Türkiye, Haziran 2015’de büyük bir şiddet sarmalının içine girdi. Sokaklarda peş peşe patlayan bombalarla yükselen süreç; sertleşen politik iklim, büyüyen nefret dili ve toplumsal gerilimle devam etti. Yıllar içinde farklı sonuçları oldu, oluyor. Sarmal etrafımızı sarmaya devam ediyor.
Böyledir, içinden geçerken görülmez çoğu zaman. Sonradan anlar insan. Bugün de neyin içinden geçtiğimizi tam göremiyoruz ama tuhaflık kokuyor her yan.Gerginiz, yorgunuz, ümit etmek için çabalıyoruz. Fakirlik akıyor sokaklardan. Yaralardan sızıyor kan.
Özellikle ekonomik kriz ve pandemi ile birlikte bunalmışlık iyice artmıştı. Şimdi üstüne bir de gergin bir toplumsal gündemimiz var. Vapurda arka sırada, otobüste ön koltukta, kafede yan masada, Whatsapp gruplarında “pazar videoları” konuşuluyor.
Bu sürecin siyasi dili daha da sertleştireceği ve toplumsal gerilimi de iyice artıracağı çok açık. Zaten iyice yıpranan toplum psikolojisi bütün bunları kaldırabilir mi bilmiyorum. Bu yoğun gerilim altında akıl sağlığımızı korumak için büyük çaba göstermemiz gerekiyor.
Hukuk adım atmıyor; insanlar savcıları göreve çağırıyor, ne tuhaf. Sonra bunlar başka gerilimlere sebep oluyor, ne tuhaf.
Bu alanın yazarları bu konuda gerekli değerlendirmeleri yazıp çiziyorlar. Ben burada kendi alanımdan taşmamak için savcılı süreçleri değil de sancılı süreçleri yazmak istiyorum. Siyasi, hukuki tarafını değil psikolojik yanını vurgulamak istiyorum.
Şu açık ki; bu ağır ve ciddi meseleler konuşulurken kaçabileceğimiz alanlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu şiddet sarmalını kırmak ve biraz olsun nefes almak için çiçeğe ihtiyacımız var.
Romantikleri acilen göreve çağırıyorum!
Güzel söze, neşeli göze hasret kaldık. Bu kaosta kaybolmayalım, ıslık çalalım. Şarkı falan söyleyelim, bahçelere dalalım. Rüyalardan hemen uyanmayalım.
Pislik kendi yolunda akar, biz ırmağı durdurmayalım. Çamur hep vardır, suyu bulandırmayalım. Beyaz haberleri artıralım, sarılmaya fırsat arayalım. Aşka sımsıkı sarılalım.
Bize güzel fotoğraflar, neşeli parçalar, tatlı anılar, etkili satırlar, ince dostluklar lazım. Bunları paylaşıp çoğaltmanın yoluna bakalım.
Sevelim sevilelim,
Şiddet sarmalını kıralım, psikolojimizi koruyalım.
Adalet arayalım derken şarkısız kalmayalım.
***
Yazımı bitirmeden bir beyaz haberle üzerime düşeni yapayım:
Mehlika Çakmak’ın yazdığı, M. Ahmet Demir’in resimlediği “Kamer” Atölye Balık etiketiyle çıktı. Atölye Balık, büyük ırmakta incelikle süzülmeye devam ediyor. Çok güzel işler yapıyor, içimizi ferahlatıyor. Seviyoruz çok.