.168 bin kişi son 3 yılın ortalama işsizi.
Bu hesaba göre işsizlik oranı %13,1. Ama 80’li yıllardaki gibi iş gücüne katılım ortalaması %56,3 olsaydı, iş gücü sayısı 31.853 yerine 35.054 bin kişi olacak ve işsiz sayısı da 7.369 bine çıkacaktı. Bu durumda son 3 yılda yüzde 13,1 görülen işsizlik oranımız da %21,0 olarak karşımızda duracaktı.
Aynı iş gücüne katılım oranı üzerinden;
1981-1991 arası işsizlik oranı %8,3
1991-2001 arası %17,3 ve
Son 3 yıl %21,0
Hadi bu 80’lerin baz hesabını Ocak 2015’den Ağustos 2021’e kadar geçen 6,5 yıla uygulayalım:
O zaman da gerçek işsiz sayımız 3.234 bin yerine 5.719 bin ve işsizlik oranımız da %11,8 yerine %19,1 çıkacaktı.
Aslında ülkemizin gerçek durumu budur. Yani iş gücüne katılım oranını düşürerek, umutsuzları işsizlik dışına çıkartmadan ölçümü yapmaktır. Bu ölçüme göre ülkemizde işsizlik oranı 80’lerin yaklaşık 3 katına çıkmış durumdadır. Yani Özal ile Erdoğan arasında istihdam yaratma, çalışıp ev ocak geçindirme başarısı ölçülemez bir gerileme yaşamıştır.
***
Burada bir bakıma şunu anlatıyoruz: Ekonomik kötülük umutsuzluğu ve iş aramayı bitiriyor. Eğer bu umutsuzluk olmasaydı (ki örnek 80’li yıllar) 90’lı yılların işsizlik oranı %17,3 ve şimdilerde de %21,0 olacaktı.
Umutsuzluk ve fakirlik adeta kaderimiz olmuş. Şu notu da hatırlatayım: AK Parti’nin başarılı yıllarında da temel işsizlik sorunu çözülmemiş. Sadece üstü örtülmüş...
Bugün muhalefetin 30 yıldır adeta hiç çözülmeyen ve kronikleşen ÇALIŞMAYAN TÜRKİYE sorununa çözüm üretmesi gerekir. Bu sorun öyle mali-finansal dengelerle çözülemez. Bu sorun YAPISAL-DEVRİMSEL çözüm modelleri gerektiriyor.
Aksi halde fakir ve yaşlı bir ülke olarak kalacağız.
(Bu konuda Zekeriya Temizel’in çok değerli görüşlerine başvurulması gerektiğini hatırlatmak isterim. Uzun süreli işsizliğin sadece istihdam alanı oluşturularak çözülemeyeceği, daha yapısal ve kapsayıcı çözüm modelleri gerektiğini ilk ve tek olarak kendisinden dinlemiştim)
***
Bakınız 15+ yaş nüfusun işsizlik oranında %5,1 seçimlerde sınır çizgisiymiş. İşsizlik oranı bu orana ulaştığında (çalışabilir tüm nüfusun) seçmen iktidarları değiştirmiş ve yönetimden kovmuş.
Bugün (2021 yılı) 15+ yaş işsizlik oranı tamı tamına %10,8 gibi felaket ötesi bir noktada. Yüzde 5,0-5,1 seviyelerinde seçmenin iktidar değiştiği sınırın iki katına gelmişsiz. Ama seçmen ‘çöpten ekmek toplarım reisime sahip çıkarım’ havasında.
Bu rakamlar Türkiye’de demokrasinin ve seçmen tercihinin ekonomiden çıktığını, seçmenin yoksulluğu kabullendiğini, hatta yoksulluğu sevdiğini bile söyletebilir seviyelerdir.
Dar tanımla bile aslında işsizliğin yüzde 20’lerin üzerinde kronikleştiğini, sadece TÜİK’in sanal verileri ile bunun kağıt üzerinde %12,0’lerde gösterdiğini, aslında umutsuzluktan iş bile aranmadığını görüyoruz. Ülkemiz, karanlık 90’lı yılların bile gerisinde kalırken, bu sefer asıl büyük felaketin uzun dönemli kronikleşen fakirlik olduğunu anlıyoruz.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Felaket tellallarına inanmayın” sözü sizce ne ifade ediyor olabilir?
Ben cevap vereyim: Felakete inanmayın tabi, çünkü felaket ötesi bir ekonomik tablo yaşıyoruz...