Kader bazen siyasi aktörlerin önüne büyük tarihsel fırsatlar çıkarır. Ancak hemen her zaman bu tarihsel fırsat daha dar çıkar beklentileriyle iç içe geçer. Basiret, böyle bir durum karşısında uzun vadede daha sağlıklı ve kalıcı olanı, bütün kısa vadeli faydacı telkinlere rağmen tercih edebilmekte… AK Parti de şu an bu durumda. Yazılacak anayasa ve yönetim sistemi teklifi bir Demokles kılıcı gibi partinin tepesinde sallanıyor. Çünkü hangi kaygıyla yapılırsa yapılsın, çıkacak metin AK Parti’nin Türkiye tasavvuru olarak ele alınacak ve bu tasavvurun sınırlarının nereden geçtiği irdelenecek. Diğer bir deyişle söz konusu metin iktidarın ‘ideal dünyasını’ simgeleyecek.
***
İş burada bitmiyor… AK Parti Türkiye’deki İslami duyarlılığa sahip kesimlerle, merkezin dışında tutulmuş kimlikleri ve muhafazakar çeperi temsil ediyor. Son yıllarda yaşanan siyasi kutuplaşma, tabanda benzeri sertlikte bir ayrışma olmamasına rağmen, farklı kesimlerin gerçekte olduklarından daha monolitik şekilde algılanmalarına neden oldu. Bu durum siyasi partilerin işine geldi… Her biri kendisine ‘ait’ ve kendisiyle özdeş bir taban varsaymaya başladı. Alttan gelen çeşitli muhtemel itirazlar yaşanan kavga sayesinde bastırıldı. Sonuçta reel bir özdeşlik olmamasına karşın, temsili bir özdeşlik kuruldu. Dolayısıyla yeni anayasa taslağını sunduğunda AK Parti sadece kendisini bağlamış olmayacak. Bütün İslami, muhafazakar ve dışlanmış grupların da sembolik taşıyıcılığını yaptığı ölçüde, onların zihnindeki toplumsal sözleşmeyi de ortaya koymuş olacak.
***
Ama AK Parti açısından mesele bununla da sınırlı değil. Modernliğin tıkandığı bir tarihsel momentte yaşanan yeni küreselleşme dalgası, geçmişte oryantalizme konu olan Batı/Doğu ikilemini sert bir zemine taşımış ve yeniden kimlikleştirmiş durumda. Refah kriterleri üzerinden tanımlanan Kuzey/Güney ayrımı ve göçmenlerle filizlenip Ortadoğu’da militanlaşan Hristiyan/Müslüman farklılaşması bugün Batı/Doğu dualitesinin üzerine oturmakta. Dünya yeniden birlikte yaşamak ve bunun barış, huzur ve istikrar içinde yapmanın yollarını aramak zorunluluğu ile karşı karşıya. Bunun bir yeniden paylaşım mantığı içermesi gerektiği, söz konusu paylaşımın geleceğe uzanmakla kalmayıp adil ve inandırıcı olması da gerektiği açık. Böyle bir yeni ‘pax’ üretmenin önkoşulu ise farklı ‘statüde’ bulunan küresel aktör ve toplumların birbirleri ile uzlaşmalarını ve birbirlerine razı olmalarını sağlayacak katılımcı mekanizmaların üretilebilmesi.
***
Kısacası küresel post modern dünya da yeni bir toplumsal sözleşmeye muhtaç… Bu makro sözleşmenin günümüzün en sıcak konusu olan terörle bağlantısı düşünüldüğünde, Müslüman alemin öncü ülkelerinden Türkiye’de, İslami hassasiyete sahip bu iktidarın ‘beraber yaşamadan’ ne anladığı çok kritik hale geliyor. Dolayısıyla AK Parti’nin anayasa taslağı üzerinde tüm dünyanın gözü olacak. Bunun anlamı bütün bir mazlum coğrafyanın ve Müslüman kimlikli halkların da aynı şekilde bu metne özel bir anlam atfedeceğidir.
Açıkça söylemek gerekirse dünyanın bir bölümü AK Parti’nin anayasa arayışına bir gurur duyma vesilesi olarak bakmak isteyecek. Dünyanın diğer bölümü ise kendisine benzemeyenle birlikte yaşamanın ne denli gerçekçi olduğunu yine bu metne bakarak kestirmeye çalışacak…
AK Parti istese de istemese de bir iddianın öznesi olmak ve bunun sorumluluğunu taşımak durumunda. Faydacı bir anayasa teklifi partinin ve İslami kimliğin üzerine bir yük olarak yapışacak. Demokratik nosyonu güçlü bir anayasa ise tarihe önemli bir yapı taşı koyacak…